Bir buzağının oluşması için en önce bir boğanın spermi ile bir ineğin yumurtasının ovidukt’ta yani döl yolunda birleşmesi gerekir. Boğa spermi, testislerin içinde bir yün yumağı gibi kıvrılmış halde yer alan kilometrelerce uzunluktaki kanallarda yaklaşık 45 günlük bir gelişim süreci sonunda oluşur. Oluşan spermler epididimis adı verilen ve testisin üzerinde yer alan bir organelde kalite kontrolleri yapıldıktan sonra depolanır. Çiftleşme sırasında depolanan bu spermler ineğin vaginasına verilir. Boğaya bağlı kısırlık olgularından ilki bu aşamada meydana gelir. Bazen boğalarda testisler doğuştan küçük oluşabilir. Bazen de doğumdan önce karın boşluğunda bulunan, fakat doğumdan sonra keselere inmesi gereken testisler kanal tıkanması nedeniyle inmeyebilir. Bu durumda vücut ısısı sperm üretimini olumsuz olarak etkiler. Testisler keseye indikten sonra her ne kadar bir kas sistemi vasıtasıyla ısısı ayarlanıyor olsa bile yine de çok sıcak ve çok soğuk havalarda zarar görebilir. Bazı enfeksiyon hastalıklarında testislerde yangı meydana gelebilir. Bu gibi durumlarda testislerde spermler ya hiç oluşmaz ya da sayıca eksik oluşur. Ayrıca anormal yani şekil bozukluğuna uğramış spermler ortaya çıkabilir. Enerjiden eksik beslenen boğalarda sperm üretimini başlatan ve sürdüren hormonlar da yetersiz olacağından spermler olumsuz olarak etkilenebilir. Özellikle boğa kullanılarak yapılan çiftleştirmelerde spermler muayene edilmediği için bu gibi sayıca az ya da anormal spermler yumurtayı dölleyemez ve dolayısıyla inek döl tutmaz.
Buzağı oluşumundaki diğer bir paydaş da ineğin ovumu yani yumurtasıdır. Yumurta ineğin ovaryumunda yani yumurtalığında yer alan follikül adlı keselerde hormonların etkisiyle oluşur ve kızgınlık sırasında yine hormonların etkisi ile kesenin çatlaması sonucu ineğin ovidukt’una atılır. Yumurtalıklar doğuştan hiç oluşmayabilir ya da küçük boyutta oluşabilir. Bu durumda folliküller ve içerisindeki yumurta yeterince gelişme olanağı bulamaz. Folliküllerin ya da yumurtanın gelişmemesi ineğin düşük enerjili yemlerle beslenmesine bağlı olarak İnsülin Benzeri Büyüme Hormonunun yetersiz miktarda salgılanması sonucu follikülü geliştiren ya da ovulasyonu doğuran hormonların eksikliği nedeniyle de meydana gelebilir. Bazen yumurta gelişir fakat follikülü çatlatacak hormonun yetersizliği sonucu ineğin ovidukt’una atılamaz ve follikül kisti oluşur. Bu gibi durumlarda döllenecek olan yumurta ovidukt’a gelemeyeceğinden ineğe bağlı kısırlık olgusu ortaya çıkar.
Döl tutma olayı, testislerin ve yumurtalıkların normal koşullarda oluşturdukları sağlıklı spermlerin ve yumurtaların uterus ile yumurtalık arasında yer alan ovidukt’ta ya da döl yolunda karşılaşmaları ve birleşmeleri sonucu gerçekleşir. Bu olaya döllenme ya da fertilizasyon adı verilmektedir. Çiftleşme ya da tohumlama yoluyla dişinin genital kanalına bırakılan ve dölleme yeteneği bulunmayan spermler ovidukt’a ulaşıncaya kadar yol aldıkları vulva, serviks ve uterus’ta hem çeşitli engellerle savaşarak güçlenirler hem de kapasitasyon adı verilen bir süreç sonunda dölleme yeteneği kazanırlar. Doğal olarak bu süreç bitiminde sayıları önemli ölçüde azalır. Sonuçta güçlenmiş ve dölleme yeteneği kazanmış az sayıda sperm ovidukt’a geçer ve ovidukt’un ampulla ile istmus kesimleri arasındaki bölgede yumurtalıktan gelecek ovumu beklemeye başlar. Follikülün çatlaması sonucu ovidukt’a atılan yumurta ise sperm gibi hareketli olmadığından içinde bulunduğu sıvıların sürüklemesi ve ovidukt’taki hücrelerin siliumlarının itmesi ile hareket ederek spermlerin beklediği bölgeye gelir. Burada eğer spermler ile karşılaşırsa döllenme meydana gelir, aksi taktirde ovum yoluna devam eder ancak döllenme yeteneğini kaybeder. Burada görüleceği üzere kritik bir zamanlama durumu söz konusudur. Bu zamanlamayı ve dolayısıyla ineğin döl tutmasını engelleyen bazı etmenler mevcuttur. En başta ovidukt’ta doğuştan ya da yangıya bağlı bir yapışma söz konusu ise sperm ve ovum karşılaşamaz ve dolayısıyla döllenme oluşamaz. Kızgınlığın doğru bir şekilde tespit ve buna bağlı olarak en uygun tohumlama zamanının tayin edilememesi, tohumlamacı hataları gibi faktörler de sperm ile ovumun ovidukt’un döllenme bölgesinde karşılaşamamasına neden olabilir. Bir inek çok çeşitli belirtiler göstererek kızgın olduğunu belli eder. Ancak asıl belirti, kızgın ineğin üzerine başka bir inek atladığında kaçmamasıdır. Bu durumda hiç vakit kaybetmeden bir veteriner hekime müracaat edip tohumlama yaptırılmalıdır. Tohumlamayı yapan kişi ise teknik kuralları hiç aksatmadan yerine getirmelidir. Bu bağlamda ilk olarak rektal veya ultrasonografik muayene ile ineğin gebe olmadığını ve tam anlamı ile kızgın olduğunu tespit etmelidir.
Ovidukt’un uygun yerinde ve doğru zamanda karşılaşan sağlıklı spermin sağlıklı yumurtayı döllemesi sonucu oluşan zigot yani döllenmiş yumurta sürekli hareket ederek ve hücre bölünmesi geçirerek ovidukt’tan uterus’a geçer ve yaklaşık bir hafta uterus’ta serbest olarak dolaştıktan sonra 60 ve daha fazla hücreli embriyona dönüşerek uterus’un endometriumuna yuvalanır. Bu yuvalanma olayı döl tutma sürecinin en önemli halkasıdır. Bu olayda İnterferon Tau adlı madde çok önemli bir rol oynar. Bu madde embriyonun varlığını anneye duyurur. Embriyonun trofektoderm hücrelerinden salgılanan bu madde endometrium’dan kaynaklanan prostaglandin F2 alfa salgısını dolayısıyla da luteolizi engelleyerek yeni gelişen gebelik corpus luteumundan progesteron salgısının ve de gebeliğin devamını sağlar. Bu maddenin eksikliği halinde embriyo uterusa yuvalanamaz ve inek döl tutmaz. Uterus yangısı, uterus enfeksiyonları, eksik beslenmeye bağlı enerji eksikliği gibi faktörler de yuvalanmayı engelleyen hususlardır.
Embriyonun uterusa yuvalanması ile de döl tutma süreci bitmez. Hiçbir sorun olmadan uterusa yuvalanan embriyo çeşitli nedenlere bağlı olarak gebeliğin ilk 45 günü içerisinde ölebilir. Bu duruma erken embriyonik ölüm adı verilmektedir. Embriyo ölümüne neden olan etmenlerin başında hiç kuşkusuz gebeliğin devamını sağlayan progesteron hormonunun yetersizliği gelir. Diğer bir neden de eksik beslenme sonucu oluşan enerji yetmezliğidir. Bu durum aynı zamanda hormonal mekanizmayı da bozarak embriyo ölümüne neden olur. Bunların dışında embriyo ölümüne neden olan faktörler arasında koruyucu aşılamaları, iç parazit uygulamalarını ve uterus enfeksiyonlarını sayabiliriz. Gebeliğin 45. gününden sonraki embriyo ölümleri yavru atma olarak tanımlanır. Yavru atmaya neden olan etmenler daha çok bakteriler, viruslar ve protozoonlardır. İneklerde genital kanalda da yerleşen brusellozis, camplyobakteriozis, tricomoniazis, bovine viral diarhea (BVD), infeksiyöz bovine rhinotreachitis / infeksiyöz pustuler vulvavaginitis (IBR/IPV) gibi hastalıklar genellikle gebeliğin son üçte birinde yavru atmalara neden olurlar. Bazen plasentasyonu bozulan yavru ölür ve uterus içinde kalır. Bu durumda fötusun emilmesi (maserasyon) ve mumyalaşması (mumifikasyon) söz konusu olabilir. İneklerde doğuma erken müdahale de buzağı kayıplarına neden olmaktadır. Normal doğum amniyotik sıvıların gelmesini izleyen bir saat içinde tamamlanır. O nedenle yetiştiricilerin bu süre içerisinde doğuma müdahale etmemeleri gerekir. Eğer ilk bir saat içerisinde doğum gerçekleşmezse acilen bir veteriner hekimine müracaat edilmelidir.
Türkiye’deki süt ineklerinde döl tutmama sorunu son derecede yaygındır ve büyük ekonomik kayıplara yol açmaktadır. Gerek eksik beslenmeye bağlı enerji noksanlığı gerekse salgın halde seyreden üreme organı enfeksiyonları bu yaygınlığın başlıca nedenleridir. Döl tutmadaki sorunlar hiç kuşkusuz buzağı, süt ve et verimini olumsuz olarak etkilemekte, bu da üretici gelirlerinde azalmaya neden olmaktadır. Ayrıca Türkiye’nin 13 yıldır yapmak zorunda kaldığı canlı hayvan ve kırmızı et ithalatının en büyük sorumlusu da ineklerdeki döl tutma sorunudur.