Mesleki duyarlılığı yüksek genç meslektaşlarımız arasında grubumuzda bir süredir süregelen tartışmalara hiç karışmama eğiliminde iken birden eski günlere döndüm, mesleki heyecanım depreşti, kimi düşüncelerimi tarihsel alıntılarla zenginleştirerek sizlerle paylaşmak istedim.

Mesleğe adım attığım ilk günden beri meslektaşlarımıza kimi çevrelerce çok sayıda dayatmanın yapıldığına şahit oldum.Örneğin bunlardan birisi uzun yıllarca süren “Hayvancılık Bakanlığı kurulmadan hayvancılığın ve veteriner hekimliğin sorunları çözülmez” dayatmasıdır.O dönemdeki meslek örgütleri sorunlara çözüm üretememenin verdiği çaresizlikle gerçekleşmesi olanaksız bu söylemi sanki tek seçenekmiş gibi yıllarca mesleğin önüne koydular.Bu söylem mesleğimizi öylesi büyük bir rehavete(= rahatlığa) sürükledi ki neredeyse başka hiç bir çözüm üretilemez oldu. Şimdi günümüze dönüp baktığımızda öğrencim Mehdi Eker Tarım ve Köy İşleri Bakanı, öğrencilerim Nihat Pakdil, Ali Eroğlu ve meslektaşımız Ramazan Kadak müsteşar yardımcıları. Yani bakanlığın tepedeki dört önemli ismi veteriner hekim.Bizim gençliğimizde Tarım Bakanının ve müsteşarın veteriner hekim olması hayal bile edilemezdi.Mesleğe bir lütuf(= güzellik) olsun diye yetkileri sınırlı tek bir müsteşar yardımcısı veteriner hekim yapılırdı.Pekiyi, o günden bu güne ne değişti.Yaklaşık altı yıldır veteriner hekimliğin görev ve yetkileri konusunda olsun, özlük hakları konusunda olsun hiç bir iyileşme oldu mu?.Olmaz, çünkü bir milletvekili bakan olduktan sonra ne kadar idealist olursa olsun meslek önlüğünü çıkarır, pişkin(=çok bilmiş) Türk bürokrasisi ve parti içi dengeler onu öylesine kuşatır ki, istese de bir şey yapamaz (bunları emeklilikten sonra altı yıl politika yaptığım için rahatlıkla söylüyorum).Onun için mesleğin kaderini kişilere ve kurumlara havale etmek yerine, başka hiç bir meslekte bulunmayan iç dinamiklerimizi( veteriner halk sağlığı, gıda ve çevre güvenliği, hayvan hakları ve refahı) ivedilikle harekete geçirmek zorundayız.Geçenlerde grubumuza yazdığım bir yazıda olanağı olan veteriner hekimlerin siyasete girmesini, mesleki sorunlarımızın ancak mecliste sayımızın artması ile çözülebileceğini söylediğimde adını vermeyeceğim bir meslektaşım cevaben bunun mesleği parçalamak anlamına geleceğini yazmıştı. Şimdi ben de özlük haklarımız verilmiyor diyenlere 1970 yılında Adalet Partisi Balıkesir Senatörü ve Senato Bütçe Plan Komisyonu Başkanı olan rahmetli veteriner hekim Hasan Ali Türker’in kişisel çabasıyla veteriner hekimlere maaşı dışında 1000 TL(günümüzdeki 1000 YTL ye eşit) tazminat çıkarttığını belirtmek istiyorum.Ben 1970 de mezun olduğumda ilk maaş olarak aldığım 1200 TL yi(günümüzdeki 1200 YTL ye eşit ama 38 yıl öncesinin alım gücüne göre düşünelim) harcayacak yer bulamamıştım.O zaman bir ilçe veteriner hekimi kaymakamdan, bir il veteriner müdürü validen daha fazla maaş alırdı.O yıllarda Sivas’ta görev yaparken veteriner müdürümüz Mustafa Kır ayın ilk günü maaşının tümünü koyduğu cüzdanını çaldırmıştı da günlerce belediye hoparlöründen bulunması için anons yapılmıştı.Nereden nereye geldik.İşte ben olanağı ve hevesi olan serbest veteriner hekimlerin kafa yapılarına uygun partilerde politika yapmalarını bu yüzden istiyorum,yoksa mesleği parçalamak için değil.Bugün Mecliste beş değil de otuz milletvekilimiz olsa idi haklarımızın elimizden alınması düşünülemezdi bile.Bunun en önemli kanıtı da yukarıda söz ettiğim rahmetli Hasan Ali Türker’dir.

Diğer bir dayatma da ” Bu ziraatçılar bizi mahvetti, mesleki haklarımızı elimizden aldı ” acındırmasıdır.Buna tarihsel bir belge ile yanıt vermek istiyorum.27 Mayıs 1960 ihtilalini rütbesi yüzbaşıdan tümgenerale kadar değişen 38 kişilik bir subay grubu yapmıştı.Veteriner Hekim Tümgeneral Burhanettin Uluç Paşa bu grupla ortak hareket ettiği halde sırf muharip subay değil diye sonradan oluşturulan Milli Birlik Komitesi içerisinde yer almamıştı.Hatta rahmetli Uluç Paşanın dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ı darbeden sonra tutuklamak üzere Çankaya Köşküne giden timin başında olduğunu ve tutuklama esnasında intihar girişiminde bulunan Bayar’ın tabancasını elinden aldığını Hüsamettin Cindoruk’un anılarından öğreniyoruz.Daha sonra ihtilal yönetiminin İzmir Vali ve Belediye Başkanlığı görevi vererek onurlandırdığı Uluç Paşa’ya ihtilalin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel kuracağı ilk sivil-asker karışımı hükümette Tarım Bakanlığı’nı teklif eder,ancak Uluç Paşa yaşlılığını ileri sürerek teklifi geri çevirir.Rahmetli Gürsel bu kez Uluç Paşa’dan Tarım Bakanlığı için birisini önermesini ister.Uluç Paşa da Gürsel’e Türkiye’nin büyük şair ve operet yazarlarından,ülkemizde veteriner zootekninin kurucusu, eski Milletvekili Prof.Dr.Selahattin Batu’yu önerir.Ancak, meslek camiamızdan rahmetli Batu hakkında Cemal Gürsel’e komünistliğinden tutun cinsel tercihine kadar öylesine uydurma yakıştırmalar ve ihbarlar yapılır ki, bakanlık işi suya düşer.Daha sonra Bakan olan bağnaz bir ziraat profesörü meslek haklarımızı elimizden almak için olmadık işler yapmıştır.Aynı senaryo 1980 askeri darbesinden sonra kurulması düşünülen bağımsız müsteşarlık düzeyindeki Hayvancılık İdaresi Başkanlığı konusunda da yaşanmış, başkan olmak için kıyasıya yarışan kelli felli hocalarımızın ve meslek büyüklerimizin birbirleri hakkındaki akıl almaz suçlamaları yine bir askeri darbe ürünü olan ve mesleğimizin kamusal haklarının yok edilmesinde parmağı bulunan ziraat profesörü bir bakan tarafından vesile sayılarak bu başkanlığın kurulması da daha başlamadan bitmiştir.Şimdi bu durum ziraatçilerin bizi mahvettiği söylemine uygun olabilir ama ters mantık yürütmeyle rahmetli Uluç Paşa bakanlığı kabul etse, rahmetli Batu üzerinde meslek olarak uzlaşılsa da bakan olsa ,şahsi çekişmeler yaşanmayıp da Hayvancılık İdaresi Başkanlığı kurulsa acaba mesleğimizin kamu kesimindeki durumu böyle mi olurdu diye düşünmüyor da değil insan.Kısacası mesleğimize en büyük zararı ziraatçiler değil askeri darbeler ve bir de kendimiz vermişizdir.Yani durumumuz daha çok büyük ozan Neşet Ertaş’ın “kendim ettim,kendim buldum” adlı ünlü türküsündeki dizele tıpa tıp uyuyor.

Meslektaşlarımıza yapılan dayatmalardan biri de “meslek örgütlerimizin ideolojileri ile hükümetlerin siyasal görüşleri birbiri ile çatışmamalı,tam tersine çakışmalıdır ” söylemidir.Bunun bir diğer versiyonu da yine 70 li yılların sonunda kimi genç meslektaşlarımızın öne sürdüğü “Hayvancılığın ve veteriner hekimliğin sorunları ülke sorunlarından soyutlanamaz, o halde önce mevcut düzeni değiştirmek gerekir ” söylemidir. Bu söylemlerin yanlışlığı yıllar içinde ortaya çıkmış, kapıkulu anlayışının ve olmayacak hayaller peşinde koşmanın mesleğimize hiçbir şey kazandırmadığı aksine kaybettirdiği somut biçimde anlaşılmıştır.Onun için meslek örgütlerimizin mevcut ideolojik yapılarından bir an önce sıyrılıp, mesleğimizin birikmiş sorunlarını birlik ve beraberlik içinde çözmelerinin zamanı çoktan gelmiş hatta geçmektedir bile.

Sözlerime son vermeden önce grubumuza gelen maillerden yola çıkarak önemsediğim bir iki konu üzerinde kısaca durmak istiyorum.Üretimin her alanında olduğu gibi hayvansal üretimde de en önemli konu fizibilitedir.Bazı meslektaşlarımız gruba gönderdikleri maillerde ahır,ağıl planları ve fizibilite örnekleri istiyorlar.Meslektaşlarımızın bu taleplerine yanıt Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü’nde görevli bir hanım doçentten geliyor.Hani zootekni veteriner hekimlerindi, hani zooteknistler bir şeyden anlamazdı.Arkadaşlar , eğri oturup doğru konuşalım.Ahır planlaması ve fizibilite konusu bizim fakültelerimizde okutulsaydı bu doçent hanım iki günde veteriner hekimlerden 17 adet istek maili alır mı idi.Geçenlerde fakültelerimizin durumu ile ilgili olarak grubumuza bir yazı yazmış ve bu konunun da içinde yer aldığı görüşlerimin meslektaşlarımız arasında ayrıntılı olarak tartışılması dileğimi iletmiştim.Böylesine önemli bir konuda, mesleki duyarlılığını her zaman taktir ettiğim Prof.Dr.Ersin İstanbulluoğlu hocamızın dışında hiç kimseden olumlu ya da olumsuz bir yanıt alamadım.

Son günlerde ulusal şairimiz ve meslek büyüğümüz Mehmet Akif Ersoy hakkında yapılan tanıtım çalışmaları hepimizi sevindiriyor.Gönül ister ki Türkiye’ye mal olmuş öteki meslektaşlarımız da hatırlansın.Fanatik Fenerbahçeli meslektaşlar takımın kurucusu, Fenerbahçe’nin ve Milli Takımın efsanevi kaptanı Zeki Rıza Sporel’in veteriner hekim olduğunu biliyorlar mı acaba. Veteriner fakültesinden mezun olmasa da üç yıl okumuş olan ünlü şair Ziya Gökalp, ünlü yazar Muzaffer Erdost, yukarıda sözünü ettiğim ünlü şair ve operet yazarı Prof.Dr. Selahattin Batu, gıda ve çevre güvenliği konusunu Türkiye’de ilk dile getirenlerden Doç.Dr.Osman Nuri Koçtürk, 70 li yılların ünlü gazetecisi ve köşe yazarı Orhan Duru, yine yukarıda adını andığım, mesleğimize parlamenter olarak büyük katkıları bulunan,o arada Ankara’daki Şap Enstitüsü’nün kurulmasını sağlayan veteriner hekim Hasan Ali Türker,bulduğu aşılar ve Türkiye’de ilk kez insanlarda kök hücre tedavisini yapmasıyla Dünya literatürüne geçen general veteriner hekim Prof.Dr.Süreyya Tahsin Aygün ,insanlar için hazırladığı ruam aşısını denek bulamayınca kendine yapıp şehit olan Veteriner Yüzbaşı Kemal bey ve daha bir çok meslek büyüğümüzü anmanın da deontolojik görevimiz olduğunu belirtmek isterim.Bu meslek büyüklerimizin yaşam öykülerinin ve veteriner hekimliğe olan katkılarının eğer okutulmuyorsa fakültelerimizde veteriner tarihi ve deontoloji derslerinde yer almasının yararlı olacağı kanısındayım.

Sahip olduğumuz çağdaş değerleri her koşulda savunmanın ve mesleki birlikteliğimizi ödünsüz korumanın tüm sorunlarımızın çözümünde bizlere yol göstermesini dileyerek sevgi ve saygılarımı sunuyorum.