,
Geçtiğimiz günlerde Veteriner Hekimleri Odalarının Genel Kurulları yapıldı ve yöneticiler belli oldu. Bu ay içinde de Odalarımızın üst kuruluşu olan Türk Veteriner Hekimleri Birliği’nin Büyük Kongresi ve yönetici seçimleri yapılacak. Ben bu Kongre öncesi, daha önceki yazılarımda da değindiğim mesleğimizin bugünkü durumuna dair tespitlerimi ortaya koyup önerilerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Mesleğimizin var oluş kaynağı olan hayvancılığımız maalesef iç ve dış etkiler sonucunda bir yok oluş sürecine girmiştir. Önce kuş gribi bahane edilerek köy tavukçuluğu bitirilmiş, şimdi de mer’a, çoban, köyden kente göç, ürünün para etmemesi gibi nedenlerden dolayı köy koyunculuğu sona erme noktasına gelmiştir. Elde kalan aile sığırcılığı ise Büyük Şehir Yasası ile köylerin mahalleye dönüşmesi, Devletin faizsiz kredi, hibe, teşvik ve desteklerle palazlandırdığı mega işletmelerle rekabet edememe, süt-yem paritesindeki düşüklük gibi nedenler yüzünden neredeyse can çekişir bir durumdadır. Şunu iyi bilelim ki, Türkiye’de aile hayvancılığının yok olması demek büyük baş hayvan hekimliği yapan kliniklerin yok olması demektir.
Kamu Veteriner Hekimliği şanlı tarihinin hiçbir döneminde görülmedik bir biçimde itibar kaybına uğratılmıştır. Günümüzde, beş yıllık ağır bir eğitim sonucu hayata atılan Veteriner Hekimleri ne yazık ki mesleklerini icra edemez bir duruma düşürülmüşler, bir takım uyduruk unvanlarla etkisiz ve yetkisiz kılınmışlardır. Bakanlığın merkez birimlerindeki ve il teşkilatlarındaki yönetim kademelerinde Veteriner Hekimleri dışlanmış, deyim yerindeyse üvey evlat konumuna düşmüşlerdir. Veteriner Hekimleri yasa gereği sağlık sınıfında yer aldıkları halde, öteki sağlık çalışanlarına tanınan özlük haklarından kasıtlı olarak mahrum edilmişlerdir. Diğer sağlık çalışanlarına verilen uzmanlık hakkı yıllardır Veteriner Hekimlerine her nedense tanınmamaktadır.
Meslektaşlarımızın yetiştiği kutsal ocaklar olan Veteriner Fakültelerinin sayısı ne yazıktır ki olağan üstü artmış, sayısal açıdan Dünya’da ikinci sıraya yükselmiştir. Çok düşük puanlarla kaydedilen lise mezunları, özellikle yeni kurulan fakültelerdeki alt yapı yetersizlikleri yüzünden doğru dürüst bir eğitim görememekte ve kalitesiz Veteriner Hekimleri olarak mesleğe atılmaktadırlar. Henüz öğrenci almayan ya da mezun vermeyen fakülteler de dikkate alındığında önümüzdeki beş yıl içinde mezun sayısı yılda 2500’e ulaşacaktır ki, bu gerçekten de mesleğimiz adına kabul edilemez bir durumdur. Bir yandan hayvancılığın gerilemesi, diğer yandan da mezun Veteriner Hekimi sayısının artması çok da uzak olmayan bir gelecekte mesleğimizin yıkımına neden olacaktır.
Son günlerde kutsal mesleğimize karşı yapılan saldırılarda belirgin bir artış gözlenmektedir. Bunun son örneği, Bakanlıkça lise mezunlarına da sun’i tohumlama yaptırmak amacıyla Yönetmeliğin değiştirilmesi girişimidir. Bu durum teknik açıdan olduğu kadar yasal açıdan da asla mümkün değildir. Olur da bu girişim başarılırsa, büyük baş hayvan hekimliği yapan meslektaşlarımız büyük zararlar görecektir.
Değerli meslektaşlarım, tarihi insanlık tarihi kadar eski, geçmişi şan ve şereflerle dolu kutsal mesleğimizin bugün içinde bulunduğu durumu hiç abartmadan sizlere aktarmaya çalıştım. Öğrenciliğim de dahil 51 yıllık mesleki yaşamımda böyle bir durumla hiç karşılaşmadım. İnsanlarda son raddeye gelmeden sorunları kabullenmeme ya da önemsememe alışkanlığı vardır. Ancak bu sefer mevcut durumun kötülüğü artık göz ardı edilmeyi çoktan aşmış, bir nevi beka ya da var oluş meselesi haline dönüşmüştür. Ulu Önder Atatürk’ün İstiklal Savaşındaki “ Hattı Müdafaa Yoktur, Sathı Müdafaa Vardır. O Satıh Bütün Vatandır “ söylemi gibi bizlerin de var oluş savaşımızda tek tek sorunlarla değil, mesleğimizin bekası ve geleceği sorunu ile uğraşmamız gerekmektedir. Bu savaşı başarabilmemizin yegane yolu ise güçlü bir mesleki örgüte sahip olmaktan geçer. O nedenle yaklaşan Konsey seçimleri öncesi özellikle delege meslektaşlarımdan ricam, şimdiye kadar olanın aksine, kişisel ve grupsal çekişmeleri, ideolojik yapı farklılıklarını bir yana bırakarak ve sadece mesleğimizi düşünerek, yukarıda saydığım hayati sorunlarla başa çıkabilecek güçlü bir Merkez Konseyini oluşturmalarıdır. Gün artık ayrışma değil bütünleşme günüdür. Sözlerime ünlü düşünür Voltaire’nin “ Kendisini başkalarının kurtarmasını bekleyenler sadece kölelerdir “ deyişi ile bitirmek istiyorum.