Gazeteci Yiğit Bulut’un mesleğimize de hakaret içeren yazısına
meslektaşlarımızın gösterdiği haklı tepkileri sadece okuyup üzerinde
herhangi bir yorum yapmamayı düşünürken internette yine mesleğimizle
ilgili bir yazıyı gördükten sonra fikir değiştirdim ve sizlere bu
konudaki görüşlerimi iletmeyi arzu ettim. Aslında ne yalan söyleyeyim
ben bu konuda en başta yorum yapması gereken kişiler olarak veteriner
tarihçilerini ve deontologları görüyorum ama ne yazıktır ki onlardan
bir ses çıkmayınca mecburen bizler yorum yapmak zorunda kalıyoruz
.Yoksa ben prensip olarak kendi bilim alanım dışındaki konulara pek
fazla girmek istemem.
Bilindiği gibi Baytar sözcüğü arapça kökenlidir ve Ahır Beyi (
Bay=Bey, Tar=Ahır ) anlamına gelir. Bu sözcük 1938 yılına kadar hayvan
sağlığı ile uğraşan biz meslek mensuplarının unvanı olarak
kullanılmıştır. Baytar Mekteb-i Alisi, Baytar Umum Müdürlüğü, Baytar
Umum Müfettişliği gibi kurumlar geçmişte bu sözcüğün yaygın olarak
kullanıldığı kuruluşlar arasında sayılabilir. Türkiye Büyük Millet
Meclisi 1938 yılında uzun görüşmelerden sonra baytar sözcüğünü
latincede hayvan sözcüğünün eş anlamlısı olan “veterin” den
esinlenerek “veteriner” olarak değiştirmiştir. Daha sonraları ise
veteriner sözcüğüne hekim sözcüğü eklenerek mesleğimizin unvanı
veteriner hekim olarak tescil edilmiştir. Mecliste kabul edilen
veteriner sözcüğü başta kamu kurumları ve eğitim kurumları olmak üzere
hızla kullanılmaya başlanmış, fakat doğal olarak halkın veteriner
sözcüğünü benimsemesi çok uzun yıllar almıştır. Bunda hiç kuşkusuz
1938 yılının koşullarında halkın rahatlıkla kullandığı baytar
sözcüğünün yerine telaffuzu çok zor bir yabancı sözcük olan
veterinerin türetilmesinin de payı büyüktür. Daha hala kimi kırsal
bölgelerimizde halkımız telaffuzu kolay olduğu için baytar sözcüğünü
hiç bir art niyet ve aşağılama amacı gütmeksizin safiyane bir şekilde
kullanmaktadır. Ama unutmayalım ki metrapollerde de pet klinisyeni
meslektaşlarımıza hayvan sahipleri “doktor’cuğum” diye hitap
etmektedir.

Rap müziği sevenler bilirler, son günlerde internette dinlenme
rekorları kıran Sagopa Kajmer’in Kafile adlı albümünün birinci
şarkısının nakaratı şöyle. Derdime çare baytarım yok/ Dengeme destek
tut ki durayım/ Şafak güneşin fermanı geçer/ Acı tatlı zamanın
sancısı/ Ama melek bir yandan, şeytan bir yandan/ Başım zindan, yokluk
var/ Bu kaçıncı şikayetim bilmem. Görüldüğü gibi baytar sözcüğü Yiğit
Bulut’un amaçladığı gibi her zaman aşağılayıcı olarak kullanılmıyor
tam tersine rap hayranı milyonlarca gencin dilinde ve gönlünde her an
müziğin o eşsiz coşkusu içerisinde tekrarlanıp duruyor.

Bir öz eleştiri yapmak gerekirse, Baytar sözcüğünün halkımız
tarafından geç benimsenmesinde bizim kuşağımızın yaşadığı olumsuz
koşulların da etkisi büyük olmuştur denilebilir. Bizlerin döneminde
serbest klinik veteriner hekimliği söz konusu olmadığından tümümüz
kamuda çalışıyorduk. O dönemde kamu veteriner hekiminin yaptığı iş
hayvan sağlık memurları (şimdinin veteriner sağlık teknisyenleri) ile
birlikte koyun ve sığırları aşılamak , nakledilecek hayvanlara ise
sevk raporu vermekti. Arada bir de Hayvan Hastanesi olmayan yerlerde
hayvan sahibinin çağrısı üzerine mesai bitiminden sonra özel klinik
yapardık. Çok iyi anımsıyorum, Sivas’ta çalışırken sabahın erken
saatinde yola çıkar, köye gider, ahır ahır, ağıl ağıl dolaşıp para
karşılığında hayvanlara koruyucu aşılama yapardık. Ağılın kapısında
bir taşın üzerine oturup bir yandan dışarının soğuğunu bir yandan da
ağılın sıcaklığını kemiklerimizde hissederek köylülerin teker teker
ağıldan tutup çıkardıkları koyunları aşılardık. Kimi meslektaşlarımız
ise, aşılamanın gecikeceğini anlayınca dairenin şöförünün eline bir
enjektörle bir aşı şişesi tutuşturup aşı yapmalarını ister, köylüler
de bunu merakla izlerdi. Sıra ücret almaya gelince kimi köylüler çok
para tuttu diyerek tümünü vermeyi reddeder, kimileri de para
karşılığında yoğurt, yumurta gibi ürünleri vermeyi teklif ederdi.
Mesai bitiminden sonra kliniğe giden meslektaşlarımız da haklı olarak
daireden çıkıp takım elbise ile ahıra girer ve bugünkü olanaklara
sahip olmadıkları için de fazlaca bir muayene yapamadan hayvanları
tedavi etmeye çalışırlardı. Kuşkusuz tüm bu olanaksızlıklara ve uygun
olmayan koşullara rağmen o dönemdeki meslektaşlarımızın özverili
çabaları ile verdikleri mücadele başarılı olmuş , zaman zaman büyük
salgınlara neden olan at vebası ve sığır vebası gibi hastalıklar çok
kısa sürelerde önlenebilmiştir. Tabii ki madalyonun diğer yüzünde ise
uygun olmayan koşullarda yapılan bu faaliyetlerin köylülerin nazarında
bir hekimlik olgusu olarak görülmeyip herkesin kolaylıkla yapabileceği
türden işler olarak algılanması ve veteriner hekimlere olan yönelişin
bir insan hekimi ile kıyaslanmayacak türden olması gerçeği yatar. Hala
da bildiğim kadarıyla yetiştiriciye ilacı satıp ” beş gün süreyle
kabadan bir ampul vuracaksın” diyen meslektaşlarımız çoğunluktadır.

Yiğit Bulut’a gelince, orjinalinden okuduğum kadarıyla baytar
sözcüğünü aşağılama aracı olarak kullanmış. Bu tutum, “kem söz
sahibine aittir” misali tarihi insanlık tarihi kadar eski, geçmişi şan
ve şereflerle dolu kutsal mesleğimizi değil sadece kendisini aşağılık
duruma düşürür. Ama baytar sözcüğü hiç bir zaman utanılacak bir sözcük
değildir. Öyle olsaydı kendileri de birer baytar olan ulusal şairimiz
Mehmet Akif’ ten, ürettiği aşılarla istiklalimizin kazanılmasında
büyük katkıları olan Ord.Prof.Dr.Tümgeneral Süreyya Tahsin Aygün’den,
Dünyaca ünlü opera yazarı ve şair Prof.Dr.Selahattin Batu’dan , denek
bulamayınca insanlar için hazırladığı ruam aşısını kendine yaparak
şehit olan Yüzbaşı Kemal Bey’den ve ulusal kurtuluş savaşında bir
yandan düşmanla bir yandan da cephaneleri ve top arabalarını taşıyan
öküzlere bulaşan sığır vebası ile mücadele ederken şehit olan onlarca
kahraman meslektaşımızdan da utanmamız gerekecekti. İnsan hekimleri
“Tabip” sözcüğünden hiç bir zaman utanmıyorlar. En yüksek meslek
örgütlerinin adı bile “Türk Tabipleri Birliği”. Bu onların öz
güvenlerinin yüksek olmasından kaynaklanıyor. Bizler de veteriner
hekimler olarak öz güvenimizi daima yüksek tutmalıyız ve mesleğimizin
geçmişi ile her zaman gurur duymalıyız.

Yiğit Bulut’a Yüce Mevlana’nın şu sözünü hatırlatırım.” Suskunluğum
asaletimdendir.Lakin her söze verilecek bir cevabım vardır. Önce lafa
bakarım laf mı diye, sonra da söyleyene bakarım adam mı diye”. Büyük
Şair Mehmet Akif mesleğinin ilk yıllarında “siz baytar mısınız”
diyerek kendisiyle alay eden birisine ” evet, bir yeriniz mi ağrıyor ”
diye cevap vermiştir. Sözlerimi yine Mehmet Akif’in şu anlamlı
dörtlüğü ile bitirmek istiyorum. “Keşke zihninde kalaymış, ne kadar
lazımmış/ Beni dinler misin evlat , yine kim bilse çalış/Çünkü bir
tecrübe etsen senin aklın da yatar/ Bize insan hekiminden daha lâzım
baytar ” .