Ulukışla ve halkı gerek Çanakkale gerekse Kurtuluş Savaşında çok büyük kahramanlıklar göstermişler ve çok sayıda şehit vermişlerdir. Ben yazmış olduğum Ulukışla Geçilmez adlı hem elektronik hem de basılı kitapta bu kahramanlıklara ayrıntılı bir biçimde değindim. Ancak kitabımın her iki formunu da okuyamamış olanlara bu yazımda iki ana konuda özet bilgiler vermek istiyorum.
İlkin Ulukışla’nın İmrahor Köyünden Niğdeli Ali Çavuş’un Çanakkale’de savaşın kaderini değiştiren gücünden ve kahramanlığından bahsedeyim. Niğdeli Ali Kayseri’de medrese eğitimi görürken 1912 de askere alınır. İlk görev yeri Çanakkale’de Mecidiye Tabyasıdır. Niğdeli Ali Tabya Çavuşu Havranlı Seyit ise Onbaşıdır. Savaşın sonlarına doğru tüm tabyalar tahrip olmuş bir tek Mecidiye Tabyası ayakta kalmıştır. Ancak İngiliz muhribinden atılan bir mermi ile bu tabyada yerle bir olmuş toprak altında kalmıştır. Tabya Kumandanı Binbaşı Hilmi Bey tahrip olan Tabyayı teftiş ederken Ali Çavuş’un imdat çağrısını duyar ve toprağı elleriyle kazarak onu kurtarır. Ancak Seyit Onbaşı kayıptır. Ali Çavuş heyecanla onu ararken topraktan dışarı çıkmış bir postal görür. Bu Seyit Onbaşının postalı diyerek toprağı son bir gayretle kazarak Seyit Onbaşıyı çıkarır. Her iki asker kendilerine geldikten sonra Seyit Onbaşı Ali Çavuş’a boğaza bakıp durumu kontrol etmesini ister. Ali Çavuş ateşin Ocean adlı gemiden geldiğini söyler. Bunun üzerine Ali Çavuş’un yardımıyla Seyit Onbaşı 276 kilo ağırlığındaki mermiyi kaldırır ve birlikte merdivenle topun yer aldığı platforma çıkarak mermiyi topun ağzına sürerler. Nişan aldıktan sonra ateş ederler ve Ocean’ı gövdesinden vururlar. Böylece savaşın seyri değişir ve İngiliz Donanması Çanakkale Boğazından bir daha gelmemek üzere gider. Burada önemli gördüğüm birkaç noktaya değinmek istiyorum. Birincisi İngiliz Amiral gemisinin vurulmasında yıllarca Seyit Onbaşının 276 kiloluk mermiyi kaldırdığı ve tek başına gemiyi vurduğundan söz edilmiştir. Yanlış anlaşılmasın, bu konuda Seyit Onbaşının kahramanlığını küçümsüyor değilim. Aslında nişan alarak gemiyi vuran odur. Ancak merminin kaldırılması ve 5 demir basamaktan platforma çıkarılıp namlunun ucuna sokulması konularında eksik bilgiler vardır. Çünkü 276 kiloluk bir mermiyi tek kişinin hiçbir yardım görmeden sırtına yükleyip merdivenleri çıkarak namluya yerleştirmesi mümkün değildir. Bu ağırlıkta bir halteri halterciler kaldırabilmektedir. Ancak halterin tutacak barfiksi vardır. Onu da halterciler ancak iki harekette kaldırabilmektedir. Oysa merminin tutacak bir yeri yoktur. O anda ilahi bir güçle kaldırdığı savı da doğru olamaz. Çünkü böylesine bir güç tarihte peygamberlerde bile görülmemiştir. Bana göre işin aslı resimde de görüldüğü gibi Seyit Onbaşının mermiyi arkasında duran Niğdeli Ali çavuş ile birlikte kaldırıp, namlunun ucuna sürdüğü yönündedir. Niğdeli daha doğrusu Ulukışlalı Ali Çavuş eğer Seyit Onbaşının toprağın altından çıkarılmasında ve 276 kiloluk mermiyi kaldırmakta Seyit Onbaşıya yardımcı olmasa belki de İngiliz donanmasının son gemisi de vurulmayacak ve İngilizler karaya çıkıp tüm Trakya’yı işgal edip İstanbul’a gireceklerdi.
Ulukışla’nın kurtuluş savaşında da çok önemli ve kilit bir rolü vardır. Fransızlar Mondros Mütarekesine aykırı olarak Mersin ve
Adana’dan sonra güya Bağdat Demiryolunu ve Toros Tünellerini korumak
adına Pozantı, Belemedik, Hacıkırı ve Çiftehan’ı da işgal etmişler ve
Ulukışla’ya 28 kilometre yaklaşmışlardı. Anadolu’ya açılan son kapı olan
Ulukışla’yı geçseler Konya’daki İtalyanlarla birleşip Anadolu’yu ele
geçirecekler, belki de Cumhuriyetin kurulmasını engelleyecekler ya da geciktireceklerdi. Pozantı işgal edilince cephe Ulukışla’ya taşındı. Ulukışla’lı
vatanseverlerin gerek bölgeyi işgalcilerden temizlemeleri gerekse Verdün
Kahramanı Mesnil’in güçlü taburunu Karboğazında boğmaları bence
Çanakkale savunması kadar önemlidir. Mustafa Kemal Paşa Ulukışla’nın
önemini daha işin başında kavramış ve Anadolu’daki ilk Kuvayı milliye
teşkilatını burada kurarak başına ileride Samsun’a birlikte çıkacağı yakın
bir arkadaşını getirmiştir. Mustafa Kemal Paşa milli mücadele sırasında
Ulukışla’ya defalarca gelmiş, düşmana karşı koyulacak mevzilerin yerlerini
bile kendisi belirlemiştir.