Bundan yaklaşık altı yıl önce bir arkadaşımla Batı Trakya, Makedonya ve Kosova’ya bir araba gezisi yapmıştık. Keşan’dan Yunanistan’a girip Gümülcine, İskeçe, Drama, Kavala, Selanik yoluyla Ohri’ye gitmiş, oradan da Manastır ziyaretinden sonra Üsküp’e ve Prizren’e gitmiştik. Yaklaşık on gün süren bu gezide adını andığım şehirler, oradaki ecdat yadigarı eserler ve tanıştım insanlar beni öylesine büyülemişti ki oralara bir daha gelme isteği ben de hemen oracıkta oluşmuştu. Aradan geçen altı yılda çeşitli etmenler benim tekrar oralara gitmemi engelledi. Bu yıl başında mini bir Balkan gezisi yapma arzusu ben de uyandı ve planlar yapmaya başladım. Bu arada yaptığım araştırmalar sonucunda İstanbul’dan tüm Balkan şehirlerine o arada da Ohri ve Üsküp’e otobüs seferleri olduğunu öğrendim. Mayıs ayında gitmeyi planlamıştım ama hava koşullarının iyi olmadığı bilgisini alınca ertelemek zorunda kaldım. Sonunda Ramazan Bayramı tatilinden de yararlanarak 5 Temmuz’da saat 19.00 da İstanbul Esenler Otogarından kalkan Alpar Turizmin otobüsü ile Ohri’ye hareket ettik. Otobüs Keşan Pazarkule sınır kapısından çıkıp Yunanistan ve Makedonya gümrüklerini kısa sürede geçtikten sonra sabaha karşı Üsküp’e vardı. Oradan Gostivar’a devam eden otobüs yolcuların Ohri’ye servis aracı ile taşıdı. Sabah saat 10.00 civarında geldiğimiz Ohri’de hemen daha önce yer ayırttığımız göl ün dibindeki Aleksandria Oteline yerleştik. Gezi anılarıma burada bir süre ara verip sizlere Makedonya hakkında bilgiler vermek istiyorum.
Makedonya Cumhuriyeti eski Yugoslavya’nın dağılması üzerine kurulmuş ve 1993 yılında Birleşmiş Milletler Teşkilatı tarafından tanınmış bir devlettir. Makedonya uzun yüz yıllar boyunca Roma İmparatorluğunun ve 542 yıl boyunca da Osmanlı İmparatorluğunun egemenliği altında yaşamıştır. Coğrafi olarak dağlık, ormanlık ve ovalık yemyeşil bir Ülkedir. Kuzeyinde Kosova ve Sırbistan; batısında Arnavutluk; doğusunda Bulgaristan; güneyinde de Yunanistan bulunur. Adı ve Büyük İskender (Aleksandr) yüzünden güney komşusu Yunanistan tarafından tanınmamaktadır. Nüfusu iki milyon civarındadır. Bu nüfusun önemli paydaşları Makedonlar ve Arnavutlardır. Türkler ve Sırplar nüfusun küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. Çok sayıda Makedon Avrupa ve Amerika Ülkelerinde ve Avustralya’da çalışmaktadır. Türkiye’de de önemli miktarda Makedon kökenli Türk vatandaşı vardır. Makedonların üçte ikisi Ortodoks Hristiyan, üçte biri de müslümandır. Ülke nüfusunun yarısı büyük şehirlerde ikamet etmektedir. Önemli şehirleri arasında başkent Üsküp, Kumanova, Manastır, Pirlepe, Kalkandelen, Gostivar, Ohri, İstip ve Köprülü sayılabilir. Ülkede Vardar Nehri ve Ohri, Prespan, Doyran Gölleri bulunmaktadır.
Tekrar Ohri’ye dönmek istiyorum. Ohri eşşiz güzelliklere sahip gölü ile Dünyaca tanınan bir Osmanlı ve Türk şehridir. Ohri Gölü Unesco tarafından Dünya Mirası Listesine kaydedilmiştir. Ohri’de ecdat yadigarı çok sayıda Türk eserleri bulunmaktadır. Bunlar arasında meydandaki Zeynel Abidin Paşa Cami ve Pir Mehmet Hayati Hazretleri Halveti Dergahı, alışveriş caddesindeki Ali Paşa Cami sayılabilir. Ayrıca Ohri’de çok sayıda küçük cami, mescit, hamam bulunmaktadır. Ohri’nin özellikle göl kenarındaki tepede konuşlanan eski Ohri ya da Türk mahallesi ve gölün doğusunda düzlük alanda yer alan yeni Ohri olarak iki kesimi vardır. Ohri’nin hiristiyanlık dönemi eserleri arasında da Aziz Kliment ve Panteleimon, Bulgar Kliseleri sayılabilir. Ayrıca Samoil Kalesi de Ohri’nin görülmeye değer eserleri arasındadır.
Otele yerleştikten sonra Ohri’i gezmeye koyulduk. İskelenin bulunduğu meydanı dolaşıp oradaki heykelleri gördükten sonra sağlı sollu dükkanların, lokantaların, pastanelerin yer aldığı Çeşme ve Side’yi anımsatan çarşıyı gezmeye başladık. Daha çok hediyelik eşya satan ve dondurma yada fast foot yiyecek bu çarşının ortasında sağ tarafta Ali Paşa Camini gezdik. Halen restorasyonda olan bu camiden beş vakit ezan okunmaktadır. Çarşının açıldığı meydanın ortasında bir havuz, sol tarafında da tarihi bir çınar bulunmaktadır. Bu çınarın altındaki banklarda insanlar serinlikte oturmaktadırlar. Meydandan sağa dönüldüğünde sağ tarafta Abidin Paşa Cami ve Halveti Dergahı bulunur. Bu sokak genellikle Türk esnafların yer aldığı bir sokaktır. Bu sokakta Türk Kahvehanesi, Naim adlı bir Türkün Oteli ve altındaki lokantası ve Türk yemekleri yapan lokantalar yer almaktadır. Meydandan sağa dönüldüğünde çarşıya paralel olarak yer alan ve modern mağazaların yer aldığı caddeye çıkılır. Öğlenden sonra iskelede sıralanmış teknelerden birine binerek göl turu yaptık. Özellikle Gölün eski Ohri kesimi gerçekten görülmeye değerdi. Göl kenarında lokantalar, özel konutlar ve dubalar üzerinde yer alan plajlar görülüyordu. Bu arada kayalıklarda Osmanlı Sarayının kalıntılarını ve kiliseleri görmek de gerçekten çok ilginçti. Akşam üzeri otelimizin hemen arkasındaki restore edilmiş evlerden oluşan mahalleyi gezdik. Bu arada “Elveda Rumeli” adlı dizinin çekildiği evi gördük. Akşam yemeği yemek için Bulgar Kilisesinin hemen yanından girilen gölün üzerindeki tahta platformdan yürüyerek ceviz ağaçlarının gölgelediği çok güzel bir plaja ve lokantaya geldik. Lokantada Ohri Gölüne özgü balık yedik ve bira içtik. Akşam hava karardıktan sonra dönüşte Türk Mahallesinin muhteşem görüntüsünü izledik.
Ertesi günü Otelimizde güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra Manastır(Bittola)’ya hareket ettik. Manastır’ı biz Türkler açısından görülmeye değer kılan tek şey Ulu Önder Atatürk’ün bir süre okuduğu Askeri İdadi’yi ziyaret etmektir. Halen müze olarak değerlendirilen İdadi Binasının üst katı bir Atatürk Müzesi haline dönüştürülmüş. Müzede Atatürk’ün heykelleri, askeri ve sivil kıyafetleri, kullandığı özel malzemeleri, resimleri yer almaktadır. Atatürk’ümüzü andıktan sonra yakındaki bir yaya bölgesi olan Şirok Caddesine girdik. Bu caddenin iki tarafı lokantalar, kafeler, mağazalar ve otellerle çevrilmişti. Caddenin sonundaki meydanda ise en ilgi çeken yapıtlar Balkan türkülerine de konu olan havuz ve çeşme idi. Ayrıca biri ibadete açılmış diğeri ise kapalı olan iki cami ve saat kulesi Manastır’ın görülmeye değer yerleri idi.
Aynı gün Üsküp’e giderken Resne’ye de uğradık. Bu arada koyu bir İttiatçı olan ve Osmanlıda İkinci Meşrutiyetin ilanı için savaş veren Resneli Niyazi Bey’in sarayını ve evini gördük.
O gün akşam üzeri Üsküp’ vardık ve Türk çarşısına çok yakın olan Otelimize yerleştik. Biraz dinlendikten sonra çarşıyı gezmeye gittik. Bayramın ilk günü olması nedeniyle dükkanlar açık değildi. Açık olan lokantalardan birinde köfte yedik. Daha sonra Taş Köprü’den geçerek Üsküp’ün modern yüzü ile tanıştık. Ancak gördüklerim karşısında büyük bir hayrete düştüm. Altı yıl önce geldiğimde bomboş olan Vardar Nehri kenarı ve meydan eski roma dönemini hatırlatan heykeller, köprüler, havuzlar ve tarihi binalarla dolu idi. Özellikle yüksek ve büyük Aleksandr (İskender) heykelleri her tarafı kaplamıştı. Ekonomisi bozuk olan bir Ülkenin heykellere, binalara bu kadar büyük paralar harcaması bizi hayretler içinde bıraktı. O arada modern Üsküp’te yaya bölgesini gezdik ve oradarestoresi devam eden yüksek kuleli kiliseyi gördük. Daha sonra Üsküp Kalesini gezdik. Uzun ve yüksek surlara sahip olan kaleden Üsküp’ün hemen tümünü ve Vardar Nehrini izlemek gerçekten çok enteresandı.