Türklük her ne kadar Orta Asya’da doğup gelişmişse de göçler nedeniyle Sibirya’ya, Mançurya’ya, Orta ve Doğu Avrupa’ya, Kuzey Karadeniz’e, Kafkasya’ya, Hindistan’a, Ön Asya’ya, Orta Doğu’ya, Mısır’a ve Anadolu’ya yayılmış, bu bölgede devletler kurmuş bir ulustur. Bu yazıda göç eden Türk boylarından Avar’ları, Peçenek’leri ve Kıpçak’ları bulacaksınız.
AVARLAR
6. yüzyılın ortalarında tarih sahnesine çıkan Avarlar, Avrupa’ya göç ederek burada önemli bir imparatorluk kurmuşlardır. Avarların kökeni hakkında çeşitli teoriler bulunsa da en yaygın görüş Asya Hunları’nın kalıntılarından biri olduklarıdır. Çin kaynaklarında adları “Juan-Juan” olarak geçmektedir.
Avarlar, 6. yüzyıl ortalarında Batı’ya göç etmiş, önce Kafkaslar üzerinden Karadeniz’in kuzeyine, oradan da Orta Avrupa’ya kadar ilerlemişlerdir. Avarlar 567 yılında Germen kökenli Gepidleri mağlup ederek bugünkü Macaristan topraklarında Avar Kağanlığı’nı kurmuşlardır. Avar Kağanlığı, Orta Avrupa’da kurulan ilk büyük Türk devletlerinden biri olarak kabul edilir. Bu devlet; bugünkü Macaristan, Avusturya, Slovakya, Hırvatistan, Bulgaristan, Sırbistan, Romanya ve çevresini kapsayan geniş bir coğrafyada hüküm sürmüştür.
Avar ordusu, Bizans’a karşı birçok sefer düzenlemiş, özellikle 626 yılında Sasanilerle iş birliği yaparak İstanbul’u kuşatmışlardır. Ancak bu kuşatma başarısızlıkla sonuçlanmıştır. 8. yüzyılda Franklar 796 yılında Şarlman liderliğinde Avarlar üzerine büyük bir sefer düzenlemiştir. Bu seferde Avarların başkenti ele geçirilmiş, hazineleri yağmalanmış ve devletleri büyük oranda yıkılmıştır. Bu tarihten sonra Avarlar tarih sahnesinden büyük ölçüde çekilmiş, Slavlar ve Franklar tarafından asimile edilmiş ve hristiyan olmuşlardır. Ancak bazı Avar unsurların Balkanlara ve Anadolu’ya göç ettikleri, hatta Müslüman olduktan sonra Abbasi ordularında görev aldıkları düşünülmektedir.
Avar toplumu bozkır kültürünün tipik özelliklerine sahiptir. Bu özellikler arasında göçebe yaşam tarzı, atlı savaşçılık, oba sistemi ve boylara dayalı sosyal yapı sayılabilir. Ayrıca Avarlar, Orta Asya’dan getirdikleri savaş tekniklerini ve yönetim biçimlerini Avrupa’ya taşımışlardır. Özellikle üzengi, at koşum takımları ve bazı zırh teknolojileri Avrupa’da Avarlar sayesinde yayılmıştır. Dil konusunda net bilgiler bulunmasa da, Avarların Türkçe konuştuklarına dair görüşler yaygındır. Ancak bugünkü Kuzey Kafkasya’daki Avar halkı ile Avrupa Avarları arasında doğrudan bir bağ olduğuna dair kesin bir kanıt yoktur. İsim benzerliği dışında kültürel birliktelik gösterilememiştir.
Avarlar, Avrupa tarihinde köklü izler bırakmış bir Türk boyudur. Hem Bizans ile olan ilişkileri hem de Slav ve Germen halklarıyla olan temasları, onların Avrupa’nın siyasi ve kültürel yapısına katkıda bulunmalarına neden olmuştur. Bugünkü Macaristan’da ve çevresinde yapılan arkeolojik kazılarda Avarlara ait çok sayıda eser ortaya çıkarılmıştır. Özellikle mezar buluntuları, Avarların sanat anlayışını, zanaatkarlık düzeyini ve sosyal hiyerarşisini anlamamıza yardımcı olmaktadır. Altın süslemeli kemer tokaları, at koşum takımları ve silahlar, onların sanat ve zenginliğini yansıtır.
Sonuç olarak, Avarlar kısa ömürlü ama etkili bir imparatorluk kurmuş; Doğu ile Batı arasında köprü işlevi görmüş, göçebe Türk kültürünü Avrupa’ya taşımış bir kavimdir. Onların mirası, hem Türk tarihi hem de Avrupa medeniyetinin gelişimi açısından dikkate değerdir.
PEÇENEKLER
Peçenekler, 8. yüzyılın sonlarından itibaren tarih sahnesine çıkan, Orta Asya kökenli göçebe bir Türk boyudur. İlk olarak Orta Asya’nın batısında, Aral Gölü çevresi ile Seyhun (Sıriderya) Nehri kıyılarında yaşadıkları bilinmektedir. Türk tarihinin önemli boylarından biri olan Peçenekler, özellikle 9. ve 11. yüzyıllar arasında Doğu Avrupa’nın siyasi yapısında belirleyici rol oynamışlardır.
Göçebe bir yaşam süren Peçenekler, hayvancılıkla uğraşmış, atlı savaşçılıkta ustalaşmış ve bozkır kültürünün tipik özelliklerini taşımışlardır. Yaşam biçimleri, akıncı ve dinamik karakterleriyle şekillenmiş; aynı zamanda çevre kavimlerle hem çatışmalar hem de ticari ilişkiler içinde bulunmuşlardır.
Peçenekler, 9. yüzyılda Oğuzlar ve Kıpçakların baskısıyla batıya göç ederek Hazar Denizi ile Karadeniz arasında yer alan bozkırlara yerleşmişlerdir. Bu bölge stratejik konumuyla peçenekleri Karadeniz’in kuzeyindeki ticaret yolları üzerinde etkili bir güç haline getirmiştir. Bu dönemde Bizans İmparatorluğu, Macarlar, Kiev Rusları ve Bulgarlarla temas kurmuşlardır.
Bizans İmparatorluğu ile ilişkileri hem düşmanca hem de müttefiklik şeklinde gelişmiştir. Zaman zaman Bizans’ın paralı askerleri olarak hizmet etmişler, kimi zaman da İstanbul’a kadar akınlarda bulunmuşlardır. 11. yüzyılda, Peçenekler Bizans’a karşı ciddi bir tehdit haline gelmiş, 1091 yılında Bizans İmparatoru I. Aleksios Komnenos tarafından Kuman (Kıpçak) ve Normanların desteğiyle yapılan Levunion Savaşı’nda ağır bir yenilgiye uğramışlardır. Bu savaş, Peçeneklerin tarih sahnesinden büyük ölçüde çekilmelerine yol açmıştır.
Peçenekler on boydan oluşan konfederatif bir yapıya sahiptiler. Bu boyların her biri kendi başbuğları tarafından yönetiliyordu. Bu durum, iç çekişmeleri artırmış ve merkezi otoritenin zayıflamasına neden olmuştur. Bu yapı, dış tehditler karşısında Peçenekleri savunmasız bırakmıştır.
Dil bakımından Peçeneklerin, Oğuz ve Kıpçak lehçelerine yakın bir Türkçe konuştukları düşünülmektedir. Ancak günümüze ulaşan yazılı metinleri olmadığı için dilleriyle ilgili bilgiler oldukça sınırlıdır. Adları, bazı yerleşim birimlerinde ve kişisel isimlerde yaşamaya devam etmektedir.
Peçenekler arasında İslamiyet’in yayılması sınırlı kalmıştır. Daha çok eski Türk inançları ve Şamanizm etkili olmuştur. Zamanla bazı Peçenek grupları Hristiyanlaşmış ve Bizans toplumuna entegre olmuştur. Bir kısmı da Macaristan’a göç ederek buradaki toplumla kaynaşmış, hatta Avrupa tarihinde yer yer paralı asker olarak karşımıza çıkmışlardır.
Bugün Peçeneklerin torunları olarak doğrudan bir halk kalmamış olsa da, genetik ve kültürel mirasları çeşitli Doğu Avrupa halklarına karışmıştır. Ayrıca Türkiye’nin bazı bölgelerinde “Peçenek” adını taşıyan köy ve yerleşim yerleri bulunmaktadır. Bu da onların Anadolu’ya uzanan göç yollarının izlerini taşımaktadır.
Peçenekler, tarihte her ne kadar büyük ve kalıcı bir devlet kuramamış olsalar da, Türk göçleri ve Avrupa’nın şekillenmesi açısından son derece önemli bir kavimdir. Özellikle 9-11. yüzyıllar arasında Karadeniz’in kuzeyinde kurdukları hakimiyet, hem Türk hem de Avrupa tarihine damga vurmuştur.
KIPÇAKLAR
Kıpçaklar, 10. yüzyıldan itibaren Orta Asya’dan batıya göç eden önemli bir Türk boyudur. Tarih sahnesinde adlarını özellikle 11. yüzyıldan sonra duyuran Kıpçaklar, geniş bir coğrafyada varlık göstermişlerdir. Orta Asya’nın doğusunda yaşayan bu boy, önce İrtiş Nehri çevresinde yaşarken zamanla batıya göç etmiş, Karadeniz’in kuzeyine kadar ulaşmıştır. Bu bölgede özellikle Peçenekler ve Oğuzlarla mücadele etmişlerdir.
Kıpçaklar, batıya göç ettiklerinde özellikle Ruslarla, Gürcülerle ve Bizanslılarla temas kurmuşlardır. Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlarda kurdukları siyasi birlik Kıpçak Bozkırı olarak anılmıştır. Bu alan doğuda İdil (Volga) Nehri’nden batıda Tuna Nehri’ne kadar uzanmaktaydı.
Kıpçaklar, savaşçı özellikleriyle bilinir. Atlı göçebe bir yaşam tarzı sürdürmüşler, okçulukta ve süvarilikte ustalaşmışlardır. Aynı zamanda, Moğol istilasından önce Ruslar ile hem savaş hem de ittifak ilişkileri kurmuşlardır.
Kıpçakların dili, Kıpçak Türkçesi olarak bilinir ve bugün Kazakça, Kırgızca, Karakalpakça ve Tatarca gibi lehçelere temel oluşturmuştur. Dilleri, Karahanlı ve Oğuz Türkçesinden farklı olarak bazı kendine has özellikler taşır. Kıpçak Türkçesi, Codex Cumanicus adlı eserde en açık şekilde belgelenmiştir. Bu eser, 13. yüzyılda Latin alfabesiyle yazılmış, Latin-Kıpçak-Almanca karşılaştırmalı bir sözlüktür.
Kıpçaklar, Moğol istilasına kadar bölgedeki en güçlü topluluklardan biri olmuşlardır. 13. yüzyılda Moğollar tarafından mağlup edilen Kıpçaklar, Altın Orda Devleti’nin kuruluş sürecinde önemli roller üstlenmişlerdir. Zamanla bu devletin temel unsurlarından biri haline gelmişlerdir. Altın Orda Devletinin resmi dili de uzun süre Kıpçak Türkçesi olmuştur.
Ayrıca Kıpçaklar, Memluk Devleti tarihinde de büyük yer tutar. Özellikle 13. ve 14. yüzyıllarda, Mısır’daki Memluk sultanlarının birçoğu Kıpçak asıllıydı. Mısır’a köle olarak götürülen Kıpçak Türkleri, eğitimli askerler haline getirilip zamanla devletin en üst kademelerine kadar yükselmişlerdir. Bu durum, Kıpçakların askeri becerilerinin ve organizasyon yeteneklerinin ne kadar ileri olduğunu göstermektedir.
Kıpçak kültürü, müzik, sözlü edebiyat, destanlar ve inanç sistemi açısından da zengindi. Şamanizmin etkisiyle şekillenen Kıpçak inancı, İslamiyet’le tanışmalarından sonra zamanla değişmiştir. Özellikle Altın Orda Devleti döneminde Kıpçaklar arasında İslamiyet yaygınlaşmıştır. Bu süreç, hem onların kimliğinin hem de bölgedeki Türk-İslam sentezinin oluşmasında etkili olmuştur.
Günümüzde Kıpçakların torunları, başta Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tataristan ve Karakalpakistan olmak üzere birçok bölgede yaşamaktadır. Ayrıca Ukrayna ve Rusya’da da Kıpçaklardan kalan kültürel izlere rastlamak mümkündür. Özellikle halk müziği, dil ve geleneklerde bu etkiler sürmektedir.
Kıpçaklar, Türk tarihinin en geniş sahaya yayılmış boylarından biridir. Hem Doğu Avrupa hem de Orta Doğu tarihinde derin etkiler bırakmışlardır. Onların izleri, yalnızca tarih kitaplarında değil sözlüklerde, destanlarda ve dillerde yaşamaktadır.