Müzik, insanların oluştuğu zaman diliminden beri yaşamın ayrılmaz bir parçası olmuştur. Müzik etkili bir sanat dalı olarak sadece duygu ve düşünceleri yansıtmakla kalmaz aynı zamanda yaşamın hemen her alanına da güçlüce dokunur. Müziği kuru bir teknik ya da boş zaman geçirilecek bir eğlence aracı olarak görmek onun içindeki derinliği ve genişliği göz ardı etmek olur. Müzik, duyguları ifade etme, öyküler anlatma, tarih yaratma ve topluluklar oluşturma gücüne sahiptir. Müzik, günümüz dünyasında sadece bir kültür ve sanat öğesi olmanın yanı sıra dijitalleşmenin ve görselliğin gelişmesi ile birlikte önemli bir endüstri ürünü haline de dönüşmüştür. Müzik kullanıldığı dönemin siyasal ve sosyal yaşamına göre biçimlenmiştir. Örneğin Hristiyanlığın egemen olduğu dönemde daha çok dini ilahiler ve kilise müziği etkili olurken Barok çağda daha çok neşeli, tıpkı mimaride olduğu gibi abartılı ve şatafatlı müzik gelişmiştir. Müzik bu bağlamda bir toplumun, kültürün veya dönemin aynasıdır. Tarihsel olaylar, sosyal değişiklikler, toplumsal hareketler müzikle beslenir. Bir toplumun değerleri, inançları, yaşam biçimi ve düşünceleri müzikleri aracılığı ile kuşaktan kuşağa taşınır. Müziğin evrenselliği farklı kültürlerden gelen insanların aynı parçayı dinlerken benzer duyguları taşımalarına olanak sağlar. Müzik bu bağlamda insanlığın ortak dilidir. Müziğin, sözlerinin içerdiği anlam nedeniyle felsefe, ses aralıkları nedeniyle matematik, pestlik, tizlik ve titreşim olguları nedeniyle de fizik bilimleri ile yakından ilişkilidir.

Müzik kadim yani geçmişi çok eski çağlara dayanan bir sanat dalıdır. Kayıtlı tarihten önceki Antik Çağ’a ait jeolojik ve arkeolojik bulgulara rastlanmadığı için dönemin müziği hakkında elle tutulur bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak Kızılderililerin ve Afrika yerlilerinin tam tam müziği, Avustralya yerlilerinin aborjin müziği, şamanların eğlence, oyun ve avlanma esnasındaki müzikleri antik müzik olarak değerlendirilmektedir. İlk müzik aletinin Almanya’nın Ulm kenti yakınlarındaki bir mağarada bulunan 35.000 yaşındaki kemikten yapılma bir flüt olduğu bildirilmektedir. Bilinen en eski şarkı ise Suriye’nin Ugarit kentinde 3400 yıl önce çivi yazısı ile yazılmış ve Pisagor notalarına göre bestelenmiştir.

Müziğin serüvenini tarihsel çağlar bağlamında şöylece değerlendirebiliriz.

İLKÇAĞ MÜZİĞİ ( MÖ 4000-MS300)

İlkçağ uygarlıklarından olan Hitit, Frigya ve Lidyalıların kendine özgü bir müzik anlayışları olduğu varsayılmaktadır. Ancak bu müzik anlayışı günümüze kadar gelmediği için yeterince bilinmemekte, sadece ortaçağda yaşayan Hint, Çin ve Yunan uygarlıklarının müzikleri hakkında bilgiler bulunmaktadır.

Hint Müziği MÖ 2000 yıllarında ortaya çıkmıştır. Dört kutsal kitaptan biri olan Samaveda’da dünyanın en eski notaya alınmış ezgileri mevcuttur. İlkçağ Hint çalgıları olan sitar ve rebab günümüze kadar gelmiştir.

Çin’de müzik dünya görüşüne uygun bir felsefe olarak ortaya çıkmıştır. Ünlü Çin Filozofu Konfüçyüs yazılarında müziğin toplum üzerindeki eğitici ve düzenleyici rolünü öne çıkarmıştır. Çin müziğinde ana sesi fa olan beş bağımsız nota vardır. Çalgılar arasında ise davul, zil, tambur, flüt ve ağız orgu sayılabilir.

Eski Yunan müziği felsefi bir tabana oturmaktadır. Ünlü yunan filozofu Pisagor müzikte ilk kez matematiği kullanmış, bu sayede günümüz müziğinin doğru tanımlanmasını sağlayan tonlamaya ulaşılmıştır. Platon ruhun müzik ile aynı düzlemde oluştuğunu savunmuştur.

ORTAÇAĞ MÜZİĞİ (MS 200-MS 1500)

Ortaçağ, Avrupa da hiristiyanlığın geliştiği bir dönemi kapsar. O nedenle bu dönemde dünyasal zevklerden çok ruhani zevklere ağırlık veren bir yaşam tarzı benimsenmiştir. Bu arada müzik de bu değişiklikten etkilenmiş, kendilerinden önceki müziği yasaklayan papazlar var olan notaları da yok etmişlerdir. Böylece müzik sadece kiliselerdeki korolarda tek sesli ilahilerle sınırlı kalmıştır. Kiliseye girmesi serbest bırakılan ilk çalgı org olmuştur. Romalı filozof Boethius sesleri A,B,C,D,E,F,G harfleri ile ifade edilen bir çeşit nota yazısı kullanmıştır. Ancak 9. Yüzyıldan sonra çok sesli müzik kullanılmaya başlanmıştır. Erken ortaçağda müzikal yaşam zengin olmasına karşın günümüze kadar gelebilen tek örnek Grigoryan İlahisi denilen  ayin müziğidir. Belgelerle kanıtlandığı üzere Papa Birinci Gregory, adını verdiği bu ilahinin bir bölümünü de bestelemiştir. Ortaçağ’da Türk-İslam coğrafyasında önemli müzik insanları yetişmiştir. Bunlardan biri olan Farabi’nin keşfettiği oniki makam yaşadığı dönemde Arap, İran ve Türk coğrafyasında kullanılmıştır. Kitaplarındaki ifadelerden Farabi’nin önceki müzikologların görüşlerine kendi buluşlarını da ekleyip dönemindeki İslam medeniyeti birikimiyle yoğurarak sağlam bir iskelet oluşturduğu anlaşılmaktadır. Onun temel hedefi müzik ilmini evrensel kanunlar çerçevesi içerisinde bilimsel ve felsefî bir temele oturtmaktı. Zira o döneme kadar müzik sanatının kanun ve kuralları belirli bir kalıba dökülmemişti. Ortaçağda Türk-İslam Coğrafyasında ortaya çıkan diğer bir müzik insanı da İbni Sina’dır. İbni Sina’nın eş-Şifa ve en-Necat adlı eserlerinde yer verdiği bilgiler XI. yüzyılın musiki anlayışını yansıtması bakımından çok değerlidir. İbni Sina kitaplarında bu durumu şöyle dile getirmiştir. ” Musikinin doğası ve konusu fiziksel bir şeydir. Bu yönüyle musikide fizik biliminin ilkeleri geçerlidir. Aritmetik ilkelerinin musikiye katılması fizik bilimi yüzündendir. Fizik biliminin ilkelerine olan gereksinim seslerin tizlik ve pestlik bakımından farklılıklarından ileri gelir” . Bu çağda yaşayan diğer bir müzik insanı olan Abdulkadir Meragi ise, kendi döneminden önceki musikinin temel konularından cem, perde, devir gibi kavramların tanımı hakkında yapılan tartışmalara açıklık getirmiştir. Meragi nağmelerin aralıklarıyla oluşturduğu gamlar hakkında kendisinden önce ifade edilen belirsizlikleri gidererek Türk musikisi nazariyatında günümüzde de önemini koruyan makam olgusunun kullanımını yaygınlaştırmıştır.

RÖNESANS MÜZİĞİ (MS 1400-MS 1600)

Yeniden doğuş anlamına gelen Rönesans insan yaşamında müziğin tekrar değerlendirildiği, yeni düşüncelerin ortaya çıktığı bir dönemdir. Rönesans’ın insanlarda yarattığı duygusal değişiklikler ve yaşama sevinci dansların, çalgıların sayısını artırmıştır. Bu dönemde yeni çalgılar icat edildiği gibi eski çalgıların sesleri zenginleştirilmiştir. Org, lavta, arp, flüt, kornet trompet ve viyola bu döneme özgü çalgılardır. Rönesans döneminde ilk kez yazılı müzik kullanılır hale gelmiş, aynı zamanda çok sesliliğin ilk eserleri de ortaya çıkmaya başlamıştır. Rönesans döneminde Osmanlı’da musikiye damgasını vuran en önemli kişi Sultan Üçüncü Selim’dir. Sultan Selim döneminde ortaya çıkan Lale Devrinin de etkisiyle musikide çoşkunun  egemen olduğu yeni bir ekol ortaya çıkmıştır. Sultan Selim oniki adet yeni makam bulmuş, bu makamlarla dini ve din dışı toplam 64 eser bestelemiştir. Aynı zamanda musikiye bilimsellik katan sanatkarlara büyü değer vermiş ve onları desteklemiştir.

BAROK MÜZİĞİ (MS 1600-MS 1750)

Barok tıpkı mimaride olduğu gibi süslü, şatafatlı ve abartılı olguları içeren bir deyimdir. Barok müzik aynı Türk müziğinde olduğu gibi saray destekli olarak gelişmiştir. Bu müzik tarzında ilk ve ortaçağda hakim olan dini müzik yerine daha çok yaşamsal olayları içeren çalgısal müzik akımı egemen olmuştur. Opera, orotoryo, konçerto gibi müzik eserleri bu dönemde ortaya çıkmıştır. Bu dönemin müzik insanları arasında Vivaldi, Bach, Handel sayılabilir. Mevcut çalgılara bu dönemde keman da katılmıştır. Barok müziği döneminde Osmanlı’da Itri’nin ortaya çıktığını görmekteyiz. Itri’nin musikişinas olarak asıl önemli yönü bestekarlığıdır. Cami, tekke ve klasik musiki alanlarında peşrev, saz semaisi, kar, beste, semai, ayin olmak üzere hemen her formda eserler vermiştir. Itri’nin eserleri barok tarzında olduğu gibi alışılmışın dışında bir melodi örgüsüne sahiptir.

KLASİK MÜZİK (MS 1750-MS 1830)

Klasik dönem barok döneminin şatafatının, abartısının yerini sade bir halkçı müzik anlayışının aldığı dönemdir. Bu dönemde müzik saraydan çıkmış halkla buluşmuştur. Senfonik orkestra bu dönemde ortaya çıkmış, klavyenin yerini piyano almış, opera yaygınlaşmıştır. Bu döneme damgasını vuran en önemli sanatçı Mozart’tır. Diğer önemli müzisyenler arasında Bethoven, Haydn sayılabilir. Osmanlı’da bu dönemde ortaya çıkan musiki insanlarının başında  Hammamizade İsmail Dede Efendi gelir. Dede Efendi, klasik tarzın egemen olduğu büyük formdaki eserlerinin yanı sıra musikiyi daha geniş kitlelere yaymak amacıyla şarkı ve köçekçe gibi halka hitabeden küçük formlarda eserler de bestelemiş, ayrıca türküleriyle halk zevkine ve sanatına verdiği değeri ortaya koymuştur. Şarkılarında, hüzün ve coşku dolu farklı bir melodik anlayış açıkça hissedilmektedir. Kendisinden sonra gelen sanatkarları etkileyen, musikiye yeni bir tarz ve kimlik kazandıran Dede Efendi ayrıca hafızasındaki eserlerle geçmiş gelecek arasında bir köprü görevi görmüş ve birçok eserin yeni kuşaklara ulaşmasını sağlayarak Türk musikisine önemli hizmetlerde bulunmuştur.

ROMANTİK DÖNEM (MS 1830-MS 1900)

19.Yüzyıl ile birlikte besteciler romantiklik ve dramadan  etkilenmeye başlamışlardır. Bu özellikle opera ve senfonik şiirde göze çarpmaktadır. Ludwig Van Bethoven dünyanın ilk romantiği kabul edilir. Bu dönemde olağanüstü senfoniler, operalar, üvertürler konçertolar yazılmış ve yorumlanmıştır. Dönemin sonlarına doğru atağa geçen bale türü klasik müziğe dansın eşsiz güzelliğini getirmiştir. Dönemin en gözde çalgısı piyano olmuştur. Ayrıca keman virtüözü Paganini de çağa damgasını vurmuştur. Özetle Romantik Dönemi uzun ve açıklayıcı melodiler, renkli armoni, çalgıların çeşitliliği, ritimdeki özgürlük ve esneklik olarak betimleyebiliriz. Schubert, Chopin, Tschaikovski, Verdi dönemin önde gelen sanatçılarındandır.

ÇAĞDAŞ MÜZİK ( MS 1900-      )

Çağdaş Dönem, bestecilerin ve yorumcuların birbirlerinden etkilendikleri ve belli bir akıma bağlı kaldıkları bir dönem değil, aksine birbirlerinden tamamen bağımsız gerçekçi ve ait oldukları kültürü içselleştiren sanatçıların çağı olmuştur. Bu dönemde sadece çalgısal müzikte değil sahne müziklerinde de yenilikler yapılmıştır. Bilimdeki gelişmelere paralel olarak önce radyo ve dijital kayıtlar daha sonra da televizyon konser salonlarına gidemeyen milyonları dinleyici ve izleyici haline getirmiştir. Sinema filmlerinin sesli çekilmesi bestecilere yeni olanaklar sağlamıştır. Puccini, Rodrigo, Strauss, Stravinski. Rachmaninov, Shostakovich çağdaş müziğin önemli bestecileri arasında sayılabilir.