Bir bölümünü çeşitli toplantılarda ve yayın organlarında dile getirdiğim veteriner hekimliğin bugünkü ve gelecekteki yapılanması konusundaki düşüncelerimi kısaca belirtmeye çalışacağım.

Veteriner Hekimlikte İmaj : Veteriner hekimlikte son 15 yıldır yer alan dünya ile bütünleşme çabaları ve pet klinisyenliği alanında gözlemlenen olağanüstü gelişme eskiden kırsal kesimde “baytarlık” olarak betimlenen mesleki imajımızı geniş ve etkili çevreler nezdinde “doktorluk” imajına dönüştürmüştür.Kanımca bu dönüşümü yeterince kavramadaki en büyük eksiğimiz yine son yıllarda toplumda gittikçe daha çok filizlenen Çevre Bilinci (enviromental conscions) ,hayvan refahı(animal welfare) ve hayvan hakları(animal rights) gibi evrensel konularda hakkımız olan önderlik rolünü ne yazık ki yeterince üstlenememiş olmamızdır.Bence veteriner hekimliğin Türkiye’deki yeni imajı toplumda gün geçtikçe daha çok taraftar bulan saydığım bu üç konuda da inisiyatif almak,var olan sivil toplum örgütlülüğüne daha da genişleterek önderlik etmek olmalıdır.
Yüksek Öğretim:Veteriner hekimliğin tarlası sayılan veteriner fakültelerinin hem sayıları gereğinden fazla hem de öğretim düzeyleri yetersiz ve mesleğimizin beklentilerine cevap vermekten uzaktır.Çözüm kanımca belli ve tektir.Kuruluş yasaları çıkmış fakat henüz öğretime başlamamış veteriner fakülteleri hiç vakit yitirmeden mutlaka kapatılmalıdır.Pratikteki veteriner hekimlik uygulamaları ile uzaktan yakından ilgisi olmayan tutarsız ders ve müfredat programları özellikle serbest veteriner hekimler arasında yapılacak geniş kapsamlı bilimsel bir anketin sonucu ve mesleğimizin 2000’li yıllardaki perspektifi de göz önünde tutularak yeniden ve kökten düzenlenmelidir.Geleceğin öğretim üyeleri olacak ve ileride çağın gereksinimlerine uygun veteriner hekimler yetiştirecek doktora öğrencilerine sabit üniversite kadroları verip onları sadece bilimsel açıdan değil ekonomik yönden de hocaya bağımlı kişiliksiz bürokratlar olarak yetiştirmektense,devletçe onlara maaş,emeklilik keseneği ve sağlık giderleri olarak ayrılan meblağın örneğin batıda olduğu gibi TÜBİTAK benzeri bir kuruma devredilip hem sözü edilen giderlerin de içinden karşılanacağı hem de araştırmalarının destekleneceği projelerin yürütücüleri konumuna getirilmesi kaçınılmazdır.
Çağdaş Mesleki Örgütlülük:Veteriner hekimlik örgütlülük sürecinin geçmişi bakımından belki de Türkiye’nin en eski mesleklerinden birisidir.Türk Veteriner Hekimleri Birliği ve bağlı odalarının kuruluşunun üzerinden neredeyse elli yıl geçti.Veteriner Hekimleri Derneğinin kuruluşu ondan da daha eskiye dayanır.Ne var ki,12 Eylül askeri darbesinin budaması gibi dışsal ve günlük siyasete alet olma gibi kimi içsel nedenlerden dolayı mevcut örgütlerimiz hem görevlerini layıkıyla yapamadılar hem de çağın gerisinde kaldılar.Günümüzün çağdaş normları veteriner hekimlikteki mesleki örgütlenmenin genellilik-yaygınlık ilkelerinden çok,özellilik-spesifiklik ilkelerine dayanmasını zorunlu kılmaktadır.Açmam gerekirse,tüm ülke genelini ve tüm meslektaşları kapsayan birli-oda-dernek üçlemesi yerine çalışma alanlarına uygun örneğin Pet Klinisyenleri derneği gibi mesleki, Veteriner Mikrobiyoloji Derneği gibi bilimsel,Veteriner Aşı-İlaç Üreticileri ve Çalışanları Birliği gibi ticari örgütlenmelere gitmek gerekmektedir.
İletişim Teknolojileri:1992’de Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi ders programına Türkiye’de ilk kez bilgisayar dersi koyduğumuzda en yakın çevremdeki arkadaşlarımdan bile olumsuz tepkiler almıştım.O yıl ilk kez internete bağlandığımızda akademik kurulda bir gün öğretim elemanları istediği literatüre kolayca erişebilecek,yabancı bilim adamları ile elektronik posta ve ICQ aracılığı ile bilgi alışverişinde bulunabilecek,veteriner hekimler chat’leşerek kendi aralarında ve hatta yabancı meslektaşları ile konsültasyon yapabilecek dediğimi anımsıyorum.Bence bu konuda meslek olarak atılabilecek en önemli adım çağdaş iletişim teknolojileri alanındaki gelişmeleri yakından izleyip veteriner fakültelerindeki öğrencilere ve tüm meslektaşlara hem iletişim teknolojilerindeki mevcut uygulamaları,hem de günlük değişen gelişmeleri dersler,kurslar,bültenler halinde iletmek olmalıdır.
Çağdaş Biyoteknoloji’lerden Yararlanma:Tam bu yazının taslağını hazırlayıp temize çekmek üzereydim ki,medya insanda genetik şifrenin çözüldüğü ve genom haritasının çıkarıldığına dair bilgileri flaş haber olarak duyurmaya başladı.Böylece daha önce sık sık yazdığım” 21.yüzyıl sanayide yüksek teknolojinin(Hi-Tech) ,biyolojide de biyoteknolojinin(Bi-Tech) hızla gelişip yaygınlaşacağı bir yüzyıl olacaktır” söylemim gerçekleşmiş olmaktadır.Moleküler biyoloji ve genetik biliminin günümüzde ulaştığı bu son devrimsel adımı çok kısa bir zaman süreci içerisinde yenilerinin izleyeceğinde kuşku yoktur.Öyleyse bizlerin de bu gelişmelerden uzak kalmayıp ortaya çıkan yeni bilgilerin veteriner hekimlik ve hayvancılık alanına bir an önce aktarılması konusunda çaba göstermemiz gerekmektedir.Bence bu konuda atılacak en önemli adım fakültelerimizde okutulan klasik zootekni konuları yanında modern biyoteknolojilere yer vermek,kurulacak bir araştırma enstitüsünde bu konularda çalışmak isteyen akademisyenlere fırsat ve olanak sağlamak olmalıdır.
İlaç Satışı Konusu:Anımsanacağı gibi,kendi adına çalışan veteriner hekimlerin muayenehanelerinde ilç satabilmelerine olanak tanıyan yasa değişikliği yürürlüğe girdiğinde kimi aceleci ve ön yargılı çevreler bu gelişmeyi övmüşler,neredeyse meslekte bir devrim olarak nitelendirmişlerdi.Ben o ilk günlerde bile gerek yazılarımda gerekse çeşitli platformlarda yaptığım konuşmalarda bu gelişmenin mesleğimizin imajına yarardan çok zarar getireceğini meslek kamuoyunun tepkilerine de aldırış etmeden dile getirmiştim.Şimdi gelinen bu noktada gözlemlerimin de bana gösterdiği gibi haklı olduğum bir kez daha ortaya çıktı.İşim gereği yaptığım gezilerde ilaçları tablet tablet ya da enjektöre çekerek mililitre mililitre satan meslektaşlarımı hatta öğrencilerimi gördüğümde,hele vatandaşa önceki borcunu ödemezsen sana ilaç vermem demelerini duyduğumda,yıllarını meslek sorunlarına adamış birisi olarak kahroluyor ve geçmişte fakültelerde,meslek örgütlerinde gösterdiğim çabalara inanın acıyorum.Bu komediye bir an önce son verilerek mesleğimize layık olduğu onuru tekrar kazandırmak hepimize düşen en öncelikli görev olmalıdır diye düşünüyorum.
Ar-Ge: Yaşamın her alanında olduğu gibi veteriner hekimlikte de araştırma-geliştirme çalışmalarının yadsınamaz bir önemi vardır.Nitekim,moleküler biyoloji ve genetik alanında yer alan son gelişme de bunun en büyük kanıtıdır.Genetik şifrenin çözülmesi ve genom haritasının çıkarılması çalışmalarında da gözlemlendiği gibi bilimsel araştırmalar artık bırakın tek bir ülke içindeki bilimsel kuruluşların işbirliğini,ülkelerin birbirleri ile ortaklaşmasını zorunlu kılmaktadır.Bizde ise,gerek kamuda gerek üniversitelerde olsun her birim kendi başına araştırma planlayıp yürütmeyi çoklukla yeğlemektedir.Hele fakültelerdeki ana bilim dalları yoğun lisans ve lisans üstü ders ve uygulamalarından fırsat bulup ta araştırmaya vakit ayıramadıkları gibi,yapılan çalışmalarda daha çok akademik yükselmelerde puan alma amacına dönük az materyalli ve çabuk sonuç veren araştırmalar biçimindedir.Böyle olunca da yapılan araştırmaların sonuçları sadece kütüphane raflarında kalmakta,bir türlü hayata geçememektedir.Yapılacak iş kanımca en azından şimdilik fakültelerde,kamu kesiminde ve artık palazlanmış olan özel sektörde ayrı ayrı ar-ge birimleri oluşturulup ileride bunların ortaklaşmalarını sağlamak olmalıdır.O arada fakültelerin mutlaka kısmen bağımsız yönetimleri olan araştırma enstitüleri kurup araştırmaları döner sermaye,Tübitak,Üniversite Araştırma Fonu ve yurt dışı kaynaklardan besleyecek bir yapılanmaya gitmelerinde sayısız yararlar vardır.Böyle bir uygulamayı ilk kez 1994 de U.Ü.Veteriner Fakültesinde hayata geçirmeye çalışmıştık.Fakülteye bağlı ama apayrı bir yönergesi ve idari yapısı olan, Uygulama ve Araştırma Çiftliğinin tüm tesisleri yanında 8 ana laboratuarın yer aldığı Veteriner Araştırma Merkezi(VETAM) adlı bir kuruşlu kurmuş,yönergesini üniversite senatosunda onaylatmış,gerekli alet ve malzemeleri temin etmiş,hatta Tübitak’ın ünitesi haline getirmiştik.Ne yazık ki bu girişim Türkiye’de genel hastalık olan süreksizlik olgusu yüzünden sürdürülemedi.
.