Türk veteriner hekimliğinin içte ve dışta çok büyük sorunları mevcuttur. Dıştaki sorunlar arasında beşeri hekimler tarafından Tek Sağlık konseptinden dışlanmamız, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda kesin hüküm bulunmasına rağmen sağlık sınıfında sayılmamamız, Sağlıkta Şiddet Yasasına dahil edilmeyişimiz, tüm sağlık çalışanlarına tanınan yıpranma payı ve emekli maaş zammı gibi özlük haklarından mahrum bırakılmamız, Sağlık Bakanlığında özellikle veteriner halk sağlığı alanında etkin kılınmamamız, en son olarak da Covid-19 aşılamalarında diğer sağlık çalışanları gibi öncelik almamamız sayılabilir. Bu sorunlara mesleki örgütlerimiz basın bildirisi ve ziyaretlerle, duyarlı meslektaşlarımız da sosyal medyada özellikle de twitter’deki organize faaliyetlerle çözüm bulmaya çalışmaktadırlar. Ancak görüyoruz ki bu çabalar bir türlü sonuç vermemektedir. Yirmi beş yılını mesleki örgütlerde ve fakültelerde yöneticilikle geçirmiş 51 yıllık bir veteriner hekim olarak şunu açıkça söylemeliyim ki bu yollarla sonuç almamız asla mümkün değildir. Çünkü isteyen biziz, vermeyen onlar. Oysa özlü sözlerimiz arasında “Hak verilmez, alınır” diye bir söylem vardır. Bizler Türk veteriner hekimleri olarak Dünyanın en eski mesleklerinden birine mensubuz, şan ve şereflerle dolu bir tarihe sahibiz, her alanda topluma mal olmuş değerli insanlar yetiştirmişiz, insan beslenmesinde çok önemli olan hayvansal proteinin üretiminde en büyük paya sahibiz. O halde bizler sürekli isteyen değil almak için çaba gösteren, yasal sınırlar içinde direnenlerden olmalıyız. Geçmişteki tecrübelerimiz mesleki örgütler ve siyaset kurumu ile sorunlarımızın çözülmeyeceğini bize açıkça göstermiştir. O halde ne yapabiliriz? Daha önceki birçok yazımda da belirttiğim gibi dış sorunlarımızın çözümü için lobi oluşturmamız gerekir. Lobicilik, Dünya’daki örneklerinde de açıkça görüldüğü gibi kesin sonuç alınabilen bir faaliyettir. Örnek vermek gerekirse, Dünya genelinde sayıca az olmalarına rağmen Yahudiler ve Ermeniler etkin olabilmektedir. Çünkü lobicilikle ve diaspora adını verdikleri kuruluşlarla seslerini daha gür çıkarabilmekte, sorunlarını daha kolaylıkla çözebilmektedirler. Biz de Türkiye’de veteriner hekimliğe sevgi ve ilgi duyan politikacıları, sanatçıları, gazetecileri, televizyoncuları, tarihçileri, bilim adamlarını, iş insanlarını bir araya getirerek bir lobi oluşturabiliriz. Bu lobi faaliyetini mesleki örgütlerimiz kolaylıkla organize edebilir.  Covid-19’a karşı yürütülen aşı çalışmalarında mesleğimizle ilgili görece bir kamuoyu bilinci oluşmuşsa da bu bilincin sürekli olacağı konusunda kuşkular vardır.

Bilindiği gibi Türk veteriner hekimliği kendi içinde de büyük sorunlar yaşamaktadır. Bunları da İTS-ATS ve E-Reçetede yaşanan sorunlar; fakülte sayısının fazla, eğitim kalitesinin düşük olması; ilaç satışının muayene ve tedaviyi ortadan kaldırması; meslektaşlar arasındaki deontoloji eksikliği; kamuda istihdam ve itibar kaybı; hizmet sırasındaki şiddet; arap saçına dönen veteriner hekimlikte uzmanlık; kanser hücreleri gibi mesleğimizi saran uzaktan eğitimli sözde teknikerler ve büyükbaş ile uğraşan veteriner hekimlerin geleceğini tehdit eden hayvancılıktaki büyük kriz olarak sıralayabiliriz.  Bu sorunların bir kısmı yeni oluşmuş bir kısmı da artık kronik hale gelmiştir. Ne yazık ki mesleki örgütlerimizin çabaları bu sorunları ortadan kaldırmaya yetmemektedir. Meslektaşlar da maalesef mesleki örgütlerin genel kurullarına ve seçimlerine yeterli ilgiyi göstermemektedir. Sorunların çözümü için tüm meslek camiamızın birlik ve beraberlik içinde olması şarttır. Siyasi ve kişisel çıkarlara bağlı ayrılıklara kesinlikle prim verilmemelidir. Fakültelerimizin sahaya inmesi ve mesleki sorunlarla ilgilenmesi büyük bir zorunluluktur. Mesleki örgütlerimizin ve bireysel olarak meslektaşlarımızın her olanağı değerlendirerek medyada mesleğimizi tanıtmaları mutlak gereklidir. Meslek olarak tüm enerjimizi bu konulara yoğunlaştırıp evimizin içerisini düzeltmemiz zamanla dıştaki sorunlarımızın çözümüne de katkı da bulunacaktır.