Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle hayvan hastalıkları girişine açık bir ülkedir. Türkiye’nin doğusunda bulunan İran vasıtasıyla Ön Asya’dan, güneyinde bulunan Irak ve Suriye vasıtasıyla da Orta Doğudan hastalık girişleri olmaktadır. Son zamanlarda Irak ve Suriye’de yaşanan savaş sonucu oluşan göç dalgası hastalık girişlerini daha da artırmıştır. Nitekim bu yollardan Eylül 2015 de Türkiye’ye giren Şap Hastalığı geçmiş 3-4 ay içerisinde tüm Türkiye’ye yayılmıştır. Bu hastalık nedeniyle on binlerce sığır şapa yakalanmış ve binlerce buzağı ölmüştür. Bu sefer ki salgının hızla yayılmasının ve buzağı ölümlerine yol açmasının nedeni hastalığın yeni bir tipinin ortaya çıkmasıdır. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı İl ve İlçe Müdürlükleri her ne kadar gerekli önlemleri almış ve yeterli dozda aşıyı hazır etmişse de özellikle yoğun terör olayları nedeniyle hastalığın en çok yaygın olduğu Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgelerinde bu aşılar uygulanamamaktadır. Böyle giderse bu sefer ki salgını kısa sürede önlemek mümkün olmayacak ve gerek Ülke hayvancılığı gerekse Ülke ekonomisi büyük zararlar görecektir. Özellikle şap nedeniyle ihraç edilen hayvansal ürünlere uygulanacak ambargolar üreticiyi daha da mağdur edecektir. Çünkü daha şimdiden Türkiye’de çok miktarda hayvan pazarı kapatılmış, hayvan ticareti zor duruma girmiş ve ambargo sinyalleri gelmeye başlamıştır.
Sırası gelmişken geçmişe gidip önemli gördüğüm bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Cumhuriyetin ilanından 1980 li yılların başına kadar bağımsız bir Veteriner Teşkilatının görev yaptığı Ülkemizde at vebası, sığır vebası, şap gibi salgın hastalıklar ön görülenin de altında sürelerde ortadan kaldırılmışlardır. Ne var ki, 1980 den sonra yürürlüğe giren yanlış politikalar sonucu genel adı ile Tarım Bakanlığı teşkilatında köklü değişiklikler yapılmış, uluslar arası sözleşmeler gereği bağımsız olması gereken Veteriner Teşkilatı ortadan kaldırılarak yerine ne olduğu belirsiz karma bir teşkilat kurulmuştur. Bu istenmeyen durum Devletin salgın hayvan hastalıkları ile mücadele gücünü zayıflatmış ve bundan en büyük zararı da yetiştiriciler görmüştür. Kanımca günümüzde salgın hayvan hastalıkları ile yeterince mücadele edilmeyişinin altında yatan tek neden budur. Onun için Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bünyesinde bağımsız bir Veteriner Teşkilatı merkez,il ve ilçe bazında mutlaka yeniden kurulmalıdır.
Şap sığırlarda ve koyunlarda görülen salgın bir hastalıktır. Şap hastalığı ergin sığır ve koyunlarda öldürücü değildir. Ağızda ve tırnak aralarında oluşan aftlarla tanınır. Hayvanın ağzından salya akması ve topallaması ilk önce şapı çağrıştırır. Şaplı hayvan yem yemekte ve merada otlamakta zorlandığı için kısa sürede zayıflar; et, süt ve döl verimi düşer. Şapın asıl olumsuz etkisi genç hayvanlar özellikle buzağılar üzerinedir. Şapa yakalanan buzağılar kalp durması sonucu ölürler. Şap virusunun sürekli olarak form değiştiren çok çeşitli tipleri vardır. Örneğin günümüzde Türkiye’de salgın yapan virus yeni bir tiptir. Onun için de hayvanlarda çok büyük zararlara neden olmaktadır. Şap virusuna karşı dörtlü beşli karma aşılar üretilmekte, ancak yeni çıkan tipler karşısında bu aşılar yarar sağlamamaktadır.
Şap hastalığı ile mücadelede en etkin silah aşıdır. Ancak aşı da tek başına hastalığın ortadan kaldırılması için yeterli değildir. Çünkü sınır güvenliğinin bulunmaması nedeniyle Ön Asya ve Orta Doğu ülkelerinden Türkiye’ye sürekli hasta hayvan girmekte ve yeni salgınlara neden olmaktadır. Şu anda sınır güvenliğinin sağlanması da olası değildir. Çözüm yeni virus tipine karşı aşı üretip hızla hastalıksız hayvanları aşılamaktır. Ancak bundan da kısa sürede olumlu sonuç alınacağı kuşkuludur. Bir süre daha yetiştiricilerimizin bu hastalıkla yaşamayı öğrenmeleri gerekir.