Kadim deyimi Osmanlıca’da “ Başlangıcı geçmişin derinliğinde bulunan, uzun zamanlardan beri var olan “ anlamına gelir. Ben yazılarımın çoğunda “Kökü tarihin derinliklerine kadar uzanan, geçmişi şan ve şereflerle dolu kutsal mesleğimiz” sözünü kullanırım. Bu sözün ilk bölümü yukarıda da değindiğim gibi veteriner hekimliğin kadim bir meslek olduğunu tanımlar. Dünyada veteriner hekimliği mesleğinin evcilleştirme ile başladığı, büyücülük, ocakçılık ve ampriklikle devam ettiği, 1762 yılında Lyon’da ilk veteriner fakültesinin kurulmasıyla birlikte bilimsel bir boyuta evrildiği tarihçiler tarafından bildirilmektedir. Bilindiği üzere Türkiye’de ilk veteriner hekimliği öğretimi Avrupa’dan 80 yıl sonra yani 1842 yılında İstanbul’daki Süvari Okuluna bir veteriner sınıfı ilave edilmesiyle başlamıştır. Türkiye’de veteriner hekimliği öğretiminin ve aydınlanmanın başlaması eş zamanlı olarak gerçekleşmiştir. Osman Bahadır “Osmanlılardan Cumhuriyete Bilim” adlı kitabında mesleğimiz hakkında şu ifadelerde bulunmuştur. “Osmanlılarda bilim, bilimsel düşünce ve metot esas olarak matbaanın kuruluşundan sonra, 18.Yüzyılda tıbbiye, harbiye, baytariye, mülkiye, mühendis mekteplerinin ve Darulfünun’un kurulmasıyla ve bu kurumlar aracılığıyla doğmuş ve gelişmeye başlamıştır. Bilimsel ve daha sonra da modern siyasal düşüncenin doğuşu ve yayılışı, bu okulların ve kurumların etkisinin ve mensuplarının kitleselleşmesiyle birlikte gitmiştir”. Bu söz İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün 1943 yılında söylediği“ Milletin fende gelişmesinde veteriner hekimler başrol sahibi olanlardandır. Denilebilir ki insan hekimliği veteriner hekimlik yanında okyanusa karşı bir iç deniz gibidir “ özlü sözünden sonra en anlamlı olanıdır. Mesleğimizin tarihine bakıldığında gerçekten de çok eskilere dayandığı görülür. Birkaç rakam vermem gerekirse, 91 yıllık bir Derneğimiz, 67 yıllık bir Birliğimiz, 179 yıllık bir öğretim kurumumuz, 135 yıllık bir kamu örgütümüz vardır. Osman Bahadır’ın kitabında belirttiği gibi 18.yüzyılda Osmanlı’da sadece subay, doktor, mühendis ve veteriner hekim yetiştiren öğretim kurumları vardı. Bize sürekli saldıran, bizimle boy ölçüşmeye kalkışan, daha dün biribirinden türemiş köksüz mesleklerin en fazla 30-40 yıllık bir geçmişleri olduğu düşünüldüğünde Türkiye’de veteriner hekimliğin ne denli kadim bir meslek olduğu açıkça ortaya çıkar.

Sıklıkla kullandığım sözdeki “Geçmişi şan ve şereflerle dolu” ibaresi gerçekten de büyük anlamlar içerir. Türk veteriner hekimleri Ulusal Kurtuluş Savaşında top arabalarını, kağnıları çeken sığırları, mandaları veba hastalığından kurtarmak suretiyle bir büyük komutanın söylediği gibi Türklerin istiklallerini kazanmalarını sağlamışlardır. 1960’larda Ülkemizde büyük bir salgına neden olan at vebası hastalığını önlemek suretiyle o dönemdeki ulaşıma, taşımaya ve ziraata büyük katkılarda bulunmuşlardır. Sivas’ta merkez veteriner hekimi olarak görev yaparken birlikte çalıştığımız hayvan sağlık memuru Nabi Bey bir gün göğsünde at vebası mücadelesi sırasında oluşan nal izini gösterip bu izi bir madalya gibi göğsümde taşıyorum demişti. O mücadelede sakat kalan hatta şehit olan çok sayıda meslektaşımızın olduğunu iyi biliyorum. Yine 1969 da ortaya çıkan sığır vebasına karşı yürütülen mücadelede meslektaşlarımızın ne denli büyük bir özveri ile çalıştıklarına bizzat tanık oldum. Genç bir veteriner hekim olarak Türkiye’nin en soğuk yeri olan Sivas’ın Gemerek ilçesinde görev yaparken -10 derecede, sabahın saat 05.00’inde her tarafından soğuk hava giren eski bir cip ile kardan görülmeyen yollardan köylere gittiğimizi, soğuktan ellerimizin, şişe ve enjektör içindeki aşının donduğunu bu gün gibi hatırlıyorum. Hatta bir keresinde köye aşı için giderken arabamız kara saplanmış, kurtulmaya çalışırken mazotu bitmiş, tam donmak üzere iken jandarmalar tarafından kurtarılmıştık. Sevgili genç meslektaşlarım, şunu çok iyi bilmelisiniz ki Türkiye’deki hiçbir mesleğin tarihinde böylesine olumsuz koşullarda yazılmış bir başarı hikayesi yoktur. Nitekim o dönemde batılı uzmanların on yılda bitiremezsiniz dedikleri salgının iki yıl içinde kökünü kazımıştık. O nedenle geçmişi şan ve şereflerle dolu bir mesleğimiz var. 

Mesleğimizin kutsallığının ise birkaç nedeni vardır. Her şeyden önce bizler konuşamayan, derdini anlatamayan hayvanların dertlerine derman olmaktayız. Amerikalı Senatör Will George “Dünyanın en iyi doktorları veteriner hekimlerdir. Çünkü onlar hastalarına derdin ne diye sormazlar, kendileri bilirler” demiştir. Ünlü tarihçi İlber Ortaylı hastalandığında önce veteriner hekime göründüğünü, hatta ünlü doktor ve eğitimci Prof.Dr.İhsan Doğramacı’nın hastalandığında evinin alt katındaki veteriner hekime başvurduğunu, derdini anlatamayan hayvanları iyi eden veteriner hekimlerin insanları haydi haydi tedavi edeceğini söylediğini bir televizyon programında anlatmıştır. Öte yandan veteriner hekimler yıllardır mezbahalarda kesilen hayvanların etlerini muayene ederek halkın sağlıklı gıda tüketmelerini sağlamaktadırlar. Geçmişte bu uğurda kasap bıçağı ile şehit edilmiş meslektaşlarımız vardır. Ayrıca, veteriner hekimler insanlardaki enfeksiyonların üçte ikisini önce hayvanlarda tedavi ederek halk sağlığına hizmet etmektedirler. Bu sırada hastalanan hatta vefat eden çok sayıda meslektaşımız bulunmaktadır. Yine veteriner hekimler Cumhuriyetin başından beri hayvan ıslahı ve suni tohumlama alanındaki hizmetleri ile hem ülke ekonomisine hem de milyonlarca ailenin kazancına önemli katkılarda bulunmuşlardır. İşte tüm bu nedenlerden dolayıdır ki veteriner hekimliği çok kutsal bir meslektir.

Değerli meslektaşlarım bizim sadece kadim bir mesleğimiz ve şanlı bir tarihimiz yok, yetiştirdiğimiz çok değerli insanlarımız da var. Dünyada bizim dışımızda hiçbir ülkede veteriner hekimliği mesleği o ülkenin istiklal marşını yazan bir ulusal şair yetiştirmemiştir. Veteriner Hekim Mehmet Akif Ersoy Türk milleti var oldukça adı asla unutulmayacak bir meslektaşımızdır. Büyük fikir adamı Ziya Gökalp, hikayeci Ömer Seyfettin, Dünyada ilk kök hücre tedavisini yapan Ord.Prof.Dr.Süreyya Tahsin Aygün, insanlarda ruam aşını ilk uygulayan şehit yüzbaşı Ahmet Cemil Bey, Türkiye’de ilk tıbbi ve veteriner parazitolojinin kurucusu Ord.Prof.Dr.İsmail Hakkı Çelebi, Türkiye’de ilk nükleer kimyanın kurucusu ve yeni bir periyodik cetveli bulan Ord.Prof.Dr.Fazlı Faik Yeğül, Fenerbahçe ve Milli Takımın unutulmaz kaptanı Zeki Rıza Sporel, Türkiye’nin ilk çevre ve halk sağlıkçısı Doç.Dr.Osman Nuri Koçtürk, Türk sanat müziğinde yeni bir ses sistemi bulan Yavuz Yekta, yüzlerce şiiri bestelenen şair ve söz yazarı Mehmet Turan Yarar, ünlü şair ve romancı Muzaffer İlhan Erdost ve daha isimlerini saymadığım onlarca sanat, fikir ve bilim insanı mesleğimizin bağrından çıkmışlardır. Günümüzde ise Covid-19’a karşı aşı geliştiren Prof. Dr. Aykut Özdarendeli, Prof. Dr. Mustafa Hasöksüz, Prof. Dr. Kadir Yesilbağ, Prof.Dr. Aykut Özkul ve Prof.Dr.Osman Erganiş’i de bu bağlamda anmamız gerekir. Bu meslek büyüklerimizle ve meslektaşlarımızla ne kadar gurur duysak azdır.

Kutsal mesleğimiz istihdam alanlarının genişliği bakımından da Türkiye’de tek meslektir. Bugün Türkiye’de veteriner hekimler en az 20 alanda istihdam edilmektedir. Bu alanları hepimiz bildiğimiz için burada saymayacağım. Genel bir çerçeve çizmek gerekirse veteriner hekimler ahırdan sofraya uzanan hayvansal üretim ve gıda güvenliği zincirinin her halkasında görev yapmaktadırlar. Sağlıklı Çevre/Sağlıklı Hayvan/Sağlıklı Gıda/Sağlıklı İnsan/Sağlıklı Toplum denklemi veteriner hekimliği istihdam alanlarının çerçevesini çizer. 

Yukarıda da ayrıntıları ile açıkladığım gibi kadim yani çok uzun yıllara dayanan, geçmişi şan, şeref ve başarı hikayeleri ile dolu kutsal bir mesleğimiz vardır. Türkiye’de hiçbir meslekte bulunmayan genişlikte istihdam alanına sahibiz. İki yıl önce önemli bir kuruluşun anketinde veteriner hekimliği %83 oranla Türkiye’de iş bulmanın en yüksek olduğu meslek seçildi. Hepsi ile de gurur duyduğumuz Dünya’ya ve Türkiye’ye mal olmuş çok sayıda meslektaşımız var. Tek eksiğimiz kendimize yeterince güvenmememiz ve başkalarının tayin ettiği gündemi takip etmemiz. Varsın bizi yasal hakkımız olduğu halde sağlık sınıfına almasınlar, varsın bizi yıllarca aldığımız yıpranma payından mahrum etsinler, varsın bizi sağlıkta şiddet yasasına dahil etmesinler, varsın bize aşı önceliği tanımasınlar, bunların bizim için eski deyimle hiçbir kıymet-i harbiyesi yani önemi yoktur. Meslek örgütlerimiz olsun, bireysel olarak bizler olalım enerjimizi bu konulara harcamayalım. Biz, bize hak vermesini beklediğimiz mesleklerden her bakımdan daha üstünüz. Bunu biz değil Türkiye’nin İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü söylüyor. İç denizin okyanustan büyük olduğu nerede görülmüştür. Bizler, hayvansal üretimden ve insan sağlığına hizmetten gelen ama yeterince fark etmediğimiz çok büyük bir güce sahibiz. Bu gücümüzü, bu enerjimizi bazısı yeni oluşmuş bazısı da yıllardan beri süregelen iç sorunlarımızın çözümüne harcayalım. Sayıları günümüzde 78’i bulan mesleki örgütlerimizi bir araya getirip müşterek hareket etmelerini sağlayalım, fakülte sayılarımızı azaltmaya çalışalım, mesleğimizi kanser hücreleri gibi saran uzaktan eğitimli sözde veteriner teknikerler sorununa çözüm arayalım, serbest çalışan meslektaşlar arasındaki haksız rekabete bir son verelim, deontolojiyi mesleğimizin olmazsa olmaz bir kuralı haline getirelim, serbest klinik yapan meslektaşlarımızı üzen ATS, İTS, E-Reçete gibi sorunları çözmeye çalışalım, kamuya daha çok veteriner hekim alımı için çaba sarf edelim, kamuda çalışan meslektaşlarımızı büro memurluğundan kurtarıp sahada mesleklerini yapmalarını sağlayalım, kamu hayvan sağlığı hizmetlerinin şimdi olduğu gibi ne olduğu belirsiz genel müdürlükler bünyesinde değil de 1980’den önce olduğu gibi bağımsız, etkin, merkez taşra bağı güçlü Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü bünyesinde toplanması için mücadele edelim. Öyle inanıyorum ki, bu sorunlarımızı birlik ve beraberlik içerisinde çözdüğümüz taktirde bizi küçük gören, yasal haklarımızı vermeyen, hatta bilerek gasp eden meslekler ve çevreler karşımızda duramayacaklardır.