Bir 23 Ekim daha geldi çattı. Türkiye’de Veteriner Hekimliği
Öğretiminin başlamasının üzerinden 174 yıl geçmiş. Bugün
fakültelerimiz ve mesleki örgütlerimiz yine kutlamalar yapacak, yine
Atatürk Heykellerine çelenk bırakılacak, yine salonlarda az sayıda
meslektaşın katıldığı toplantılarda yöneticiler konuşacak, yıllardır
süregelen ama hala çözümlenmemiş sorunlara değinilecek ve daha sonra
herkes dağılıp işlerinin başına dönecek. Gelsin bir 23 Ekim daha. Ben,
öğrenciliğim de dahil 51 yıllık meslek hayatımda bu tür en az 40
toplantıya katıldım, bir bölümünü de Dernek Başkanı, Oda Başkanı ve
Fakülte Dekanı olarak bizzat düzenledim. Hepsinde de hep aynı
konuşmaları yaptım, hep aynı konuşmaları dinledim. Yani deyim
yerindeyse yıllardır hep kendimiz çaldık, kendimiz oynadık. Her
nedense dışarıya bir türlü açılamadık, başka hiç bir mesleğin elinde
bulunmayan hayati konularımızı halka anlatıp lehimize bir kamuoyu
oluşturamadık. Kısacası yıllardır üzerimizdeki ölü toprağını bir türlü
söküp atamadık. Ben burada birilerini suçlayacak ya da sorunlarımızın
nasıl çözüleceğini sizlere anlatacak değilim. Sadece, acaba bu yıl
dönümünü kutlayacak durumda mıyız, yoksa değil miyiz sorusunun
cevabını sizlere haddimi aşmadan vermeye çalışacağım.
Konumuz yüksek öğretim olduğu için önce ondan başlayayım.
Türkiye’de bugün Veteriner Hekimliği Yüksek Öğretimi veren yaklaşık 30
Fakülte mevcuttur. Veteriner Fakültesi sayısı bakımından Dünya’da
Hindistan’dan sonra ikinci sıradayız. Her yıl yaklaşık 1500 Veteriner
Hekimi bu fakültelerden mezun oluyor. Bir kaçı hariç bu fakültelerimiz
çok düşük puanlarla öğrenci alıyor. Mevcut fakültelerimizin %80’inde
uygulama olanakları son derece kısıtlı. Fakültelerden mezun olan
Veteriner Hekimlerinin çoğu mesleki yeterlilik düzeyinin çok altında
bulunuyor. Gelelim varlığımızın nedeni olan hayvancılığa. Ne yazık ki,
meslektaşlarımızın ekmek kapısı olan Aile Hayvancılığı emperyal
güçlerin dayatmaları ile yok edildi. Yerine, Devletin sıfır faizli
kredi, teşvik, destek ve hibelerle kurdurup palazlandırdığı kapitalist
mega hayvancılık işletmeleri kuruldu. Teknoloji yoğun çalışan bu
işletmelerde Veteriner Hekimi istihdamı iyice azaldı. Devlet bu
işletmeler kaliteli dişi damızlık ve besi danası temin etsinler diye
şartlarını da onlara uydurarak ithalat kapılarını açtı ve Türkiye’yi
bir hayvan ithalatı cenneti haline getirdi. Böyle olunca da gariban
Türk yetiştiricisinin bin bir zorlukla ve emekle yetiştirdiği dişi
damızlık ve besi danaları ya elde kaldı, ya da düşük fiyatlarla
satılır oldu. Bundan da en büyük zararı serbest çalışan Veteriner
Hekimleri gördü. Şimdi de kamu Veteriner Hekimlerinin hazin durumuna
bir bakalım. Şu anda kamuda çalışan Veteriner Hekimleri mesleklerini
icra edememekte, bir bilgisayar işletmeni gibi masa başında kayıt
sistemine kulak numarası girmek, destekten yararlanacakların
alacakları parayı hesap etmek gibi meslek dışı işlerle
uğraştırılmaktadır. Yaptıkları tek mesleki iş kulak küpesi takmak ve
ihbarı mecburi hastalıklara karşı koruyucu aşılama uygulamaktır. İddia
etmiyorum ama Dünyanın hiç bir yerinde Veteriner Hekimliği böylesine
kötü bir duruma düşürülmemiştir. Bu yetmiyormuş gibi bir de kamu
Veteriner Hekimleri; Tarım Danışmanı, Yetkilendirilmiş Veteriner
Hekimi gibi acayip unvanlarla çok kötü koşullarda ve onursuzca
çalıştırılmak istenmektedir. Tüm bunlar bir tarafa, kamuda çalışan
Veteriner Hekimleri 657 Sayılı Devlet Memurları Kanuna göre Sağlık
Sınıfı içinde sayılmalarına rağmen öteki sağlık çalışanlarına tanınan
özlük haklarının hiç birinden yararlanamamaktadırlar.
Serbest Veteriner Hekimlere özellikle de büyük baş konusunda
çalışanlara gelindiğinde, onların da durumlarının hiç iç açıcı
olmadığı görülmektedir. Hayvancılıkta yaşanan büyük yok oluş en başta
serbest çalışan Veteriner Hekimlerini olumsuz etkilemektedir. Yeterli
bir iş kapasiteleri olmadığı gibi, binlerce liralık alacaklarını
tahsil edememenin çaresizliği altında ezilmektedirler. Bir yandan da
Serbest Veteriner Hekimlerinin yasalarla sahip olduğu haklar ve
görevler, Üretici Birliklerinin ve başka meslek mensuplarının acımasız
saldırılarına maruz kalmaktadır. Bunun son örneğini, Bakanlığın
yönetmelikte değişiklik yaparak lise mezunlarına da sun’i tohumlama
yaptırmak istemesinde somut biçimde görmekteyiz. Bugün bir büyük baş
veteriner kliniğinin gelirlerinin yarısından fazlasını oluşturan sun’i
tohumlamanın da elimizden gitmesi durumunda yüzlerce kliniğin kapısına
kilit vurması kaçınılmaz olacaktır.
Değerli meslektaşlarım, bunca sorunun üzerimize acımasızca çullandığı
bir dönemde kutlama yapmalı mıyız yoksa yapmamalı mıyız sorusunun
cevabını sizlerin hür vicdanına bırakıyorum. Bana sorarsanız eğer,
kutlama da yapalım ama, bu tür yıl dönümlerini, kendimiz söyleyip
kendimiz dinlemek yerine, fakülteler ve mesleki örgütler olarak
Türkiye’de Veteriner Hekimliğinin hayvan sağlığında, hayvan refahında,
insan sağlığında, çevre sağlığında ve dengeli beslenmede sahip olduğu
eşsiz işlevleri halka duyurup onları kutsal mesleğimiz konusunda
bilinçlendirmek için bir fırsat olarak kullanalım derim. Saygılarımla,