Türkiye’de son bir hafta içerisinde küçükbaş hayvancılık konusunda iki önemli konu gündeme geldi. Bunlardan birisi Bandırma Koyunculuk Araştırma Enstitüsü’nde bir koçun 21 bin liraya satılması, diğeri de bir bakanın küçükbaş hayvan sayısının 4 yılda 100 milyona çıkarılacağı iddiası idi.
Önce birincisinden başlayayım. Ulu Önder Atatürk daha Cumhuriyeti kurmadan aylar önce İzmir’de bir İktisat Kongresi topladı. Bu kongrede alınan kararlardan biri de Türkiye’nin öz kaynaklara dayalı kalkınma ve sanayileşme modeli oldu. Bu model uyarınca o yıllarda Ülkenin önemli bir öz kaynağı olan hayvancılığa dayalı sanayinin geliştirilmesi ve öncelikle yünlü dokuma sanayisi kurulması planlandı. Ancak o dönemde Türkiye’de mevcut koyunların yapağıları kurulacak yeni sanayiye uygun değildi. O nedenle, Yurt dışından özellikle de Almanya’dan ince yapağılı merinos koçları ithal edilerek Türkiye’nin yerli ırkı olan Kıvırcık koyunları ile melezlenmesi çalışmaları başladı. Karacabey Harası’nda ve Bursa-Balıkesir Bölgesinde 1930-1935 yılları arasında yürütülen bu çalışmalar sonucunda Karacabey Merinosu adında ülke koşullarına uygun, yapağı verimi yüksek, yapağısı dokuma sanayii için elverişli, hastalıklara karşı dayanıklı bir ırk geliştirildi. Başlangıçta Karacabey Harasından damızlık koç dağıtımı ile başlayan halk elindeki bu çalışmalara daha sonra suni tohumlama tekniği kullanılarak devam edildi. O yıllarda damızlık koç satışlarının jandarma nezaretinde yapıldığını hatta satış sırasında silahlı çatışmaların bile çıktığını harada çalışan eski bir meslektaşımdan duymuştum. Geçtiğimiz günlerde 21.000 liraya satılan Karacabey Merinosu ırkına mensup koçun yetiştirildiği Bandırma Koyunculuk Araştırma Enstitüsü’nün nüvesi 1935 yılında Karacabey Harası bünyesinde Merinos Yetiştirme Çiftliği olarak atılmış, 1943 yılında çıkarılan bir kanun ile çiftlik Bandırma’ya nakledilmiştir. Merinos Çiftliği adı altında Bandırma’da faaliyete başlayan çiftliğin kurucusu Karacabey Harasında Koyunculuk Şubesi Şefi olarak görev yapan veteriner hekimi Ömer Özek’tir. Ömer Özek’i Türkiye’deki merinos yetiştiriciliğinin babası olarak sayabiliriz. Uzun yıllar Karacabey Harası ve Bandırma Merinos Çiftliğinde Merinos ırkı üzerinde çalışmalarda bulunan Ömer Özek’in en büyük hayallerinden biri de çoban okulu açmaktı. O dönemde uzak görüşlülüğü ile bugünü tahmin edebilen Ömer Özek ne yazık ki amacına ulaşamadan aramızdan ayrıldı.
Türkiye’de halk elindeki koyunlarda suni tohumlama tekniğine dayalı olarak yapılan Merinos melezlemesi çalışmaları araya İkinci Dünya Savaşının girmesi nedeniyle ancak 1949 yılında başlayabilmiştir. 1984 yılına kadar kesintisiz olarak devam eden bu başarılı çalışmalar daha sonra uygulanan yeni liberal politikaların kurbanı olmuş ve ne yazık ki 1985 yılından itibaren sona erdirilmiştir. İşte 10 Nisan günü Bandırma Koyunculuk Araştırma Enstitüsü’nde satılan koç baştan beri sıraladığım bu özverili çalışmaların sonucu olarak ortaya çıkan yerli ve milli Karacabey Merinosu ırkına mensuptur.
Değineceğim ikinci konu küçükbaş hayvan sayısının gelecekte 100 milyona çıkarılacağı iddiasıdır. Bu iddia kanımca gerçekleşmesi asla mümkün olmayacak bir hayaldir. Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) verilerine göre 2018 yılı Eylül ayı itibariyle Türkiye’de 47.362.281 baş küçükbaş hayvan mevcuttur. Bunlardan 36.178.028 başı koyun, 11.185.253 ü de keçidir. Benim ve sektördeki çoğu kişinin kanaatine göre bu sayı 40 milyondan fazla değildir. Ancak, bu rakamın doğru olduğu var sayılsa bile sayının 100 milyona çıkartılması için yaklaşık 53 milyon adet küçükbaş hayvana ihtiyaç vardır. TUİK verilerine göre 2002 de 25.173.706 olan koyun sayısı 2018 yılı Eylül ayı itibariyle 36.177.028 e çıkmış yani 16 yılda sadece 11 milyon baş artmıştır. Keçi sayısı ise aynı dönemde yaklaşık 4 milyon baş bir artış göstermiştir. Bu hesaba göre ve her şeyin yolunda gitmesi durumunda bile 53 milyon küçükbaş hayvanın Yurt içinde üretilmesi için yaklaşık 100 yıla ihtiyaç vardır. Bakanın vadettiği 4 yıl nerede, hesabın ortaya koyduğu 100 yıl nerede. Bu iddia gerçekleşmesi bir yana hayal edilmesi bile imkansız bir söylemdir. Başta köylerin boşalması olmak üzere koyunculuğun içinde bulunduğu ağır sorunların varlığı bu süreyi daha da uzatacaktır. Bu durumda ikinci bir seçenek olarak 53 milyon küçükbaş hayvanın Yurt dışından temini yani ithalatı akla gelmektedir. Bu kadar çok sayıda küçükbaş hayvanın ithalatı Türkiye’nin bütçesinin asla kaldıramayacağı bir husustur. Küçükbaş hayvan başına en az 1000 lira hesabıyla 53 milyonluk bir ithalatı karşılamak için 53 milyar karşılığı dövize ihtiyaç vardır ki bugünkü ekonomik koşullarda bu paranın sağlanması asla mümkün değildir. Ayrıca ithal edilecek bu kadar küçükbaş hayvanı 4 yıl gibi kısa bir sürede Dünya’da bulmak da çok zordur. Hayvanlar bir şekilde ithal edilse bile en az yarısı ilk yıl içerisinde başta uyumsuzluk ve hastalıklar olmak üzere çeşitli nedenlere bağlı olarak ölecek, milyarlarca lira karşılığı döviz de boşa gitmiş olacaktır.
Sonuç olarak, küçükbaş hayvan sayısının 4 yıl içerisinde 100 milyona çıkarılacağı iddiası sığırcılıkta olduğu gibi küçükbaş hayvancılıkta da yeni bir ithalat furyasının başlamasına neden olacaktır. Bu durum küçükbaş hayvan yetiştiricilerinden çok ithalatçıların işine yarayacaktır. Oysa, 21 bin liraya satılan koçun mensubu olduğu Karacabey Merinosu ırkı korunup geliştirilse ve günümüze kadar devam ettirilseydi Türkiye’de genelde küçükbaş özelde de koyun yetiştiriciliği şimdikinden çok daha iyi bir konumda olacaktı.