Hükumet 2023 yılına kadar geçerli olacak bir ekonomik plan hazırladı. Plana baktığımızda hayvancılığın bundan önce olduğu gibi yine ihmal edildiğini görmekteyiz. Oysa hayvancılık gerek istihdam, gerek gayri safi milli gelir gerekse katma değer üretimi bakımından ekonominin en önemli unsurlarından birisidir. Dünyada hayvancılığı gelişmiş ülkelerde mutlaka ekonomi de gelişmiştir.

Planda hayvancılık bağlamında öne çıkan konulardan birisi meradır. Meraların tespit, sınırlama ve ıslahının yapılacağı belirtilmektedir. Elli yıllık meslek hayatımda okuduğum her yazıda, raporda, katıldığım toplantılarda en çok bahsedilen konu mera ıslahıdır. Hangi hükumet başa gelse programında ele alacağını vadettiği ilk konu mera ıslahı olmuştur. Ancak uygulamada mera ıslahı konusunda kayda değer çalışmalar yapılmadığı gibi alanları küçülmüş, kaliteleri bozulmuştur. Mera alanları son 50 yılda neredeyse onda bire düşmüştür. Meralar ıslah edilmediği gibi aşırı otlatma, tarla açma, kiralama, ormana dönüştürme, üzerine konut ve sanayi tesisi kurma gibi faaliyetlerle tahrip edilmiştir. Elimizde sağlıklı bir istatistik veri bulunmamakla birlikte meraların %80’inin kullanılamaz durumda olduğu, mevcutların da sadece koyunların otlamasına uygun olduğu söylenebilir. Meralara en büyük zararı Büyükşehir Yasası vermiştir. Bu yasa ile mahalle olan ve büyük şehirlere bağlanan köylerdeki meralar adeta talan edilmektedir. Sanki orman kurulacak başka alanlar yokmuş gibi mevcut meralar ağaçlandırılmakta, belli bir süre sonra otlatmaya açılacak sözü devlet tarafından tutulmamaktadır. Yaylalarda durum daha da kötüdür. Yolların bozukluğu, elektrik ve suyun olmayışı gibi nedenlerden dolayı yaylalarda hayvancılık yapmak bir hayli zorlaşmıştır. Kanımca devletin mera ıslahı yapması artık mümkün değildir. Ancak bir köydeki koyun yetiştiricileri bir araya gelerek meralarını ıslah edebilirler. Yapay mera oluşturmak günümüzde kolaylaşmıştır. Çok yıllık, yüksek verimli mera bitkileri ile yapay mera kurulabilir. Ancak, köylerden kentlere göç, genç nüfusun yapmaması, çoban sorunu, maliyetlerin yüksekliği gibi nedenlerden dolayı koyun sayısında azalma olmuştur. Şimdilerde devlet desteklerinin artması ve sığırcılıkta ki kriz nedeniyle koyunculuğa bir yönelim başlamıştır. Ancak bu durumun sürekli olup olmayacağı belli değildir. Onun için devlet koyun sayısının fazla olduğu bölgelerde üreticilerin kuracağı organizasyonlara meraları cüz’i bir kira karşılığı devredebilir ve yetiştiricilere mera ıslahı yapmaları konusunda destek verilebilir. Yaylaların koyunculukta ki önemi tartışılmaz. O nedenle devlet yaylalara önem vermeli ve su, elektrik, yol gibi alt yapı hizmetlerini tamamlamalıdır.

Planda yer alan diğer önemli bir hayvancılık konusu da zoonozlar yani hayvanlardan insanlara geçen hastalıklardır. İnsanlardaki enfeksiyon yani mikrobik hastalıkların %63 ü hayvanlardan bulaşmaktadır. Gıda ile bulaşan hastalıklarda bu oran %80 i bulmaktadır. Zoonotik hastalıklar arasında kuduz, brusella (malta humması), tüberküloz (verem), antrax (şarbon) başta gelir. Son zamanlarda görülen sars, mers, covid-19 gibi hastalıklar da hayvanlardan insanlara bulaşmaktadır. Zoonotik hastalıklar günümüzde Türkiye’deki hayvanlarda çok yaygın olarak seyretmektedir. İnsanlarla hayvanlar arasında müşterek seyreden, halk sağlığına ve ülke ekonomisine büyük zararlar veren bu hastalıklarla ilgili olarak Sağlık Bakanlığı bünyesinde yetkili bir birim bulunmamaktadır. Bir an önce Sağlık Bakanlığında bu konu ile ilgili bir daire başkanlığı kurulmalı ve bu başkanlık bünyesinde veteriner hekimler istihdam edilmelidir. Planda belirtilen Zoonotik Hastalıklar Araştırma Enstitüsü mutlaka kurulmalı ve Tek Sağlık anlayışı içinde başta doktor ve veteriner hekimler olmak üzere ilgili tüm sağlıkla ilgili meslekler ortak çalışma yapmalıdır.

Hayvan ıslahı planda yer alan önemli konulardan birisidir. Cumhuriyetten sonra başlatılan ve suni tohumlama ile de desteklenen hayvan ıslahı çalışmaları sonucunda yerli kültür sığır ve koyun ırkları geliştirilmiş ve bu ırklar uzun yıllar Türkiye hayvancılığına büyük katkılarda bulunmuşlardır. Ancak 1980 yılından sonra uygulanan liberal politikalar sonucunda suni tohumlamaya dayalı hayvan ıslağı terkedilmiş, yerine yurt dışından ithal edilen ırklar ile yapılan bir hayvancılık modeli uygulanmaya başlamıştır. O nedenle, yeniden Cumhuriyet dönemi ıslah politikalarına dönülmeli ve Ülkenin coğrafi yapısı, bitki örtüsü ve iklim özelliklerine göre tanımlanacak havzalarda uygun ırklar geliştirilerek verimce artırılmalı ve sayıca çoğaltılmalıdır. Helen devam eden elde ıslah projeleri ile yeri hayvan ırklarının korunması çalışmaları genişletilerek sürdürülmelidir.

Planda da belirtildiği gibi yerli aşı ve ilaç üretimi çok önemlidir. Çünkü yabancı aşılara ve ilaçlara çok miktarda döviz ödenmektedir. Ayrıca yabancı aşılarla birlikte Türkiye’ye yeni hastalıklar girmektedir. 1980 öncesi Türkiye’de çok sayıda hayvan aşısı üretilmekte idi. Ancak sonrada özellikle pet hayvan aşılarının tamamı ithal edilmeye başlandı. Bugün Sars Cov-2 virusuna karşı Türkiye’de üç ayrı merkezde üretilen aşılarda son aşamaya gelinmiş bulunmaktadır. Bu da göstermektedir ki istenildiğinde her türlü hayvan hastalığına karşı yurt içinde aşı üretimi hem bilgi hem de alt yapı bakımından mümkündür. O nedenle mevcutlara ilaveten yeni aşı üretim merkezleri kurularak yerli aşı üretimi yaygınlaştırılmalıdır. Yerli ilaç üretimi yerli aşı üretimi kadar kolay olmasa da, Ar-Ge çalışmalarına destek verilip yerli ilaçların da Yurt içinde üretimi teşvik edilmelidir.

Plan hazırlamak kolay ancak uygulamak zordur. Onun için, hazırlanan planların kararlılıkla uygulanması önem taşır. Bu planda öncekiler gibi uygulanmaz ya da uygulanır da başarılı olmazsa ülkemiz açısından büyük ölçüde ekonomik ve zamansal kayıplara yol açacaktır. Kanımca Türkiye’nin günümüzde buna tahammülü yoktur.