Türkiye’de aylardır kırmızı et sorunu tartışıldığı
için diğer hayvancılık dallarındaki sorunlar gündemde pek yer
bulamıyordu. Gerçi 100-150 bin ton civarında olduğu varsayılan et
açığının küçükbaş hayvanların devreye girmesi ile karşılanabileceği
konusunda tartışmalar yapılıyordu ama yine de bu konular kırmızı et
sorununun gölgesinde kalıyordu. Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Doğu
ve Güney Doğu Anadolu Bölgelerinde yıllar önce terör nedeniyle
yayılıma yasaklanan meraların önümüzdeki yıl ilkbaharında özellikle
küçükbaş hayvan yetiştiricilerinin kullanımına açılacağını açıkladı.
Siyasi mi yoksa yıllardır kan kaybeden bölge yetiştiricilerine bir can
suyu mu olduğu konusunda kuşku taşıyan bu açıklama iyice irdelenmeden
özellikle yetiştirici birlikleri tarafından sevinçle karşılandı,
Cumhurbaşkanına methiyeler düzüldü. Bu arada, eş zamanlı olarak
Türkiye Koyun Keçi Yetiştiricileri Merkez Birliği Başkanı bir
açıklama yaparak koyun sayısını n rahatlıkla 70 milyona
çıkarılabileceğini söyledi. Bu iki açıklama kırmızı et sorununun
küllendiği bir ortamda hayvancılık gündeminde baş sıraya oturdu. Bu
yazımda hayvancılık gündemine bomba gibi düşen bu iki konudaki
görüşlerimi açıklamak istiyorum.
Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgelerinde on yıllardır
devam eden terör Ülke insanına ve ekonomisine verdiği zarar kadar
hayvancılığa da büyük darbe vurdu. Haklı olarak terörün yoğun olduğu
bu bölgelerdeki otlak, yaylak ve meralarda hayvanların yayılması
yasaklandı. Hatta köylerin civarındaki alanlarda bile hayvancılık
yapılamaz hale geldi. Bunun sonucunda özellikle o bölgelerde hakim
hayvancılık dalı olan ve tümüyle meraya dayalı bulunan küçükbaş hayvan
yetiştiriciliği yapılamaz hale geldi, insanlar ahıra ya da ağılda
hayvan beslemek pahalı olduğu için küçükbaş hayvan yetiştiriciliğini
bırakmak zorunda kaldılar. Basında yer alan bir habere göre Van’da
yasaktan önce 70 bin olan koyun sayısı günümüzde 30 bine düştü.
Burada herkesin tarafsızlıkla sorması gereken soru şudur.
Acaba, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki küçükbaş hayvan
yetiştiriciliğinin gerilemesi yayla yasağından mı kaynaklandı, yoksa
Türkiye genelindeki sorunlar bu bölgelerde de etkili mi oldu? Benim bu
soruya vereceğim cevap şudur. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki
küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinin gerilemesinde yayla yasağının az da
olsa etkisi olmuştur ama esas etken: çoban sıkıntısı, gençlerin kente
göçmesi ve küçükbaş hayvan ürünlerinin para etmemesi gibi sorunlardır.
Eğer tek başına yayla yasağı etkili olmuş olsaydı o taktirde yayla
yasağının olmadığı diğer bölgelerimizde küçükbaş hayvan
yetiştiriciliğinin gerilememesi gerekirdi. Oysa baktığımız zaman,
Ülkemizin küçükbaş hayvan yetiştiriciliği konusunda gelişmiş bölgeleri
olan Orta Anadolu, Güney Marmara, İç Ege ve Trakya Bölgelerinde de
küçükbaş hayvan sayılarında yıllar itibariyle görece azalmalar meydana
geldi. Örneğin önceden koyunculuğun yoğun olarak yapıldığı Bursa’nın
Orhaneli, Harmancık. Büyükorhan gibi dağ yörelerinde günümüzde bu
yetiştiricilik dalı bitme noktasına geldiği için yaylalar ve meralar
boş durmaktadır. Kimsenin de aklına oralara gidip koyunculuk,
keçicilik yapmak gelmemektedir. Çünkü yöre gençleri yıllardır
süregelen sosyo ekonomik sorunlar nedeniyle bir sanayi şehri olan
Bursa’ya göçmüşler ve fabrikalarda asgari ücretli ama emeklilik,
sağlık gibi sosyal güvencelere sahip bireyler olarak çalışmayı tercih
etmişlerdir. Köyde kalan yaşlılar ise artık hayvancılığı yapamaz bir
durumdadırlar. Artık bu gençleri alıştıkları şehir hayatından koparıp
köye döndürmek mümkün değildir. Nitekim, Bakanlığın yürürlüğe koyduğu
Köye Dönüş Projesi sırf bu nedenle başarılı olamamıştır.
Tüm bunlara rağmen, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerinde yayla yasağının kaldırılması bir umut ışığı olabilir ama
beraberinde yaylalar ile ilgili altyapı sorunlarının çözülmesi
gerekir. Bu sorunların başında yaylaların yol, su, barınma, güvenlik,
kiralama, tahsis gibi sorunları gelmektedir. Ayrıca elde mevcut
olmayan hayvan yaylaya nasıl gidecektir? Çünkü önceden de değindiğim
gibi yetiştiricilerin çoğunluğu ellerindeki küçükbaş hayvanları
satmışlardır. Bu yetiştiricileri tekrar küçükbaş hayvancılığa
döndürmek zordur. Dönseler dahi koyunculuğun yıllardır süregelen ve
yazımın başında kısaca değindiğim devasa sorunları onları rahat
bırakmayacaktır. Zor da olsa çözüm, yayılıma açılan yaylaların alt
yapı sorunlarını ivedilikle çözmek ve hayvancılığa geri dönecek
insanlara hayvan desteği vermekten geçer. Yoksa bu proje de önceki
projeler gibi başarısızlığa uğramaya mahkumdur.
Son olarak kısaca koyun sayısının artırılıp artırılamayacağı
konusuna değinmek istiyorum. Koyunculuğun zirvede olduğu ve koyun
ürünlerinin ihraç edildiği 1980 li yılların başında koyun sayısının
her ne kadar 50 milyon dense de 1984 hayvan sayımı sonucuna göre 40
milyonu ancak bulduğu düşünülürse, devasa sorunların yaşandığı
günümüzde 70 milyon rakamının telaffuz edilmesi boş bir hayalden öteye
gitmez. Asıl olan koyun sayısını artırmak değil, birim hayvan başına
verimi yükseltmek ve koyun ürünlerinin para etmesini sağlamaktır.