Türkiye hayvancılığı, 2010 yılından itibaren büyük bir ithalat sarmalına sokulmuştur. Bu duruma 2007-2008 yıllarında yaşanan kuraklık neden olmuştur. Kuraklık yüzünden kaba yem üretimi azalmış, çiğ süt maliyetleri artmış, bu durum karşısında yetiştiriciler sağmal ineklerini bile kestirmek zorunda kalmışlardır. İnekler kesilince doğan buzağı sayısı azalmış, Türkiye’de bir kırmızı et açığı ve pahalılığı sorunu ortaya çıkmıştır. Bu durumda kamu idaresi oluşan bu et açığını gidermek amacıyla lob ve karkas et ithalatına başvurmuştur. Sonraki yıllarda ithalat giderek artmış ve çeşitlenmiştir. Artık kırmızı et yanında damızlık düve, besilik ve kasaplık sığır ithalatı da başlamıştır. Türkiye 2010-2018 yılları arasında yaklaşık 5 milyar liralık canlı hayvan ve hayvansal ürün ithal etmek zorunda kalmıştır. Yaklaşık sekiz yıldır süregelen ve hacmi giderek artan canlı hayvan ve kırmızı et ithalatı sonucu Türkiye hayvancılığı ne yazık ki günümüzde bitme noktasına gelmiştir. Öte yandan, tarih bir kez daha tekerrür etmiş ve özellikle son üç ay içerisinde yem fiyatlarının dövize endeksli olarak aşırı ölçüde artması sonucu çiğ sütün maliyeti de yükselmiş, kar edemeyen yetiştiriciler çareyi sağmal ineklerini kestirmekte bulmuşlardır. Bu durum aynı 2010 yılında olduğu gibi buzağı sayısının azalması sonucunu doğuracak ve kısa sürede damızlık düve ve besilik dana ithalatını daha da artıracaktır. Kısaca açıklamaya çalıştığım bu kötü duruma hiç kuşkusuz tümüyle devlet tarafından uygulanan yanlış politikalar sonucunda gelinmiştir. Et ve süt üreticilerinin bu kötü gidişte hiçbir suçları yoktur. Ancak, acaba et ve süt üreticilerinin yasal temsilcisi olan örgütler bu konuda neler yapmışlardır? Bu soruya olumlu yanıt vermek bir hayli güçtür. Bunca ithalata ve hayvancılıktaki kötü gidişe rağmen yetiştiricileri temsil eden örgütlerin sesleri ya hiç çıkmamış ya da çok cılız çıkmıştır. Aslında Türkiye’de büyük bir yetiştirici örgütü enflasyonu vardır. Yıllardır var olan ama hayvancılığı hiç öncelemeyen Ziraat Odalarına ve Damızlık Yetiştirme Birliklerine son on yılda Süt Üreticileri Birliği, Et Üreticileri Birliği, Koyun-Keçi Yetiştiricileri Birliği başta olmak üzere çok sayıda örgüt katılmıştır. Bu örgütler yıllardır enerjilerini temel işlevleri olan ıslah, eğitim, yetiştirici haklarını koruma, düşük maliyetli girdi sağlama, ürünleri değer fiyatına pazarlama gibi hususlar yerine sadece küpe takma, veri tabanına hayvan kaydetme gibi bürokratik işlemlere harcamışlardır. Oysa, hayvancılığı gelişmiş batılı ülkelerdeki benzeri örgütler daha çok ıslah, ürün miktarını ve kalitesini artırma, pazarlama ve yetiştirici eğitimi gibi işlerle uğraşmaktadırlar. Türkiye’de bu gibi örgütlere örnek olarak sadece Tire Süt Kooperatifi gösterilebilir. Türkiye’deki yetiştirici örgütlerinin bazıları Ulusal Süt Konseyinde güya yetiştiricileri temsil etmek amacıyla görevli oldukları halde çiğ süt fiyatlarının tespitinde hiçbir fonksiyon icra edememekte, bu işi tümüyle süt sanayicilerinin insafına bırakmış bulunmaktadırlar. Bu alandaki en büyük sorun örgütlerin çeşitliliği ve dağınıklığıdır. Maalesef sırf bu nedenle örgütler hayvancılığı ilgilendiren konularda tek ses ve tek yumruk olamamaktadırlar. Onun için, bu çok çeşitliliğin ve dağınıklığın ivedilikle ortadan kaldırılması gerekir. Kanımca Türkiye’de Hayvan Yetiştiricileri Birliği adı altında tek bir örgüt kurulmalı, bu örgütte hayvancılığın çeşitli dalları alt birimler olarak yer almalıdır. Böylece oluşan birliktelikten ve bütünsellikten büyük bir sinerji doğacak ve yetiştiricinin sesi devlet ve kamuoyu nezdinde daha gür olarak duyulacaktır.
Öte yandan, Türkiye hayvancılığındaki bu kötü gidiş en başta veteriner hekimliği mesleğini zora sokmuştur. Özellikle son zamanlarda çiğ süt fiyatının düşüklüğü nedeniyle sağmal ineklerin bile kesilmesi büyükbaş kliniği sahibi binlerce veteriner hekimin işini önemli ölçüde zorlaştırmıştır. Çiğ süt fiyatlarındaki düşüklük, sağmal inek kesimi ve hayvan ithalatı bu hızla devam ederse yakın zamanda büyükbaş kliniklerinin çoğu kapanma noktasına gelecektir. Bu duruma ne yazık ki yetiştirici birliklerinde olduğu gibi veteriner hekimliği meslek örgütleri de gerekli demokratik tepkiyi gösterememektedir. Türkiye’de özel yasa ile kurulmuş tek veteriner hekimliği meslek örgütü olan ve ülke genelinde de yaygın örgütü bulunan Türk Veteriner Hekimleri Birliği ne yazık ki yıllardır hayvancılık alanında sık sık ortaya çıkan olumsuzluklara karşı dik bir duruş sergileyememiş, özellikle ülke kamuoyunu yakından ilgilendiren konularda bilgilendirici ve algı oluşturucu işlevini yeterince yerine getirememiştir. Ayrıca, yıllardır hükumetlerin özellikle veteriner hekimlerinin özlük hakları ile ilgili almış oldukları yanlış kararlara karşı yasal tepkiyi ortaya koyamamıştır. Türkiye’de yetiştirici örgütlerinde olduğu gibi veteriner hekimliği meslek örgütlerinde de bir çeşitlilik ve dağınıklık söz konusudur. Bugün Türkiye’de birlik, mesleki dernek, bilim derneği olarak çok sayıda veteriner hekimliği meslek örgütü bulunmaktadır. Kanımca bu örgütlerin federatif yapıdaki bir çatı altında toplanması hem etkinliklerini arttıracak hem de veteriner hekimliğinin sesinin daha gür olarak çıkmasına neden olacaktır.