Damızlık Süt Sığırı Yetiştiriciliğinde Döl Veriminin Değerlendirilmesi
Döl verimi süt ineklerinin en önemli verimidir. Bir süt sığırcılığı işletmesinde et, süt, buzağı gibi ekonomik yönden büyük önem taşıyan verimlerin sürdürülebilirliği ancak o işletmedeki ineklerin döl verimlerinin varlığı ve üstünlüğü ile sağlanabilir. Öte yandan bir süt sığırcılığı işletmesinin karlılığı ve dolayısıyla devamlılığı açısından da döl veriminin önemi çok büyüktür. Döl vermeyen bir ineğin et, süt ve buzağı gibi ürünleri vermeyeceği herkesçe de bilinen bir gerçektir. Bir süt sığırcılığı işletmesinde döl veriminin değerlendirilmesi inek bazında değil sürü bazında yapılmalıdır. Önemli olan sürünün döl veriminin arzu edilen ölçütlerin içerisinde bulunmasıdır. Yoksa çeşitli nedenlere bağlı olarak inek bazında döl verimi düşüklüğü her zaman görülebilir. Sütçü ineklerde döl veriminin değerlendirilmesinde çeşitli oranlar ve ölçütler kullanılmaktadır. Bu ölçütleri ortaya koyarken ineklerden elde edilen değerler kadar tohumlamada sperması kullanılan boğalar da dikkate alınmalıdır. Bu bakımdan değerlendirmede esas alınacak ölçütler arasında ineğe bağlı olanlar kadar boğaya bağlı olanlar da önemlidir. Ayrıca, değerlendirmede döl veriminin oluşmasında etkisi bulunan kalıtımsal ve çevresel faktörlerin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Kalıtımsal faktörler arasında en başta döl veriminin kalıtım derecesinin, ineğin ve boğanın gen yapısının; çevresel faktörler arasında da beslenme ve bakımı da içine alan management yani sürü yönetiminin dikkate alınması şarttır.
Bir düvenin ya da ineğin gebe kalabilmesi daha doğrusu döl verebilmesi için mutlaka bir boğa ile çiftleşmesi ya da bir boğanın dondurulmuş sperması ile tohumlanması gerekir. Modern yetiştiricilik adına tavsiye etmesek de Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin bazı kesimlerinde özellikle mera hayvancılığı yapılan yerlerde sürüdeki boğa çiftleşmeye hazır ineği bulur ve döller. Ancak, Türkiye’de sayıları gittikçe artan orta ve büyük ölçekli süt sığırcılığı işletmelerinde yetiştiricilikte suni tohumlama tekniği kullanıldığından inek ve düvelerde kızgınlığın mutlaka takip edilmesi gerekir. Bir ineğin ya da düvenin kızgın olup olmadığı onların biri birlerinin üzerine atlamalarından ya da gösterdikleri dış belirtilerden anlaşılabileceği gibi adım sayan bazı aletler kullanılarak da tespit edilebilir. Suni tohumlamanın dolayısıyla da döl veriminin başarısını etkileyen olmazsa olmaz şartlardan biri de kızgınlığın doğru olarak tespitidir. Buna bakarak da tohumlamayı yapan veteriner hekimi uygun tohumlama zamanını tayin eder. Onun için bir süt sığırı sürüsünde inek ya da düvelerin kızgınlığa gelme oranlarının daha doğru bir ifade ile kızgın olarak tespit edilenlerin yüzdesinin yüksek olması büyük bir önem taşır. Bu oran döl veriminin değerlendirilmesinde dikkate alınması gereken bir husustur. Bir süt sığırı sürüsünde kızgın olarak tespit edilen inek ve düvelerin toplam boğa altı inek sayısına oranı ne kadar yüksekse o sürünün döl verimi de o kadar üstün olarak değerlendirilir. Bu oranın %80’den aşağı olmaması arzu edilir. Geri kalan %20’lik oran ise daha çok sakin kızgınlık olarak tanımlanan durumlarda ortaya çıkar. Özellikle düve sayısının yüksek olduğu sürülerde sakin kızgınlık denilen, kızgınlığın dıştan fazla belirti göstermediği durumların ortaya çıkma olasılığı daha yüksektir. Kızgınlığın ortaya çıkmasında inek ya da düvenin enerji düzeyinin yüksek olması daha doğrusu harcadıkları enerjiden daha fazlasını dışarıdan yemlerle almaları büyük önem taşır. Aksi taktirde hayvanın hormon düzeni bozulacağından başta kızgınlığın görülmemesi olmak üzere çok çeşitli sorunlar ortaya çıkabilir
Süt sığırcılığı işletmelerindeki döl veriminin değerlendirilmesinde dikkat edilmesi gereken önemli hususlardan birisi de tohumlama sonrasında elde edilecek gebelik ve doğum oranlarıdır. Gebelik oranlarının tespitinde art arda yapılan tohumlamalardan elde edilen gebelik yüzdelerinin saptanması büyük bir önem taşır. Konuyu açmak gerekirse, bir sürüdeki inek ve düvelerin yüzde yüzünün ilk tohumlamada gebe kalması mümkün değildir. İlk tohumlamada gebelik oranı %50’nin altına düşmemelidir. Türkiye’de serbest veteriner hekimleri tarafından sahada yapılan ilk tohumlardan elde edilen gebelik oranları genellikle bu civardadır. İlk tohumlamada gebe kalmayan inekler ikinci kez tohumlanırlar. İkinci tohumlamada gebelik oranları %70’in üzerinde olmalıdır. Hayvancılığı gelişmiş ülkelerde ikinci tohumlamada da gebe kalmayan inekler eğer döl tutmamanın nedeni bilinmiyorsa sürüde tutulmaz ve reforme edilir. Ancak Türkiye’de beş altı kez tohumlandığı halde gebe kalmayan inekler hala yetiştirilmeye devam edilmektedir. Bu durumda işletme hem süt hem de buzağı bakımından zarar etmektedir. Art arda yapılan başarısız tohumlamalar ineklerde buzağılama aralığını yani iki doğum arasındaki süreyi uzatmaktadır. Buzağılama aralığı konusuna ileride değinecek olmakla beraber burada söz etmemiz gereken husus normal olan üç yılda iki buzağı elde etmek imkansız hale geleceği için bir inekten yaşam boyu elde edilen buzağı sayısının azalmasıdır. Ayrıca uzayan ve her 21 günde tekrarlanan kızgınlıklarda gebe kalmayan ineklerde ertelenen süt verimi nedeniyle de işletme önemli ekonomik zararlara uğramaktadır. İneklerde tekrarlanan tohumlamalara kaşın gebe kalmamanın çok çeşitli nedenleri vardır. Bunlar arasında dengeli beslenmeme dolayısıyla oluşan enerji eksikliğini, kuru dönemde yanlış beslenme sonucu doğumdan sonra ortaya çıkan metabolik hastalıkları, doğuma erken müdahale ve sonun atılamaması nedeniyle meydana gelen rahim iltihaplarını, kimi genital hastalıkları, kızgınlık tespitinde ve tohumlamada yapılan hataları sayabiliriz. Her gebe kalan inek doğuracak diye de bir beklenti içinde olmamak gerekir. Gebelik sırasında oluşacak mekanik travmalar, brusella gibi yavru atmaya neden olan hastalıklar, erken embriyonik ölümler ineğin gebe kalmış olsa bile doğum yapmamasına sebep olur. Onun için sütçü sığır işletmelerinde döl verimi değerlendirilirken gebelik oranından çok doğum oranının dikkate alınması gerekir.
Süt sığırlarında döl veriminin değerlendirilmesinde önemli olan dönemler arasında doğumdan sonra görülen involusyon ve servis periyodu sayılabilir. İnvolusyon gebelik sırasında buzağının gelişmesine paralel olarak büyüyen uterusun yani rahmin tekrar eski haline dönmesi için geçen süredir. Normal koşullarda bu süreç 45 gün kadar devam eder. Uterus bu süre zarfında bir yandan küçülürken bir yandan da içindeki yavrudan kalma yabancı maddeleri temizler. Ancak sonun atılamaması ve rahim iltihabı gibi durumlarda bu süre uzayabilir. İnvolusyon sırasında normal olarak kızgınlığın oluşması ve ineğin tohumlanması söz konusu değildir. Kızgınlığın normal olarak oluşması ve ineğin tohumlanması genellikle doğumdan iki ay sonraki dönem içinde mümkün olur. Yılda bir yavru almak istendiğinde involusyondan sonra geriye kalan bir aylık süreyi iyi değerlendirmek gerekir. O nedenle de, bu bir aylık süre zarfında oluşacak kızgınlıkları iyi takip edip ineği zamanında tohumlatmak yılda bir yavru almayı kolaylaştırabilir. Ancak bu çeşitli nedenlere bağlı olarak gerçekleşmez. Bu nedenler arasında doğuma erken müdahale ve sonun atılamaması sonucu oluşan rahim iltihabını, involusyonun zamanında gerçekleşmesini engelleyen hipokalsemiyi, doğumdan sonra yüksek süt verimine bağlı olarak oluşan enerji eksikliğini, kızgınlık tespitindeki eksiklikleri, tohumlama hatalarını sayabiliriz. İşte doğumdan sonra involusyonun tamamlanmasından hayvanın yeniden gebe kalmasına kadar geçen süreyi de servis periyodu olarak adlandırıyoruz.
Gerek doğumdan sonra involusyonun yani rahmin tekrar eski haline dönmesi olayının gecikmesi gerekse servis periyodunun uzanası buzağılama aralığı olarak adlandırılan iki gebelik arası süreyi uzatır ve bu da yılda bir yavru alınmasını engeller. Dölverimi ölçütü olarak buzağılama aralığının 400 günü aşmaması arzu edilir. Böylece yılda bir yavru değil üç yılda iki yavru alınması mümkün olabilir. Buzağı aralığının uzaması durumunda, gerek kızgınlığın tekrarlanması sonucu laktasyonun gecikmesi gerekse bu süreçte boşa yedirilecek yem miktarı yetiştiriciye büyük ekonomik zararlar verir. Asıl ekonomik kayıp inekten fertil yaşamı boyunca daha az yavru almaktan kaynaklanır. Yüksek verimli damızlık ineklerden yaşamları süresince çok yavru almak istenen bir durumdur. İneklerin genellikle iki yaşından sonraki yaşamları onların fertil yani döl verimi bakımından uygun dönemleri olarak tanımlanır. Bir yetiştirici bu fertil yaşam süresince ineğinden ne kadar çok yavru alabiliyorsa o kadar kar ediyor demektir. Günümüz koşullarında sütten yeterli karı edemeyen yetiştiriciler kazanç aracı olarak sadece buzağıyı değerlendirmektedir. Ne yazık ki ülkemizdeki ineklerin fertil yaşam süresi çok çeşitli nedenlere bağlı olarak düşük bulunmaktadır. Holştayn inekler üzerinde yapılan bir araştırmada fertil yaşamları süresince verdikleri ortalama yavru miktarı 2.3 olarak saptanmıştır. Bu rakam dünya ölçeğinde değerlendirildiğinde çok düşüktür. Bu sonuca göre Holştayn inekler en fazla 4.5 yaşında kesiliyor demektir. Bu sürenin yarısında yani ilk iki yılında yavru ve süt vermediğinden inekler bir bakıma boşuna beslenmektedir. Geri kalan 2-2.5 yıllık sürede de ne kadar verim alınsa kardır. Holştayn ırkı ineklerde bu durum özeldir. Çünkü yüksek verim gücüne sahip olan Holşyayn ineklerde enerji düşüklüğü ve beslenme eksikliğine bağlı hormonal nedenlerden dolayı kızgınlık belirtileri tam olarak görülmediği gibi mikroplardan oluşan rahim iltihaplarına karşı daha duyarlıdırlar. Yerli ırklarla Simental ve Montofon gibi Holştaynlara nazaran daha az süt veren ineklerde fertil yaşam buzağı verimleri görece yüksektir. Örneğin bir yerli ırk inekten fertil yaşamı süresince 6-7 yavru almak mümkündür. Simental ve Montofon ırkı ineklerde ise bu sayı beşin altına düşmez.
İneklerde döl verimi ölçütü olarak değerlendirilen bir özellik de gebelik başına düşen tohumlama sayısıdır. Bu sayının ikiden yüksek olması arzu edilmez. Ne yazık ki Türkiye’de bu sayıyı tutturmak çok zordur. Yukarıda da değinildiği gibi ineğini 6-7 kez tohumlatan yetiştiriciler vardır. Oysa hayvancılığı gelişmiş ülkelerdeki yetiştiriciler ineklerini iki ya da en fazla üç kez tohumlattıktan sonra gebe kalmazsa elden çıkarmaktadırlar. Bizde artarda yapılan başarısız tohumlamalar buzağılama aralığını uzatarak fertil yaşam süresindeki buzağı sayısını azaltmaktadır. Ayrıca her başarısız tohumlamada kullanılan sperma ve uygulama bedelleri de yetiştiriciye zarar vermektedir. Türkiye’de bazı yetiştiriciler birkaç suni tohumlamada gebe kalmayan ineklerini boğaya çekmektedirler. Bu son derece yanlış bir uygulamadır. Boğa vasıtasıyla birçok hastalığın inekten ineğe bulaştığı bilinmektedir. Bu gibi durumlarda boğa kullanmak yerine başarısız tohumlamaların nedenlerini araştırmak daha doğru olacaktır. Başarılı bir suni tohumlamanın temel koşulu ineğin genital organlarının sağlıklı olmasıdır. Ayrıca kullanılan spermanın dölleme gücünün de yüksek olması arzu edilir. İneğin kızgınlığının doğru tespiti ve tohumlama zamanının doğru tayin edilerek tekniğine uygun olarak yapılması da büyük önem taşır. İnekler çeşitli belirtiler göstererek kızgın olduklarını belli ederler. Bu belirtiler başka fizyolojik ve patolojik olgularla karıştığı için fazla dikkate alınmaz. İneklerde kızgınlığın tespitinde iki konu çok önemlidir. Bunlardan bir tanesi ineklerin birbirlerinin üzerine atlaması, diğeri de veteriner hekiminin yapacağı rektal muayenedir. İnekler birbirlerinin üzerine atladıklarında alttaki inek kaçmıyor, atlamaya izin veriyorsa mutlaka kızgın demektir. Bu davranışı gören yetiştirici derhal bir veteriner hekimine haber vermelidir. Veteriner hekimi yetiştiricinin beyanına ek olarak inekte rektal muayene yapıp ineğin kızgın ve tohumlamaya hazır olduğunu tespit ettiğinde tohumlamayı yapmalıdır. Döl veriminde tohumlamada kullanılacak boğa spermasının hazırlanması ve tohumlama yapacak kişinin tekniğine uygun olarak işini yapması da çok büyük bir önem taşır.
Tüm bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere döl verimi çok çeşitli faktörlerin ortaklaşa etkisi ile oluşan karmaşık bir konudur. Döl verimini değerlendirirken bu faktörlerin tümünü dikkate almak gerekir. Süt ineklerinde sürü yönetimi ilkeleri arasında döl verimi yönetiminin önemi büyüktür.