Günümüzde önce Endüstri 4.0, sonra da Tarım 4.0 kavramları güncellik kazandı. Her ne kadar hayvancılığın tarımın bir alt dalı olduğu söylense de, hayvansal üretim ile bitkisel üretim arasında dağlar kadar fark vardır. Bitkisel üretimin hayvansal üretim ile olan tek bağı hayvanların tükettiği yemdir. Onun dışında üretimin yapısı ve ürünlerin niteliği bakımından her iki sektör arasında bir bağ söz konusu değildir. O nedenle bu yazımda, hayvansal üretimi tarımdan ayırarak Hayvancılık 4.0 kavramından söz etmek istiyorum.
Endüstri 4.0 kavramı bu sektörün geçirdiği ve bugün içinde bulunduğu dört evreyi tanımlar. 18. Yüzyılda buhar makinesinin keşfi ile tarımsal üretimden sanayi üretimine geçilmesi ile ortaya çıkan birinci sanayi devrimi birinci evreyi, 19. Yüzyılda elektriğin kullanılması ile hızlanan seri üretimin doğurduğu ikinci sanayi devrimi ikinci evreyi, 20. Yüzyılda elektronik ve bilişim teknolojilerindeki gelişmeler üçüncü evreyi ve nihayet 21. Yüzyılda yapay zeka ve robot kullanımının doğurduğu akıllı fabrikalar dördüncü evreyi oluşturmaktadır.
Hayvancılık 4.0 kavramı da Endüstri 4.0 kavramı gibi dört evreden meydana gelir. Birinci evreyi mera ve yaylalarda yapılan ekstansif hayvancılığı, ikinci evreyi iklimsel değişiklikler ve hırsızlık tehlikesine karşı yılın belli dönemlerinde barınakta yapılan hayvancılığı, üçüncü evreyi tüm yıl boyunca barınakta yapılan entansif (modern) hayvancılığı, dördüncü ve son evreyi ise günümüzde mega, akıllı işetmelerde yapay zeka, robotik ve digital teknik kullanılarak yapılan hayvancılığı tanımlar.
Hayvancılık insanlığın var oluşundan beri sürdürdüğü bir uğraştır. Başta eti ve derisi için avlanan hayvanların sonradan öteki ürünleri de değer kazanınca evcilleştirme ve yetiştirme olguları ortaya çıkmıştır. Paranın henüz mevcut olmadığı, alış verişte mal değiş tokuşunun uygulandığı çağlarda hayvanların verimliliği büyük önem kazanmıştır. Böylece ilkel de olsa verimlilere yaşama şansı veren seleksiyon yöntemi gündeme gelmiştir. Bugünkü kapital sözcüğü sığır başı demek olan capitustan gelmektedir. Tarihin ilk paralarını onların değerlerini ifade eden hayvan başlarının süslediğini görmekteyiz. Özellikle kış aylarındaki iklim koşullarının olumsuzluğu ve ürünlerin değer kazanmasıyla birlikte artan hırsızlık vakaları tüm zamanını açıkta geçiren hayvanların önce sazdan sonra da kerpiçten barınaklara konulmasını zorunlu hale getirmiştir. Bunun sonucunda da önce yem temini ve ardından da yem üretimi söz konusu olmuştur. Ekstansif ya da ilkel hayvancılık olarak adlandırılan bu süreç bir hayli uzun sürmüştür. Bu tür hayvancılıkta teknoloji ve makine kullanılmamıştır. Ne zaman ki, hayvanların et, süt, yün, yumurta gibi verimleri değer kazanmış, o zaman yetiştirme çok farklı bir boyuta evrilmiştir. Bu kez hayvan refahını da öne alan, nispeten modern, sınırlı ölçüde teknoloji ve makine kullanan küçük ve orta boy hayvancılık işletmeleri ortaya çıkmıştır. Bu işletmelerde seyyar süt sağım makineleri kullanılmış, üreme konusunda da sun’i tohumlama tekniğinden yararlanılmıştır. Daha sonra, Devletin destek ve teşviklerinin artması ile birlikte beş yüz baş ve üzeri sayıda sığırı barındıran büyük ölçekli süt sığırcılığı ve besicilik işletmeleri kurulmuştur. Günümüzde sayıları az da olsa bu tip işletmelerde yoğun biçimde hayvancılığın yapıldığını görmekteyiz. Bu işletmeler kaba yem üretiminde kullandıkları tarım alet ve makineleri yanında günlük rasyon hazırlanmasında yem karma makinelerinden de yararlanmaktadırlar. Özellikle de modern süt sağım ünitelerinde kaliteli süt elde etme yanında hayvanların kimi değerlerini ölçme ve değerlendirme konusunda da olanaklar elde etmişlerdir. Hatta kimi işletmeler süt sağımında yapay zeka ve robottan da faydalanmaktadırlar. Digital tekniğin yoğun biçimde kullanıldığı bu tür işletmelerinde sürü yönetiminden tohumlama eşleştirmelerine, stres yönetiminden gübre yönetimine, meme sağlığından kızgınlık ve döl verimi takibine kadar her türlü işlem digital ortamda yapılmaktadır.