HAYVANCILIÐIMIZ ÖLÜYOR MU?

( Performans Dergisi,Temmuz-Ağustos 2001)

Türk ekonomisinin son yıllarda yaşadığı ağır ekonomik finansal bunalım sadece reel sektörü değil onunla dolaylı ya da dolaysız ilintili tüm sektörleri o arada da en başta hayvancılık sektörünü derinden etkiledi.Tarihsel süreçte hayvancılığımıza baktığımızda bugün yaşanan bunalımın ne ilk ne de son olduğunu görürüz.Daha 1950 li yılların başında A:B:D’nin NATO’ya girmemiz karşılığında Marshall planı ile ödül diye Türkiye’ya soktuğu on binlerce traktörün önce verimli meralarımızı sonra da hayvancılığımızı nasıl tahrip ettiğini sadece o günleri yaşayanlar değil azıcık tarih bilgisi olanlar bile bilir.Biraz iddialı bir sav olacak ama bırakın hayvancılığı belki de Türkiye’nin bugün içinde debelendiği finansal bunalımın faturasını bile Marshall Planına kesmek mümkündür.A.B.D bu planla bir yandan tarımda sadece buğdaya dayalı mono kültürel bir yapıyı geliştirerek dışarıda yarı yarıya ucuz buğdayı içeride devletin pahalı alması sonucunu doğurmuş,böylece de ihracata ve daha fazla gelire dayalı polikültürel yapının gelişmesini engellemiş,bir yandan da İMF dayatmaları ile gündeme gelen dışa bağımlılığın temellerini atmıştır.1960 devriminden sonra her alanda olduğu gibi hayvancılıkta da uygulanan ulusal politikalar hayvancılığı bir ölçüde de olsa dışa bağımlılıktan kurtarmışsa da 1970 li yılların ortalarında bu kez Dünya Bankası açtığı güya ucuz kredilerle Türkiye’ye ilk kez önemli sayıda dişi damızlığın ve süt tozunun girmesini sağlayarak hayvancılığımızın bir kez daha bunalıma girmesine neden olmuştur.
Anımsanacaktır,o tarihte yüz binlerce süt ineği bu bunalımdan etkilenerek kasaba gönderilmek zorunda kalınmıştır.Ayrıca,günümüzü çağrıştıracak ve dışa bağımlılığın boyutlarını ortaya koyacak biçimde ilk kez Türkiye’nin idari yapısında değişiklik yapılarak Dünya Bankasınca verilen kredilerin kullanılmasını denetlemek amacıyla yabancı uzmanların da etkili görev yaptığı Hayvancılığı Geliştirme Genel Müdürlüğü kurdurulmuştur.
Hayvancılıktaki asıl gerileme 1980 askeri darbesinden sonra globalleşmenin Türkiye’ye dayattığı ekonomik politikaların sadakatle uygulanması sonucunda ortaya çıkmıştır.A.B.D ve Avrupa Birliği Ülkeleri üretim fazlası tereyağlarını,süt tozlarını,etlerini,verimsiz ve hastalıklı ineklerini elden çıkarmak amacıyla yine güya ucuz kredilerle Türkiye’ye sokmuşlar ve hayvancılığımızın bugüne değin süregelen gerileme sürecini başlatmışlardır.Üstüne üstlük,bir de 1990 lı yıllarda ülkemize sokulan binlerce ton lop et bu gerilemenin üstüne tuz biber ekmiştir.
Görüleceği gibi bugüne değin hayvancılıkta yaşanan bunalımların temelinde hayvan ve hayvansal ürünler ithalatının doğurduğu sorunlar yatmaktadır.Oysa bugün yaşanan bunalımın nedeni hem uygulanan yanlış politikalar hem de ağırlıklı olarak ülkenin içinde bulunduğu finansal sıkıntılardır.Yaşanan ağır finans sıkıntısı sonucu devlet en zorunlu hayvancılık ve veteriner hekimlik hizmetlerini bile yerine getirememekte,buna karşılık bu işleri asıl yapması gereken serbest kesimin ve özel kesimin gelişmesini engelleyici bir tavır içerisine girmektedir.Döviz fiyatlarının ve enflasyonun sürekli artışı sonucu fiyatları hızla yükselen girdileri temin etmeleri için üreticilere ucuz krediler açılamamakta,üstüne üstlük yıllardır sektör bankası hüviyeti ile çiftçiye kredi sağlayan Ziraat Bankası bu işlevinden hızla uzaklaştırılmak istenmekte,hatta ileride özelleştirilerek kapatılmak istenmektedir.AB ve İMF standartlarına uymak adına hayvancılığa uygulanan her türlü teşvik kaldırılarak Türk üreticisinin kaderi ile baş başa kalması arzu edilmektedir.Tüm bu olumsuz gelişmeler sonucu süt ve et fiyatları Dünya rekoru kıracak biçimde üç sene öncesinin de altına düşmüş,buna karşılık başta yem olmak üzere girdi fiyatları üç yıl öncesinin en az 3-10 katına çıkmıştır.Devlet bu olumsuz gelişmeleri büyük bir sorumsuzlukla izlemekte,ne Güçlü Ekonomiye Geçiş Programında ne de İMF ye sunulan niyet mektuplarında hayvancılığa bir cümle ile bile değinmemekte,tam tersine hayvancılığı daha da kötüye götürecek kararlara imza atmaktadır.Oysa,belki de çok az kişi inanacaktır ama Türkiye’nin bugün yaşadığı ekonomik ve finansal sıkıntılardan kurtulmasını çaresi hayvancılığın geliştirilmesine bağlıdır.Başta da belirttiğim gibi belki de başlangıçta böyle düşünülseydi Türkiye tüm bu sıkıntıları hiç yaşamayacaktı.Dünya’ya baktığımızda,bugün hayvancılığı gelişmiş ülkelerin tümünde aynı zamanda sanayinin geliştiğini ve fert başına düşen milli gelirin yüksek olduğunu görmekteyiz.Nitekim,Fransa ve Hollanda günümüzde ulusal gelirlerinin yarısından çoğunu hayvancılıktan sağlamaktadırlar.
Ayrıca hayvancılık,işsizliği ve göçü önleyerek devletin büyük şehirlere yaptığı alt yapı yatırımlarını azaltarak bütçeye ferahlık getirmektedir.Hatta denilebilir ki bugün İMF’nin dayatmaları ile çıkarılan tütün ve şeker yasalarıyla mağdur olacak yüzbinlerce yetiştiricinin yegane alternatifi akıllı bir planlama ile onları hayvancılığa yönlendirmek olmalıdır.