HAVZA BAZLI HAYVANCILIK ÖRGÜTLENMESİ

Türkiye gerek coğrafi ve iklimsel özellikleri gerekse hayvan ve bitki deseni bakımından Dünya’nın en özgün ülkelerinden birisidir. Aynı zaman diliminde dört değişik mevsimin bir arada yaşandığı başka bir ülke neredeyse yok denilebilir. Konumuz olan ekonomik amaçlı hayvancılık açısından bakıldığında Türkiye’nin çeşitli bölgeleri arasında “havza” olarak nitelendirilebilecek farklı yapılanmalar bulunduğu görülmektedir. İstatistiklere göre çeşitli hayvan türleri, o arada da yerel ırklar Türkiye’nin kimi bölgelerinde yoğunlaşmaktadır. Dünya’da da , örneğin Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Wisconsin ve Almanya’daki Bavyera eyaletleri hayvancılığın daha yoğun olarak yapıldığı bölgeler olarak göze çarpar. Aslında havza bazlı hayvancılık örgütlenmesi olgusu geniş ölçekli bilimsel araştırmaların içeriğini oluşturacak kadar kapsamlı bir konudur. Yazımda, bu konuda yapmakta olduğum bir araştırmanın ana temasını ve kimi öncü sonuçlarını özetleyerek sunmak istiyorum.
Türkiye’nin, gerek sayı gerekse katma değer yaratma gücü açısından en önemli yetiştiricilik dallarından birisi de sığırcılıktır. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2006 yılı hayvancılık verilerine göre mevcut sığırların yaklaşık 1/5 inin kültür ırklarından, yaklaşık yarısının da kültür ırkı+kültür ırkı melezlerinden oluştuğu anlaşılmaktadır. Başka bir deyişle, 2006 yılında Türkiye’nin toplam sığır varlığının yaklaşık yarısı verim gücü düşük yerli ırklardan oluşmaktadır. Öte yandan hayvancılık istatistikleri Türkiye’deki sığır yetiştiriciliğinin belli bölgelerde yoğunlaştığını göstermektedir. Örneğin birbirleri ile komşu olan ve nispeten ortak coğrafi-iklimsel özellikler taşıyan Erzurum, Kars, Iğdır, Ardahan, Ağrı illerini kapsayan bölge (havza)’deki sığır varlığı Türkiye’nin toplam sığır varlığının %14.4 ünü oluşturmaktadır. Toplam sığır sayısı öncelendiğinde iller arasında Erzurum 1., Kars 3., Iğdır 67., Ardahan 11., Ağrı 6. sıradadır. TÜİK’in 2006 yılı hayvancılık istatistiklerine göre toplam sığır varlığı içerisinde kültür ırkı ve kültür ırkı+kültür ırkı melezlerinin oranı göz önüne alındığında iller bazında Erzurum 81. ve 64..; Kars 80. ve 66.; Ardahan 80. ve 26.; Iğdır 75. ve 34.; Ağrı 80. ve 62. sırada bulunmaktadır. Bu rakamlardan da anlaşılacağı üzere “Doğu Anadolu Sığırcılık Havzası “ olarak nitelendirilebilecek olan bölgedeki sığırların sayısı fazla buna karşılık genetik yapıları Türkiye ortalamasının çok altındadır. Oysa ki, anılan havza yıllardır önemli bir hayvancılık bölgesi olarak kabul edilmektedir. Henüz kesin veriler elde edilmemiş olmakla birlikte veteriner hekim başına düşen hayvan sayısı, yıllık tohumlanan inek sayısı, ineklerdeki infertilite oranı, salgın ve bulaşıcı hastalıkların yaygınlığı gibi özellikler bakımından da bölge yeterli düzeyde değildir.
Aynı şekilde, Orta Anadolu’da Ankara, Eskişehir, Konya, Afyon ve Aksaray illerinin oluşturduğu bölgede de coğrafi yapı, iklim özellikleri, hayvan ve bitki deseni benzeşmektedir. Bu bölgenin sığır varlığı Türkiye’deki toplam sığır varlığının %10.3 ünü oluşturmaktadır. TÜİK’in 2006 istatistiklerine göre sığır sayısı temel alınarak yapılan il sıralanmasında Ankara 16., Eskişehir 36., Konya 5., Afyon 10., Aksaray ise 36. sırada yer almaktadır. Kültür ırkı ve kültür ırkı +kültür ırkı melezi sığırlar dikkate alındığında iller arasında Ankara 37.ve 41.; Eskişehir 11. ve 11.; Konya 17. ve 21.; Afyon 18. ve 21.; Aksaray 6. ve 6. sıradadır. Rakamlar incelendiğinde “Orta Anadolu Sığırcılık Havzası” olarak adlandırılabilecek beş ildeki sığırların sayı ve genetik yapı olarak Türkiye ortalamasına çok yakın olduğu anlaşılmaktadır.
TÜİK’İN 2006 yılı hayvancılık istatistiklerine göre diğer bir sığırcılık bölgesi de Burdur, Isparta, Denizli, Aydın illerinden oluşan “Güney-Batı Anadolu Sığırcılık Havzası” dır. Bu dört ilimizdeki toplam sığır varlığı ülke sığır varlığının %5.6 ‘sını oluşturmaktadır. Mevcut sığır sayısı bakımından iller arasında Burdur 29., Isparta 53., Denizli 22., Aydın 11. sıradadır. Kültür ırkı ve kültür ırkı+kültür ırkı melezi dikkate alındığında Burdur 1. ve 14., Isparta 3. ve 23., Denizli 9. ve 7., Aydın 14. ve 41. sırada yer almaktadır. Rakamlardan da anlaşılabileceği üzere Havza’nın sığır varlığı Türkiye’deki sığırların kültür ırkı ve kültür ırkı +kültür ırkı melezi oranlarından bir hayli yüksektir.
TÜİK’in 2006 hayvancılık istatistikleri incelendiğinde tavukçuluk alanında da sığırcılığa benzer bir durumun varolduğu anlaşılmaktadır. Örneğin Marmara’nın doğusunda yer alan dört ilimizde (Kocaeli, Düzce, Bolu, Sakarya) Türkiye toplam tavuk varlığının yarısından çoğu (%55) bulunmaktadır. Güney Marmara’da yer alan üç ilde (Bursa, Balıkesir, Çanakkale ) ise bu oran %11 civarındadır. Bu açıdan bakıldığında Marmara’nın doğusunda ve güneyinde bulunan toplam yedi ilde Türkiye tavuk varlığının yaklaşık 2/3 ü (%66) yer almaktadır. Öte yandan TÜİK’in 2006 yılı istatistiklerine göre Türkiye tavuk varlığının %6 sı İzmir ve Manisa İllerinde, %2 si de Afyon ilindedir. O nedenle, Marmara’nın doğusundaki dört il (Batı Marmara Havzası), Marmara’nın güneyindeki üç il (Güney Marmara Havzası) , İzmir-Manisa ve Afyon birer tavukçuluk havzası olarak kabul edilebilir. Sonuç olarak bu 4 havza Türkiye tavuk varlığının %74 ü yani yaklaşık 3/4 ünü barındırmaktadır.
TÜİK’in 2006 hayvancılık istatistiklerine göre koyunculuktaki durum sığırcılık ve tavukçuluktan farklıdır. Türkiye’de en çok koyun (2.474.050 baş) Van ilinde bulunmaktadır. Van ilini sırasıyla Ş.Urfa (1.451.920), Konya (1.322.382), Muş (1.286.574), Ağrı (1.265.140) izlemekte, bu illerin arkasından ise Afyon, Balıkesir, Diyarbakır, Iğdır gelmektedir. Görüleceği üzere koyun sayısının yoğun olduğu iller Türkiye geneline yayılmış durumdadır. O nedenle koyunculuk konusunda belli bir havza yapılanmasından söz etmek olanaksızdır.
Şimdi de havza olarak nitelendirdiğim hayvancılık bölgelerinde kamu, özel sektör, üretici birlikleri olarak nasıl örgütlenilmesi gerektiği konusundaki önerilerimi sunmak istiyorum. Ancak önerilerimi , hem üzerinde çalışmakta olduğum araştırma henüz sonuçlanmadığı için, hem de bana ayrılan köşenin sınırlarını zorlamamak adına (başka bir yazıda daha geniş kapsamlı olarak dile getirebilme hakkımı saklı tutarak) kısaca sunmak istiyorum. Diğer bir amacım da, ortaya attığım görüşlerin konuyla ilgili meslektaşlarım tarafından tartışılarak zenginleştirilmesine olanak sağlamaktır.
– Kamu kesimi yukarıda sınırlarını çizdiğim hayvancılık havzalarında mevcut durumdan mutlaka daha değişik bir biçimde örgütlenmelidir. Türkiye’deki hayvan sağlığı ve yetiştiriciliği hizmetleri Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı bünyesinde yaklaşık 50 yıl hiç değişmeden süre giden bir örgütlenme modeli ile yönetilmiş, 1985 yılından itibaren de çarpık bir anlayışın kurbanı olmuştur. Bugünkü modelde 534.302 baş sığır varlığı olan Erzurum ile 4.385 baş sığır varlığı olan Kilis aynı örgüt yapısı ile yönetilmektedir. Aynı karşılaştırma, 2.474.050 koyun varlığı olan Van ile 8.043 baş koyun varlığı olan Bartın ve 34.139.160 adet tavuk varlığı olan Kocaeli ile 26.557 adet tavuk varlığı olan Artvin için de yapılabilir. Bence kamu kesimi , halen hüküm süren eskimiş paradigmalar yerine etkinliği ve verimliliği önceleyen; veteriner halk sağlığı, gıda ve çevre güvenliği gibi çağdaş değerleri içselleştirmiş bir örgütlenme modeli benimsemelidir. Bu yeni modelin özünü her ilde benzer yapıda bir örgüt yerine bölgenin tümünü kucaklayan yepyeni bir havza örgütlenmesi oluşturmalıdır.
-Kamu kesimi anılan hayvancılık havzalarında kuracağı çağdaş örgütlenme modelini ulusal ve uluslararası projelerle desteklemelidir. Hayvan hastalıkları ve zoonozlarla mücadele, gıda güvenliği, suni tohumlama gibi alanlarda hazırlanacak kapsamlı projelerle hizmetlerde etkinlik ve verimlilik arttırılabilir. Ayrıca, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı çıkardığı yönetmeliklerin bir gereği olarak anılan havzalardaki yetiştirici eğitimi, danışmanlık,suni tohumlama, koruyucu aşılama gibi hizmetleri veteriner hekimlerin yönetimi altındaki özel ve tüzel kişilere devretmelidir.
-Üretici Birlikleri özellikle Doğu Anadolu Hayvancılık Havzası’nda etkili bir kayıt sistemi oluşturmalı, üreticilerin demokratik hak arama mücadelesine öncülük etmelidir.
– Reel sektör hayvancılık havzalarında büyük entegre tesisler kurmalı, sözleşmeli yetiştiricilik modeli ile pazara dönük hayvan yetiştiriciliği yapan küçük ve orta ölçekli aile hayvancılık işletmeleri oluşturarak tabana yayılmalıdır.
-Devlet vereceği destek ve teşviklerde anılan havzalardaki yetiştiricilere öncelik tanımalı ve bu hizmetleri etkili bir kayıt sistemi ile bütünleştirmelidir.
Çok tartışma götüreceğini sandığım genelleştirilmiş görüşlerimin konuya ilgi duyan meslektaşlarım tarafından ön yargısız olarak irdeleneceğini umarım.