2019 yılının başında Türkiye hayvancılığının durumunu değerlendirdiğim yazımın ilk bölümünde mevcut durumu, ikinci bölümünde de geleceğe ilişkin öngörülerimi açıklamıştım. Yazımın bu bölümünde 2018 yılından devralınan sorunların çözümüne ilişkin görüş önerilerimi belirtmeye çalışacağım.
Geçen yıldan devralınan sorunların başında hiç kuşkusuz yoğun canlı hayvan ve kırmızı et ithalatı gelmektedir. Bilindiği gibi 2018 yılı Türkiye’nin hayvancılık tarihinde en çok canlı hayvan ve kırmızı et ithal edilen bir yıl olmuştur. Sadece 2018 yılının ilk on ayı içerisinde ithalata ödenen döviz 1 milyar 200 milyon dolar civarındadır. Bakanlık yetkilileri bu kadar büyük boyutlu ithalatın Türkiye’deki kırmızı et açığını kapatmak ve halka ucuz et yedirmek amacıyla yapıldığını yıl içinde sık sık dile getirmişlerdir. Ancak sonradan kırmızı et ithalatının enflasyonu aşağıya çekmek maksadıyla yapıldığı anlaşılmıştır. Ne yazıktır ki et ithalatı ne halkın ucuz et yemesine ne de enflasyonun düşmesine yaramıştır. Türkiye’de canlı hayvan ve kırmızı et ithalatına çözüm ararken karşımıza çıkan en büyük sorun veri yetersizliğidir. Şu anda Türkiye’deki toplam sığır sayısını, toplam et üretimini, kişi başına et tüketimini, toplam et tüketimini, dolayısıyla toplam et açığını doğru dürüst bilmiyoruz. Her ne kadar elimizde Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’in istatistikleri mevcutsa da ne yazık ki bu rakamlar gerçeği yansıtmaktan çok uzaktır. Örneğin, Türkiye’de yayınlanan çeşitli raporlarda, makalelerde, bilimsel çalışmalarda kırmızı et açığı konusunda çeşitli rakamlar ileri sürülmektedir. Et açığını belirleyen çok sayıda etmen vardır. Bunların arasında turist sayısını, göçmen sayısını, iklim değişikliklerini, kuraklığı, halkın alım gücünün düşmesini sayabiliriz. Onun için bu konuda kesin bir rakam vermek mümkün değildir. O zaman hemen bu yıldan başlayarak hayvancılık envanterinin bilimsel yöntemler kullanılarak çıkarılmasına başlanmalıdır. Bence bu iş Bakanlığın yapması gereken en önemli işlerden birisidir.
Türkiye’de kırmızı et açığının kapatılması konusunda bir takım melezleme yöntemleri ya da ırklar arasında eşleştirmeler önerilmektedir. Örneğin, özellikle son bir yıl içerisinde et açığına çözüm bulmak adına holştayn inekleri simental boğaların spermaları ile tohumlatmak moda haline gelmiştir. Bu eylem de soruna kalıcı bir çözüm getirmemiş, aksine ortaya azman melezlerden oluşan ne olduğu belirsiz bir hayvan topluluğu çıkmıştır. Saf etçi ineklerin yetiştirilmesinin ise Türkiye’de mera varlığının kısıtlı olması nedeniyle başarı şansı yoktur. Melezleme adına ülkemiz koşullarına uygun en tutarlı çözüm hangi ırktan olursa olsun inekleri etçi ırk boğalarının spermaları ile tohumlayıp doğacak dişi ve erkek buzağıları besiye alarak kırmızı et açığını kapatmaktır. Böylece hem elde mevcut olan ırklar bozulmayacak, hem de Türkiye içine sürüklendiği canlı hayvan ve kırmızı et sarmalından kurtulacaktır.
Türkiye’de kırmızı et açığının ortadan kaldırılması konusunda kimi çevreler sığır sayısının artırılmasını önermektedirler. Bana göre, Türkiye’nin kesin olmasa da 14-15 milyon civarında bir sığır varlığı vardır. Bunun da yine kesin olmamakla birlikte 5-6 milyon kadarı boğa altı dediğimiz çiftleşmeye hazır ineklerden oluşmaktadır. Bu sayıdaki boğa altı inek Türkiye için yeterlidir. Önemli olan bu 5-6 milyon inek ya da düveden azami sayıda buzağıyı alabilmektir. Brusella başta olmak üzere yavru atmaya ve kısırlığa neden olan cinsel hastalıklar, ahırların temiz ve kuru olmaması, düşük enerjili beslenme ve doğuma yanlış müdahale sonucu oluşan kısırlık olguları, kızgınlığın tam olarak tespit edilememesi ve tohumlama hataları gibi unsurlar inek ya da düvelerden yeterince buzağı alınmasını engellemektedir. Yine elde sağlam veriler olmamakla birlikte boğa altı ineklerden elde edilen buzağı sayısı yıl ortalaması olarak %50’yi geçmemektedir. Beş milyon boğa altı inek ölçü alındığında her yıl doğan buzağı sayısı en iyimser tahminle iki buçuk milyon olarak var sayılabilir. Oysa demin değindiğim hatalar olmasa örneğin doğan buzağı sayısı %50’den, %70’e çıkarılabilse, ki bu ileri de bahsedeceğim gibi mümkündür, ek bir milyon buzağı daha demektir. Şu anda yılda elde edildiği var sayılan iki buçuk milyonun yine tahmini %20’si yani beş yüz bini erken yaşta yapılan çok basit hatalar yüzünden ölmektedir. Bu hatalar arasında anne ineğe kuru dönemde gerekli aşıların yapılmaması, buzağının yaş ve pis bir ortama doğması, buzağının doğar doğmaz anneden ayrılmaması ve buzağıya doğduktan sonra yeterince ağız sütü verilmemesi ve antiserum yapılmaması sayılabilir. Bu önlemleri zamanında alıp buzağı ölüm oranı %20’den %10’a indirilebilse bu da ek 250.000 buzağı eder. Böylece beş milyon boğa altı inek var sayıldığında ve sayılan önlemler alındığında doğan ve yaşayan üç milyon buzağı dört buçuk milyona çıkarılabilir, yani ek bir buçuk milyon buzağı daha elde edilebilir ki bu da Türkiye’nin 2018 de ithal ettiği canlı hayvan sayısından fazladır. Bu buzağıların erkek olanları uygun besi yöntemleri ile beslendiğinde ise Türkiye’nin bugünkü et açığından daha fazla bir üretim sağlanabilir hatta bir miktar karkas et Orta Doğu ülkelerine ihraç bile edilebilir. Dişi olanları da uygun koşullarda bakılıp beslense düve olarak yetiştiricilerin yararına sunulabilir ve böylece de dişi damızlık ithalatı önlenmiş olur.
Anaç sığır sayısını artırmadan boğa altı ineklerden daha fazla buzağı almanın ve buzağıları erken çağda öldürmemenin tek bir yolu vardır, o da 1980 yılından önce olduğu gibi etkin, bağımsız, mobil, merkez taşra uyumu sağlanmış bir kamu hayvan sağlık örgütünün acilen kurulmasıdır. Diğer önemli bir husus da bu örgütte çalışan veteriner hekimlerin masa başından ve bilgisayar karşısından kaldırılıp ahırda, merada, işletmede hayvanlarla iç içe çalışmalarının sağlanmasıdır.