Önceki yazımda 2018 yılının Türkiye hayvancılığı ve yetiştiriciler açısından iyi bir yıl olmadığını belirtmiştim. 2019 yılı ne yazık ki 2018 yılından çok kötü bir enkaz devralmaktadır. Bu enkazın 2019 yılı içerisinde ortadan kaldırılması mümkün değildir. Ancak, iyisiyle kötüsüyle 2018 yılı geride bırakılıp 2019 yılı için yeni bir sayfa açılabilir ve hayvancılığın sadece geçen yıldan değil daha önceki yıllardan beri süregelen gecikmiş sorunlarına çözüm bulmak amacıyla yeni adımlar atılabilir. Kabul etmek gerekir ki, 2019 yılı Türkiye hayvancılığı için çok kritik bir dönüm noktasıdır. Eğer 2019 yılı içerisinde Türkiye hayvancılığının mevcut sorunlarına kalıcı çözümler bulmak amacıyla cesur adımlar atılmazsa çok yakın bir gelecekte başta kırmızı et ve süt mamulleri olmak üzere tüm hayvansal ürünler bakımından dışa bağımlı bir hayvancılık tablosu ile karşı karşıya kalınması işten bile değildir. Bu cesur adımların atılmasını sadece devletten beklemek yanlış olur. Bakanlığa ek olarak sektördeki tüm sivil toplum örgütleri, yetiştirici birlikleri ve üniversiteler müşterek hareket ederek hayvancılığın sorunlarına çözüm bulmak amacıyla ortak bir eylem planı hazırlamalı ve bu planı ivedilikle hayata geçirmek için çaba sarf etmelidirler.
Şimdi de, 2019 yılının bu ilk günlerinde Türkiye hayvancılığının durumunu ana hatlarıyla ortaya koymaya çalışacağım. Bugün gelinen noktada hayvan yetiştiricisi sattığı bir litre çiğ sütün parası ile bir kilogram fabrika yemi satın alamamaktadır. Sadece bu karşılaştırma bile 2019 yılı başında Türkiye hayvancılığının içler acısı durumunu ortaya koyması bakımından yeterlidir. Bu durum karşısında hayvancılıktan kar edemeyen yetiştiriciler konkordotoya giden yani halk tabiriyle iflas eden süt fabrikalarından paralarını alamadıkları için bankaya ve yem bayilerine olan borçlarını da ödeyememektedirler. Kanımca asıl konkordoto ilan etmesi gerekenler süt üreticileri olmalıdır. Süt fabrikaları da 2-3 ay vade ile marketlere verdikleri süt ürünlerinin parasını ya alamamakta ya da vade uzatımına zorlanmaktadırlar. Marketler de halkın alım gücü düştüğü için eskiden olduğu kadar süt ürünleri satamamaktadırlar. Nitekim Yörsan ve Aynes gibi süt sektörünün önemli firmaları konkordoto ilan etmiş, diğer firmalar da ayakta durmakta güçlük çekmektedirler. Konkordoto ilan eden firmalar süt üreticilerinin alacaklarını 2021 yılından itibaren ödemek üzere plan yapmışlardır. Kar edemeyen, fabrikadan parasını alamayan, borçlarını ödeyemeyen yetiştirici çaresizlik içerisinde sağmal ineklerini bile satarak sektörden çıkmak, hayvancılığı bırakmak istemekte bu kez de karşısına kesim sorunu çıkmaktadır. Hayvanını kestirmek için önce karkas etinin kilogramına 28-29 lira veren Et ve Süt Kurumuna başvurmakta ancak üç ay ileriye randevu alabilmektedir. Alacakları kapıya dayanan yetiştirici bu kez hayvanını satmak için kasaba müracaat etmekte ancak hayvan bolluğundan olacak kasap fırsatçılık yaparak 30 lira maliyeti olan karkas etin kilogramını 23-24 liradan satın almak istemektedir. Yetiştirici üç ay bekleyip karkas etinin kilogramını Et ve Süt Kurumuna 28-29 liradan satmaktansa biran önce borçlarını kapatmak için kasaba 23-24 liradan vermek zorunda kalmaktadır. Aynı durum besiciler için de söz konusudur. Onlar da kesimlik çağa gelmiş hayvanlarını Et ve Süt Kurumu üç ay sonraya randevu verdiği için kestirememekte, ucuza da kasaba vermek istemedikleri için ellerinde kalan hayvanlar üç ay boşuna yem yiyecekleri ve yağlanacakları için yetiştirici hem yemden hem de etten iki taraflı zarar etmektedir. Şu anda besihaneler kesim bekleyen hayvanlarla doludur. Bereket döviz yüksek olduğu için hayvan ithalatı azalmış, Et ve Süt Kurumunun soğuk hava depoları sığır karkasları ile dolmuştur. Et ve Süt Kurumu 28-29 liraya yetiştiriciden aldığı kırmızı eti sırf halka ucuz et yedirmek bahanesi ile marketlere 20 liradan satmakta, burada kazanan marketler, kaybedenler ise devlet ve hayvan yetiştiricileri olmaktadır.
Yıllardır kamuoyunda et ve süt konusu güncel olduğu için hayvancılığın öteki önemli sorunları sürekli göz ardı edilmiştir. Örneğin buzağı ölümleri bu sorunların başında gelmektedir. Bakanlık 2018 yılını buzağı ölümlerinin önleneceği bir yıl olarak ilan etmiş ve bu konuda gerekli önlemleri aldığını belirtmişse de buzağı ölüm oranlarında gözle görülür bir azalma sağlanamamıştır. Oysa buzağı ölümlerinin hayvan ithalatı ve Türkiye’deki kırmızı et açığının kapatılması ile çok yakın ilişkisi vardır. Elimizde kesin rakamlar olmamakla birlikte yılda öldüğü varsayılan 400-500 bin buzağının en azından yarısının küçük yaşta ölmesine engel olunsa Türkiye’nin hayvan ithalatı ve kırmızı et sorunlarının çözümü konusunda önemli ilerlemeler sağlanabilir. Öte yandan hayvanlarda yaygın olarak görülen ve gerek hayvan yetiştiricilerine gerekse ulusal ekonomiye büyük zararlar veren şap, brusella ve tüberküloz gibi hastalıklar da 2019 yılı başında Türkiye’de güncel olan ve bir türlü baş edilemeyen hayvan sağlığı sorunları arasında sayılabilir. Bu arada süt ve kırmızı et tartışmaları arasında sıkışıp kalan koyunculuğun durumu da 2019 başında pek iyi görünmemektedir. Köylerdeki genç nüfusun şehirlere göç etmesi ve köyde kalan yaşlıların da zar zor yaptığı koyunculuğun kuzu dışındaki ürünlerinin para etmemesi yüzünden bu yetiştiricilik dalı da bitmek üzeredir.
Türkiye hayvancılığının 2019 yılı başındaki sorunlarının çözümü konusunda yetkili olan damızlık sığır ve koyun yetiştiricileri birlikleri ile süt ve kırmızı et üreticileri birlikleri, ziraat odaları ne yapıyor diye sorarsanız cevabı “hiçbir şey” olacaktır. Bu örgütlerin çoğu bürokratik işlemler dışında yetiştiricilerin eğitim, üretim, ıslah, ucuz girdi temini, pazarlama gibi hayati sorunları konusunda hiçbir faaliyette bulunmamaktadırlar.