Bir önceki yazımda 2017 yılını hayvancılık açısından
değerlendirmiş ve kaybedilmiş bir yıl olduğunu vurgulamıştım. Bu
yazımda ise hayvancılık sektörü bakımından 2018 yılını değerlendirmeye
çalışacağım. 2017 yılının hayvancılık açısından kötü geçmesi hiç
kuşkusuz 2018 yılında iyimser tahminler yapmamızı zorlaştırmaktadır.
Dilerseniz önce Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanının bu yıl başında
yaptığı açıklamalara bir bakalım. Bakan yeni yılın ilk günlerinde
2018’in artık buzağıların ölmeyeceği ve hayvancılık alanında önemli
atılımların yapılacağı bir yıl olacağını söylemiştir. Geçen gün de
Anadolu Ajansı editörler toplantısında önemli açıklamalarda bulunmuş
ve 2018 yılında desteklerin asıl olarak yeme ve mazota verileceğini,
damızlık düvenin Devlet, besilik dana ile kasaplık sığırın da özel
sektör tarafından ithal edileceğini belirtmiştir. Şimdi Bakanın 2018
yılına dair söylemlerini sırasıyla ele alıp değerlendirelim.
Buzağı ölümleri Türkiye’deki süt sığırcılığının yıllardan
beri süregelen çok önemli bir sorunudur. Çok çeşitli rakamlar telaffuz
edilse de, Türkiye’de buzağı ölüm oranları yaklaşık %15 kadardır ki bu
da yılda yaklaşık 400 – 600 bin arasındaki sayıda buzağının öldüğünü
göstermektedir Bu sayı Türkiye’nin bir yılda ithal ettiği sığır
sayısına neredeyse eşittir. Buzağı ölümlerinin yetiştiricilere,
kırmızı et üretimine ve Ülke ekonomisine verdiği zarar herkesin
malumudur. Bu nedenle, Bakanlığın 2018 i buzağıların artık ölmeyeceği
bir yıl olarak ilan etmesi olumlu bir yaklaşımdır. Bakanlık bu konuda
özellikle ineğin ve buzağının aşılanması çalışmalarına öncelik
verileceğini açıklamıştır. Koruyucu aşılamalar ineğin ve buzağının
sağlığı açısından gerçekten de yararlı uygulamalardır. Ancak buzağı
ölümlerinin sadece aşılama çalışmaları ile önlenmesi mümkün değildir.
Herşeyden önce gebe hayvanların doğumdan önceki son iki ayda çok
bilinçli bir şekilde beslenmeleri gerekir ki bu konuda maalesef
Türkiye’de büyük yanlışlıklar yapılmaktadır. Ayrıca, doğumdan sonra
buzağının hijyenik bir ortamda bulundurulması, göbek kordonunun
dezenfeksiyonu, ilk 12 saatte en az 8 litre ağız sütünün içirilmesi,
buzağının annesinden ayrılıp bireysel bakıma geçirilmesi gibi hususlar
Bakanlığın yapacağı işlerden değildir. Yetiştiriciler ise ne yazık ki
bu konulara gereken önemi vermemektedir. Bu nedenle en başta
yetiştiricilerin buzağı ölümlerinin önlenmesi konusunda
bilinçlendirilmeleri gerekir. Yoksa bugünkü koşullarda buzağı
ölümlerinde kayda değer bir azalma beklemek hayalden öteye
gitmeyecektir.
Bakanın açıkladığı ikinci önemli konu mazota ve yeme
verilecek desteklerdir. Mazot gerçekten de tarım sektöründe maliyeti
arttıran çok önemli bir unsurdur. Ancak, mazota verilecek destek daha
çok bitkisel üretim alanında faaliyet gösteren çiftçilerin ya da kaba
yemini kendisi üreten büyük ölçekli hayvancılık işletmelerinin işine
yarayacaktır. Yoksa yemini kendi üretmeyip dışarıdan satın alan ve
Türkiye hayvancılığında çoğunluğu oluşturan küçük aile işletmeleri
için mazot desteğinin büyük bir önemi yoktur. Yeme yıllar önce de
destek verilmiş ancak suistimale açık bir konu olduğu için başarılı
olunamamıştır. Kaldı ki, geçtiğimiz yıl yemde KDV’nin sıfırlanması
suretiyle verilen %8 lik destek bile fiyatların düşmesini
sağlayamamıştır. Burada asıl olan girdiye değil ürüne destek
verilmesidir. Onun için de besiciye ve süt üreticisine ürettikleri et
ve süt üzerinden destek verilmesi daha doğru olacaktır.
Bakanın açıkladığı diğer bir konu da kasaplık sığır ve düve
ithalatının 2018 de artarak devam edeceğidir. Bu durum Türkiye
hayvancılığının sonu demektir. Çünkü yetiştiriciler sadece et ve süt
satmamakta, düve ve besilik dana da pazarlamaktadırlar. Hayvancılık
işletmeleri karlarının büyük bir bölümünü sattıkları düve ve besilik
danadan elde etmektedirler. Şimdi bu materyal yurt dışından ucuza
getirildiğinde, Türk yetiştiricileri düşük ithalat fiyatları ile
rekabet edemeyecekleri için malları ellerinde kalacak ve zarar
edeceklerdir. Ayrıca bu girişim büyük umutlarla açıklanan, düve ve
besilik materyalin yurt içinden sağlanacağını vadeden Milli Tarım
Projesinin de sonu demektir. Öyle anlaşılıyor ki hükumet hayvancılığı
ithalat yoluyla yönetmek istemektedir. Bu uygulamalar sonucunda, uzak
olmayan bir gelecekte küçük ve orta boy süt ve besi sığırcılığı
işletmeleri yok olup gidecek, meydan ithalat lobisi ile büyük ölçekli
mega işletmelere kalacaktır.
Son olarak, aylardır kırmızı etin gölgesinde kalan çiğ süt
konusuna kısaca değinmek ve 2018 de süt üretiminin geleceği hakkındaki
görüşlerimi açıklamak istiyorum. 2017 yılının ikinci yarısında
özellikle besicilik konusunda yaşanan olumsuzluklar ve
gerçekleştirilen yoğun kırmızı et ithalatı süt sığırı
yetiştiriciliğini de etkilemiş ve damızlık ineklerin kesilmesi
sürecini hızlandırmıştır. Bu bağlamda Türkiye’de üretilen çiğ süt
miktarı azalmış, referans fiyatın artırılmasına da parelel olarak
fiyatlar yükselmiştir. Ne var ki marketlerde satılan süt ürünlerinin
fiyatları çiğ süt fiyatlarından çok daha fazla oranda artış
göstermiştir. 2018 de yapılacak düve ve kasaplık sığır ithalatı ile bu
süreç daha da hızlanacak, süt ürünlerindeki artış, çiğ süt
fiyatlarının çok üzerinde olacaktır. Bu durum hiç kuşkusuz 2018 de süt
ürünlerinin ithalatını da gündeme getirecektir. İşte bu gerçekleştiği
taktirde hayvancılığın geleceği konusunda tahminde bulunmak çok zor
olacaktır.