Türkiye’de 1933 yılında İstanbul Üniversitesinden sonra ikinci yüksek öğretim kurumu olan Yüksek Ziraat Enstitüsü kurulmuştur. Bu enstitünün öğretim kadrosunu Alman profesörler ile İstanbul’daki  ziraat ve veteriner yüksek okullarında görev yapan Türk hocalar oluşturmuşlardır. Yönetiminin de Almanlarda olduğu bu enstitüde doğal olarak Alman yüksek öğretim sistemi kurulmuştur. Bu sistem bilim dallarının kürsü değil de enstitü şeklinde örgütlenmesini içermekteydi. Yani İstanbul’da ziraat ve veteriner yüksek okullarında ayrı ayrı görev yapan öğretim üyeleri Yüksek Ziraat Enstitüsünde fakülteler ayrı olmasına rağmen aynı enstitülerde birlikte görev yapmaya başlamışlardır. Bu durum Ziraat ve Veteriner Fakültelerinin Ankara Üniversitesine katılmaları ile birlikte değişmiştir. Yüksek Ziraat enstitüsünde Alman hocaların yanında yetişen ziraat ve veteriner kökenli Türk hocalar Ankara Üniversitesi Ziraat ve Veteriner Fakültelerinde görev alınca kendi kürsülerini kurmuşlardır. Hayvan Besleme ve Zootekni Bilim Dalları her ne kadar Yüksek ziraat Enstitüsünde aynı enstitü bünyesinde faaliyet göstermişse de Ankara Üniversitesinde fakülteler kurulup kürsü sistemine geçilince ayrı kürsüler haline dönüşmüşlerdir. Yani her iki fakültede de ayrı ayrı hayvan besleme ve zootekni kürsüleri kurulmuştur. Ziraat Fakültesindeki zootekni bilim dalı daha sonra hayvan besleme bilim dalı ile birlikte bölüm haline dönüşmüş, Veteriner Fakültesindeki hayvan besleme ve zootekni kürsüleri ise uzun süre bu şekilde kaldıktan sonra YÖK ile birlikte ana bilim dalı ve bölüm haline gelmiştir.

Türkiye’deki hayvan besleme ve zootekni bilim dallarının hangi fakültelerde yer alacağı konusu uzun yıllardan beri ziraat mühendisliği ve veteriner hekimliği meslekleri arasında tartışma konusu olmuştur. Bu tartışmanın asıl nedeni bilimsel değil istihdam ile ilgilidir. Ziraat Mühendisleri uzun yıllardan beri bu iki bilim dalının tarım bilimleri içerisinde yer aldığını ve dolayısıyla sadece ziraat fakültelerinde okutulması gerektiğini ileri sürmektedirler. Ancak son zamanlarda yoğunlaşan tartışmanın temel nedeni bilimsel olmaktan ziyade, çok sayıdaki ziraat fakültesinin zootekni bölümlerinden her yıl mezun olan binlerce zooteknist ziraat mühendisinin iş bulamamasıdır. Bu nedenle de ziraat fakülteleri zootekni bölümlerinin kontenjanları her yıl boş kalmakta, girenler de çok düşük puanlı öğrenciler olmaktadır. İşsizliğin bir diğer nedeni ise özellikle orta ve büyük ölçekli hayvancılık işletmelerinin danışman olarak zooteknist ziraat mühendislerinden çok veteriner hekimleri tercih etmeleridir. Çünkü veteriner hekimler hem yetiştirme ve beslemeden hem de hayvan sağlığından anlamaktadır.

Hayvan yetiştiriciliği sadece bakım ve beslemeden ibaret değildir. Günümüzde sürü yönetimi genel tanımı içerisinde çok sayıda uygulama mevcuttur. Bunları koruyucu hekimlik, biyogüvenlik, biyoteknik uygulamalar ( sun’i tohumlama, embriyo transferi, hormonlarla kızgınlık düzenlenmesi ), boğa ve sperma seçimi, doğuma yardım, doğum sonu gebe bırakma olarak sıralayabiliriz. Tüm bu uygulamaları zooteknist ziraat mühendislerinin yapması mümkün değildir. Kaldı ki, anılan bu uygulamalar hayvan anatomisi, fizyolojisi, refahı, davranışları gibi konuların bilinmesini gerektirir ki zooteknist ziraat mühendisleri bu konuları lisans öğrenimleri sırasında ya hiç okumamakta ya da yetersiz olarak okumaktadırlar. Öte yandan hayvanlarda sıkça rastlanan yetiştirme hastalıkları ve genetik hastalıklar da zooteknist ziraat mühendisinin değil veteriner hekimin uğraşması gereken konulardır. Mühendis unvanlı bir mesleğin bu konularla uğraşması da tam anlamıyla şaşırtıcı bir konudur.

Veteriner fakültelerinin müfredatlarında zootekni ve hayvan besleme derslerinin yer alıp almaması konusu Dünyadaki ve Avrupa’daki veteriner fakülteleri arasında farklılıklar göstermektedir. Bu durum tümüyle o ülke hayvancılığının yapısı ile ilgilidir. Örneğin Almanya’daki veteriner fakültelerinin bazılarında bu bilim dalları enstitü ya da kürsü (Lehrstuhl) olarak yer almakta bazılarında ise sadece ders olarak okutulmaktadır. Yani Almanya içindeki veteriner fakültelerinde bile durum biri birinden farklıdır.

Türkiye’deki veteriner fakültelerinde hayvan besleme ve zootekni konularının anabilim dalları halinde örgütlenmesi ve ders olarak okutulması Ülke koşulları göz önüne alındığında mutlak bir zorunluluktur. Bir örnek vermek gerekirse, ineklerde doğum sonu ortaya çıkan çok sayıda hastalığın en önemli nedeni kuru dönem yani gebeliğin son iki ayındaki beslemenin gereğince yapılmamasıdır. Bu hastalıklar ineklerde özellikle döl verimini etkileyerek büyük ekonomik kayıplara yol açmaktadır. O yüzden veteriner hekimlerin kuru dönem beslenmesini iyi bilmeleri gerekir. Öte yandan ineklerdeki yanlış beslenmeden kaynaklanan enerji eksikliği hormonal sistemi bozarak döl tutmama sorununa yol açmakta, bu yüzden doğmayan buzağılar ise hayvan ithalatına kadar varan sonuçlar doğurmaktadır. Bu iki örnek bile veteriner fakültelerinde hayvan besleme dersinin okutulmasını zorunlu kılmaktadır. Günümüzde zooteknist ziraat mühendisleri sadece büyük ölçekli hayvancılık işletmelerinde görev yapmaktadır. Oysa veteriner hekimler büyük ölçekli hayvancılık işletmelerinde görev yaptıkları gibi serbest klinisyen olarak her gün onlarca küçük ve orta ölçekli hayvancılık işletmesini ziyaret edip sağlık sorunları ile uğraşmaktadırlar. Bu arada sağlık sorunları yanında hayvan yetiştiricilerine beslenme ve yetiştirme konusunda da bilgiler vermektedirler. Bu nedenle veteriner fakültelerinde hayvan besleme ve zootekni derslerinin mutlaka okutulması gerekir.