Değerli Meslektaşlarım,
Dünya Veteriner Hekimleri Günü 29 Nisanda kutlandı. Mesleki örgütlerimiz ve çeşitli kuruluşlar bu vesileyle etkinlikler düzenlediler, bildiriler yayınladılar ama ne ulusal ne de yerel medyada mesleğimizin içinde bulunduğu sorunlara ilişkin en ufak bir görüntü ya da habere rastlandı. Ben şahsen, 50 yıllık mesleki serüveni olan bir Veteriner Hekimi olarak Dünya Veteriner Hekimleri gününü kutlamadığım gibi her zamankinden daha fazla üzüntüye kapıldım. Çünkü kökü tarihin derinliklerine kadar uzanan, geçmişi şan ve şereflerle dolu kutsal mesleğimizin bugünkü hazin durumu beni sevinmekten alıkoydu. Şimdi üzüntümün nedenlerini sizlere aktarmaya çalışacağım.
Veteriner Hekimlerinin kamu kesimindeki durumu bugün tarihinin hiçbir döneminde görülmediği kadar içler acısıdır. Bakanlığın gerek merkez gerekse taşra örgütlerinde Veteriner Hekimleri adeta yönetimden dışlanmış bir durumdadır. Halen yürürlükte olan Uluslar Arası Cenevre Sözleşmesi gereği Genel Müdürü Veteriner Hekimi olması gereken Koruma ve Kontrol Genel Müdürü bir Ziraat Mühendisidir. Taşra örgütündeki İl ve İlçe Müdürlerinin ezici bir çoğunluğu da Veteriner Hekimi değildir. Veteriner Hekimleri İl ve İlçe Müdürlüklerinde mesleğimizin temel işlevleri olan muayene, otopsi, teşhis, tedavi, operasyon, sun’i tohumlama gibi hizmetleri ne yazık ki yerine getirememekte, hekimlik adına sadece ihbarı mecburi birkaç hastalığa karşı koruyucu aşılama uygulaması yapmaktadırlar. Yani kamu Veteriner Hekimlerinin hekimlik adına uğraştığı tek konu aslında Veteriner Sağlık Teknikerlerinin işi olan koruyucu aşı yapmaktır. Pekiyi, kamu Veteriner Hekimleri neler yapmaktadır? Kamu Veteriner hekimlerinin yaptığı en önemli (!) iş bilgisayar başında oturup küpe numaralarına bakarak hayvanların giriş çıkışların sisteme kaydetmek, hayvan yetiştiricilerinin Devletten alacakları destekleri hesap etmektir. Hele her yıl yapılan küpe affı sonucu işleri daha da zorlaşmakta (!), kaybolan küpelerin yerine yenilerini koymak ve bu arada küpesiz dolaşan hayvanları tespit edip onların satışını engellemek ya da ceza vermektir. Değerli meslektaşlarım, şunu bütün samimiyetimle söylemeliyim ki, Afrika’nın en gelişmemiş Ülkeleri de dahil Dünyanın hiçbir yerinde bir Veteriner Hekimine böyle bir kötü ve aşağılayıcı muamele reva görülemez. Bu durum öyle inanıyorum ki, geçmişte bu mesleğe hizmet etmiş, hatta bu uğurda şehit olmuş meslektaşlarımızın kemiklerin sızlatmaktadır. Bu arada Targel kalktı ama Tarımsal İşletme Danışmanlığı diye bir uygulama başlatıldı. Tarım Bakanının büyük umutlarla başlattığı bu uygulama bugün tam bir fiyaskoya dönüşmüştür. Bir Veteriner Hekimine denetlemesi için yüzlerce işletme verilmiş, bir insana kapasitesinin çok üstünde yük bindirilmiştir. Tarım Bakanı benim personelim tarlada, ahırda ter döküyor derken Veteriner Hekimlerinin bütün gün bilgisayar başında hayvan kaydı yaptığını ya bilmemekte ya da bilmezden gelmektedir. Hele denge-denetim sistemi tam bir komedidir. Veteriner Hekimine işletmeyi denetlerken kurallara uymayan yetiştiricilere ceza yazmak yetkisi verilmekte, buna karşın yetiştiricilerden danışman Veteriner Hekimlerini değerlendirmeleri istenmektedir. Kendisine ceza yazan bir Veteriner Hekimini yetiştiricinin dürüst olarak nasıl değerlendireceği sorusunun yanıtını vermek hiç de zor değildir.
Mesleğimizin diğer bir büyük sorunu da günümüzde Veteriner Fakültelerinin içinde bulunduğu hazin durumdur. Türkiye’deki Veteriner Fakültelerinin sayısını bile doğru dürüst kimse bilmemekte, 30 civarında olduğu söylenen fakültelerin sayıca kimilerine göre Dünyada ikinci kimilerine göre de üçüncü sırada yer aldığı söylenmektedir. Artık ilçelerde bile açılmaya başlanan Veteriner Fakültelerinin büyük çoğunluğu oralarda görev alacak akademik personele istihdam yaratmak dışında hiçbir işe yaramamaktadır. En düşük puanla, en kalitesiz lise mezunlarını kaydeden bu Veteriner Fakülteleri bir de öğretim ve uygulama olanakları yetersiz olunca en kalitesiz Veteriner Hekimlerini mezun etmekte, bunların en büyük zararı ise mesleğimize ve hayvancılığa olmaktadır. Bu fakültelerden her yıl tam sayısı bile bilinmeyen, tahminen 1500-2000 civarında olduğu söylenen yeni mezun Veteriner Hekimleri, ne acıdır ki yine sayısı tam olarak bilinmeyen ve 30 binin üzerinde olduğu söylenen mevcut Veteriner Hekimleri ordusuna acemi erler olarak katılmaktadırlar. Böyle giderse on yıla kalmadan mevcut Veteriner hekimi sayısı bugünkünün iki katına çıkacaktır.
Veteriner kliniklerinin durumu da içler acısıdır. Büyük şehirlerde bazen bir sokakta beş pet kliniği yer almakta, buna karşın çoğu pet kliniği sadece tıraş yaparak, aşı ve parazit ilacı uygulayarak ya da kedi-köpek malzemesi satarak ancak geçimini sağlayabilmektedir. Şehirlerin sokaklarında terk edilmiş köpekler perişan bir halde başı boş dolaşmaktadır. Aile hayvancılığının giderek ortadan kalkması ve teknoloji yoğun mega işletmelerin sayısının artması büyükbaş hayvan kliniklerinin durumunu her geçen gün daha da kötüleştirmektedir. Mesleğimizin saygınlığını yok eden ilaç satışı ve bir zamanlar Veteriner Hekimlerinin parasız olduğu için yapmaya bile tenezzül etmediği sığır sun’i tohumlaması sayesinde büyükbaş hayvan klinikleri ayakta durabilmekte, ne var ki ilaçta ve sun’i tohumlamada yaşanan haksız rekabet ortamı gelirlerin önemli ölçüde azalmasına neden olmaktadır
Tüm bu sorunlarla baş etmesi gereken mesleki örgütler ne yazık ki üstlerine ölü toprağı serpilmişcesine büyük bir atalet içerisine girmiş bulunmaktadırlar. Özellikle özel yasasından kaynaklı çok önemli yetkileri bulunan Türk Veteriner Hekimleri Birliği yıllardır mesleğimizin ve hayvancılığın sorunlarına duyarsız kalmakta, bir protokol kuruluşu olmaktan başka hiçbir işe yaramamaktadır. İşin üzüntü veren yanı, iki yılda bir yapılan seçimlerde bölge odalarından gelen delegelerin her seferinde mesleki olarak hiçbir işe yaramayan ekibi yeniden göreve getirmeleridir.
Kuşkusuz sorunlarımız bunlarla da bitmiyor. Kamu Veteriner Hekimlerinin ve emeklilerinin özlük sorunları, Veteriner Hekimlerine uzmanlık hakkının bir türlü verilmeyişi, bir iki Bakanlık dışında Veteriner Hekimlerinin kasıtlı olarak istihdam edilmeyişi, arı ve su ürünleri hekimliğinde etkin olmayışımız yüzünden başka mesleklerin haklarımıza tecavüzü, gıda konusundaki dışlanmışlık gibi sorunlar her an meslek gündemimizi işgal etmektedir. Şimdi, ortaya koyduğum bu içler acısı tablo karşısında günümüzü kutlayalım mı, kutlamayalım mı ya da sevinelim mi, sevinmeyelim mi gibi soruların yanıtlarını siz değerli meslektaşlarımın vicdanına bırakıyorum. “ Çünkü bir tecrübe etsen senin de aklın yatar / Bize insan hekiminden daha lazım baytar “ diye haykıran meslek büyüğümüz Mehmet Akif Ersoy ömrünün sonunda da “ Ölürsem görmeden mesleğimdeki arzu ettiğim feyzi(gelişmeyi) / Yazılsın seng-i kabrime(mezar taşıma) mesleğim mahzun, ben mahzun”diye vasiyet etmiştir. Saygılarımla,