Son bir ay içerisinde gruplarımızda daha önce nadir görülen yoğunlukta tartışmalar yaşandı. Bu arzu edilen ve olması gereken durum hiç kuşkusuz hepimizi sevindirdi, mesleki açıdan umutlarımızı yeşertti. Ben de her zaman yaptığım gibi bu tartışmalara ufak da olsa bir katkıda bulunmak amacıyla sizlere görüşlerimi açıklamak istedim.
Son günlerde Gruplarımızda çokça tartışılan konuların başında Meslek İçi Eğitim gelmektedir. Bu konuyu tartışan meslektaşlarımızın bazıları olumlu ama çoğu olumsuz görüş bildirdiler. Aslında hiç kimse Mesleki Eğitimin gereksizliğinden söz etmiyor. Olumsuz görüş bildirenler fakültelerde okutulan konuların meslekte uygulanması için her hangi bir kursa gerek olmadığını düşünüyorlar. Ben akademik yaşamım boyunca Sun’i Tohumlama konusunda hem öğrenci yetiştirdim, hem de kurslarda meslektaşları eğittim. Ancak şunu açık yüreklilikle söylemeliyim ki, her ikisinde de uygulama bakımından başarılı olamadım. Fakültede öğrenci sayısı fazla, uygulama olanakları azdı. Kurslarda ise çoğu kez bırakın tohumlama yapacak hayvanı rektal muayene için bile materyal bulamadık. Bir de haftalık kurslar serbest Veteriner Hekimleri işlerinden uzun süre uzaklaştırdığı için verimli olamıyordu. Benim bu konudaki görüşüm şudur. İnsan tıbbı ve veteriner tıbbı Dünyada en hızlı gelişen bilim alanlarının başında geliyor. Neredeyse her gün bu alanlarda yeni bir bilgi, yeni bir teknik üretiliyor. Öğrencilere bu bilgilerin verilmesi bence doğru değil, daha çok genel bilgilere yönelinmeli. Yeni gelişmeler ancak mezuniyet sonrasında verilebilir. Ancak bunu yaparken de eğer katılırsan sana sertifika veririz ya da ruhsatını yenileriz gibi dayatmacı bir anlayışla değil de bilgilendirici bir anlayışla yola çıkılmalıdır. Bir de uzun süreli ve teoriye dayalı kurslar yerine bir operasyonu ya da bir tekniği tanıtıcı günü birlik workshoplar düzenlenmelidir. Son bir kaç yıldır Küçük Hayvan Veteriner Hekimleri Derneğinin düzenlediği uluslararası kongreler buna bir örnek olarak gösterilebilir.

Yine geçtiğimiz günlerde hiç arzu etmediğimiz bir gelişme yaşandı ve Ceyhan’da yeni bir Veteriner Fakültesi kurulması kararı alındı. Böylece ilk kez bir İlçede Veteriner Fakültesi kurulmuş oldu. Ceyhan benim için nostaljik bir şehir. Çünkü çocukluğumun bir bölümü orada geçti. Yaşamımda ilk hatırladığım anılar Ceyhan ile ilgili. Ancak yine de Ceyhan’da Veteriner Fakültesi açılmasına karşıyım. Artık bu iş deyim yerindeyse çığırından çıktı, mesleğimizi yıpratıcı bir durum halini aldı. Bence yeni seçilen Merkez Konseyinin önündeki en önemli iş bu olsa gerek. Türk Veteriner Hekimleri Birliği önderliğinde tüm mesleki örgütlerin bu gidişe bir dur demesi zamanı geldi de geçiyor bile. Gerekirse önlüklerimizi giyip Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde oturma eylemi yapalım.Yani iş bu kadar ciddiye bindi.

Son haftanın en güncel konularından biri de Türk Veteriner Hekimleri Birliği seçimleriydi. Bu konuda Gruplarımızda hararetli ve bazen de hakaretli tartışmalar yaşanıyor. Eğer Bakanlığın listelere müdahale ettiği söylentisi doğru ise gerçekten meslek adına çok üzücü bir durum.Yoksa farklı Dünya görüşlerine sahip iki grubun çekişmesi demokrasinin bir gereği. Ancak asıl olan seçilen grubun Dünya görüşünü faaliyetlerine yansıtmaması, tüm Veteriner Hekimleri kucaklaması. Geçen Konsey iyi niyetli kişilerden oluşmasına rağmen başarılı olamadı. Bunu kendileri de Çalışma Raporlarında itiraf ediyorlar. Bence yeni oluşan Merkez Konseyine belli bir süre tanımak gerekir. Öneriler ise sadece Genel Kurul Salonunda kalmamalı, delege olmayan meslektaşlarımız da Gruplarımız aracılığı ile önerilerini Konseye iletmelidir. Benim bu bağlamdaki ilk önerilerim Konseyimizin tez elden bir Hukuk Bürosu, bir de Basın ve Halkla İlişkiler Danışmanlığı oluşturmasıdır.

Söyleyeceklerimi sevgili Halis Akçay’ın yazısına ufak da olsa bir katkıda bulunarak bitirmek istiyorum. Meslektaşımız yazısında Almanya’da mesleğimize verilen değerden söz ediyor. Ben de hasbelkader Almanya’da on dört ay araştırmacı ve konferansçı olarak bulundum. Ayrıca gerek doktora yapan oğlumu ziyaretlerimde gerekse Wisconsin’ de katıldığım Expo 2000 Hayvancılık Fuarında ve ” Dairy Herd Management ” konulu kursta Amerika’daki Veteriner Hekimliğini az da olsa tanıma olanağını elde ettim. Gerçekten her iki Ülkede de mesleğimiz saygınlık, tercih ve maddi kazanç açılarından en ön sırada yer alıyor. Ama ne yazık ki her iki Ülkede de ilaç satan, meslek deontolojisine aykırı faaliyette bulunan, asgari ücretin çok altında ücret alan, sığırın kulağına küpe takan, mesaisinin çoğunu bilgisayar başında hayvan kaydedip silmekle geçiren bir tek Veteriner Hekim bile görmedim. Kimi meslekler üyelerine saygınlık kazandırırken, kimi mesleklere de mensupları itibar sağlar. Saptamalarımı bir anımla pekiştirmek istiyorum. Almanya’da 1974 yılında çalışırken ikamet ettiğim Münih yakınlarındaki Freising şehrinde bir Pazar günü biri Brezilyalı öteki Şilili iki arkadaşımla şehrin en prestijli kahvesi Stadtkafe’ de kahve içip pasta yerken yer sıkışıklığı nedeniyle masamıza iki yaşlı Alman çift izin isteyerek oturdu. Bir süre sonra yaşlı bey Ülkelerimizi ve mesleklerimizi sordu. İki yabancı arkadaşa mesleklerini söylediklerinde hiç bir tepki göstermedi. Sıra bana gelip Veteriner Hekim olduğumu söylediğimde heyecanla ayağa kalkarak elimi sıktı ve karısına ” karıcığım, bak bir Veteriner Hekimle aynı masada oturuyoruz. Bizim için ne büyük bir onur” diye seslendi ve bir Almandan hiç beklenmeyecek bir davranışla masadan kalkarken de hesabımızı ödedi.

Yazımın sonunda, meslekte 42 yılını doldurmuş bir Veteriner Hekim olarak eğer kabul ederlerse değerli meslektaşlarıma bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Lütfen mesleğimiz ile ilgili her konuda görüşlerimizi hiç çekinmeden, üslubumuzu bozmadan, biri birimize hakaret etmeden bu platformlarda açıklayalım. Ama bunu yaparken biri birimizi olumlulamak kadar aykırılamaktan da çekinmeyelim.Ve Yüce Mevlana’nın şu özlü sözünü hiç bir zaman aklımızdan çıkarmayalım.” Herkes aynı görüşteyse hiç kimse yeterince düşünmüyor demektir”.