Uzun süredir mesleğimizin gündemi hiç bu kadar yoğun olmamıştı. Bir yandan mesleğimize karşı yapılan sözlü saldırı, bir yandan da çıkarılan yasa ve yönetmeliklerle temel haklarımızın gasp edilmek istenmesi son haftalarda mesleğimizin gündemini haklı olarak işgal etmektedir. Bu yazıda gündemimizi işgal eden konulara ana başlıklar halinde değinmek istiyorum.
1. Mesleğimize yapılan ve medyada da geniş yankı bulan sözlü saldırı bir Cumhurbaşkanı adayının, “Veterinerden TUBİTAK Başkanı olmaz” söylemidir. Bu söylem haklı olarak meslektaşlarımız arasında büyük bir infiale neden olmuştur. Bir kere söylense ve sonra yanlış olduğu anlaşılınca geri dönülse yine iyi idi ama henüz adaylığın açıklandığı ilk gün eski Meclis Binası önünde sarf edilen bu söz daha tepkilerin sona ermesi bile beklenmeden bu kez de BBC Türkçe yayınına verilen bir röportajda yinelendi. Bu söylemi haklı göstermek mümkün değildir. Kökü tarihin derinliklerine kadar uzanan, geçmişi şan ve şereflerle dolu kutsal mesleğimiz böyle bir muameleye asla layık değildir. Bu söz ancak veteriner hekimlerinin sadece hayvan sağlığı ile uğraştığını zannedenlerin sarf edeceği bir sözdür. Oysa veteriner hekimliği hepimizin de iyi bildiği gibi başka hiçbir meslekte görülmeyecek kadar geniş bir çalışma alanına sahiptir. Bu zihniyet bilerek ya da bilmeyerek TUBİTAK ‘ın bir bilim yuvası olduğunu, Türkiye’deki veteriner fakültelerinde de çok sayıda veteriner hekim bilim insanı bulunduğunu unutmuş görünmektedir. Bir bakıma bu söylem mesleğimizle ilgili kimi gerçekleri hatırlamamıza da neden olmuştur. Burada hemen, “ Böylesine köklü, geniş ölçekli ve tarihinde çok büyük başarılara imza atmış olan meslek nasıl oluyor da kendini topluma yeterince tanıtamıyor? “ sorusu akla gelmektedir. Bunda, günümüzde sayıları yirmiyi bulan mesleki örgütlerimiz kadar birey olarak bizlerin de suçu vardır. Mesleki örgütlerimizin sesi çıkmıyorsa bizler kendi çevremizde mesleğimizin tanıtımı konusunda çalışmalar yapabiliriz.
2. Geçenlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, “Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun ile Bazı Kanunlarda ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun Hükmündeki Kararname’de Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” yasalaşmıştır. Bu kanunun 45. Maddesinde, 5996 Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununda yapılan bazı değişiklikler yer almıştır. Bu değişikliğe göre, Ekli 2 numaralı, “Üretim, İşleme ve Dağıtım Aşamalarında Resmi Kontrollerden Görevli Meslek Mensupları “ başlıklı tabloya yeni ilaveler yapılmıştır. Buna göre, geçmişte kontrolde sadece veteriner hekimlerinin görevli ve yetkili olduğu hayvansal gıdalarla ilgili kesimhane, kombina, parçalama tesisi, hayvansal yan ürün kullanarak pet yemi üreten tesisler, et depolama ve dağıtım tesisleri, hayvansal kökenli gıda üreten tesisler, su ürünleri depolama ve dağıtım tesisleri, veteriner biyolojik ürün üreten laboratuvarlar gibi işletmelerde veteriner hekimlerine ilave olarak ziraat mühendisleri, zooteknistler, gıda mühendisleri, su ürünleri mühendisleri, kimya mühendisleri hatta orman mühendislerine de kontrol yetkisi verilmiştir. Bu durum Dünyanın her yerinde veteriner hekimlerinin asli görevi olan işlevlerin, bazıları köksüz ve daha dün biri birinden türemiş kimi mesleklere de devredilmesi, başka bir ifade ile yetki gaspı anlamı taşımaktadır.
3. 8 Mayıs 2018 tarihinde T.B.M.M’nde çıkarılan bir yasa ile 13 adet devlet üniversitesi bölündü ve 4’ü vakıf olmak üzere 20 yeni üniversite kuruldu. Olayın bizleri ilgilendiren yanı Türkiye’nin en eski ve köklü üniversitesi olan İstanbul Üniversitesi bünyesinde 1972 yılından beri yani 46 yıldır başarılı hizmetler veren Veteriner Fakültesinin, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa adıyla yeni kurulan üniversiteye bağlanmasıdır. Bu durum hiç kuşkusuz veteriner fakültemiz için hiç de iyi olmamıştır. Bilimsel ve eğitsel başarılarını Dünyaya kanıtlamış olan bir üniversiteden yeni kurulan bir üniversiteye bağlanmak hiç kuşkusuz fakültemizin gelişimini önleyeceği gibi fiziki olanaklar bakımından da gerilemesine yol açacaktır. İşin kötü tarafı, İstanbul üniversitesinden ayrılan öteki fakültelerde özellikle de Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde alınan bu karara öğretim üyeleri, öğrenciler, hastalar topluca tepki verirken bizim fakültemizden sosyal medyadaki bir iki paylaşımdan başka hiçbir sesin çıkmamasıdır.
4. Yine son günlerde Hayvan Satış Yerlerinin Ruhsatlandırılma ve Denetlenme Usul ve Esasları Hakkındaki Yönetmelikte mesleğimizin aleyhine bir değişiklik yapılmıştır. Bu değişikliğe göre hayvan satış yerlerinde çalıştırılacak sorumlu yöneticinin atanması esnasında Veteriner Hekimleri Odasından alınacak muvafakat yani onay belgesi kaldırılmaktadır. Bu durum ileride hayvan satışı yapılan yerlerde veteriner hekimleri dışındaki meslek mensuplarının da sorumlu yönetici olabilmelerine kapı aralamaktadır. Bu durumun yasal yollara başvurularak mutlaka önlenmesi gerekir.
5. 22.12.2017 tarihli Yüksek Öğretim Kurulu Toplantısında 2547 Sayılı Üniversiteler Kanununun 2880 sayılı kanunla değişik 43/b maddesi uyarınca ve Üniversiteler Arası Kurulun görüşü de alınarak veteriner fakültelerin verecekleri diplomalarda sadece veteriner hekimi unvanının yer alması kararlaştırılmıştır. Oysa daha önce veteriner fakültelerinin verdiği diplomalarda veteriner hekimleri, öğretim süresinin 5 yıl olması nedeniyle yüksek lisans yapmış sayılıyor ve doktoraya başlarken ayrıca yüksek lisans yapmaları gerekmiyordu. Bu yeni durum artık veteriner hekimlerinin yüksek lisans yapmadan doktora yapamayacakları sonucunu doğurmaktadır.
6. Geçtiğimiz günlerde Veteriner Hekimliğinde Uzmanlık Yönetmeliği yayınlandı ve veteriner hekimleri yıllardır bekledikleri uzmanlık hakkına kavuştular. Veteriner hekimliğinde uzmanlık 12 Eylül askeri darbesinden sonra kaldırılmış ve uzun süre sonra bakanlıkça hazırlanan bir uzmanlık yönetmeliği de yasal engele takılarak uygulanamamıştı. Yeni uzmanlık yönetmeliği her ne kadar belli bir ihtiyacı karşılamaya yetse de, meslektaşlar arasında tartışılan kimi eksiklerinin bulunduğu da bir gerçektir. Bu eksikliklerin başında uzmanlık eğitimi alan kişilerin uzmanlığın gerektirdiği işler dışında başka bir işte çalışamayacak olmasıdır. Buradan, kamu sektörü ve üniversiteler dışında serbest ya da özel çalışan veteriner hekimlerinin kliniklerini kapatmadan ya da özel sektördeki işlerinden ayrılamadan uzmanlık yapamayacağı sonucu çıkmaktadır. Çünkü yönetmelik her hangi bir işte çalıştığı saptanan uzmanlık öğrencilerinin ilişkilerinin kesileceği hükmünü getirmektedir. Tartışılan diğer bir konu da, uzmanlığın doktora yerine geçirilmesidir. Üniversiteler Kanununda yapılan bir değişiklikle uzman olanlar Doktor Öğretim Üyesi ve Doçentlik kadrolarına atanabileceklerdir. Bu suretle akademik hayatın çok önemli bir aşaması olan doktora kaldırılmakta ve sadece kamuda ve üniversitelerde çalışırken uzman olanların öğretim üyesi kadrolarına atanması sağlanırken serbest ya da özel sektörde çalışanlar bu haktan mahrum edilmektedir. Bir de, geçici bir madde ile 26.11.2016 tarihinden önce belirlenen uzmanlık alanlarından birinde doktora yapanlara istedikleri takdirde uzmanlık belgesi verilirken, anılan tarihten sonra doktora yapanlara bu hak tanınmamaktadır.
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere mesleğimiz her yandan büyük bir kuşatma ve saldırı altındadır. Öğrencilik dahil 53 yıllık meslek yaşamımda böyle bir durumu ne duydum, ne de yaşadım. Öte yandan köy tavukçuluğunun bitirilmesi, koyunculuğun bitme noktasına gelmesi, ithalat nedeniyle küçük ve orta ölçekli sığırcılık işletme sayılarının hızla azalması, sığırların daha çok büyük ölçekli işletmelerde toplanması Türkiye’deki veteriner hekimi istihdamını bir hayli zora sokmaktadır. Bir de her yıl artan mezun sayısı zaten küçük olan pastanın dilimlerini iyice inceltmekte ve işler büsbütün çıkmaza girmektedir. Denilebilir ki, Türk veteriner hekimliği günümüzde büyük bir beka ya da var oluş sorunu ile karşı karşıya bulunmaktadır. Tek yol, meslek olarak birlik ve beraberliğimizi bozmadan yasal yoldan tepkilerimizi ortaya koymaktır.
Not: Bu yazıdaki mesleki gelişmeleri internet ortamında paylaşarak bizleri bilgilendiren değerli meslektaşım Hakan Boyar’a teşekkür ederim.