Prof.Dr.Hazım Gökçen, Veteriner Fakültesi E. Öğretim Üyesi

İnsanların ateşi bulduktan sonra gerçekleştirdikleri en önemli devrim hayvanların evcilleştirilmesi olmuştur. Daha sonra tekerleği icat etmeleri ve evcilleştirdikleri at, sığır gibi hayvanları arabalara koşmaları insanların dolaşım olanaklarını arttırarak Dünyada medeniyetlerin ve ticaretin gelişmesine büyük bir katkı sağlamıştır. Hayvancılığın ilkel, ekstansif, entansif, modern aşamalarını betimleyen Hayvancılık 4.0 kavramına son dönemde ileri hayvancılık aşaması da eklenerek günümüzde Hayvancılık 5.0 kavramı ön plana çıkmıştır. Bugün her ne kadar ileri hayvancılığın koşulları tam olarak sağlanmamışsa da yapay zeka teknolojilerinin kullanılmasına paralel olarak bu hayvancılık evresi de gelişecektir. Hayvanların evcilleştirilmesi ve ıslahı beraberinde verim artışını da getirmiş ama ne yazık ki verimi artan hayvanların hastalıklara karşı dirençleri azalmış, bunun sonucunda da hayvan hastalıklarının sayısı artmıştır. Özellikle son yüz yıl içerisinde çevrenin olağanüstü boyutlarda kirlenmesi de hayvan hastalıklarının artması hatta bu hastalıkların insanlara da geçmesi sonucunu doğurmuştur. Böylece bugün sayıları 200 ü aşan zoonoz hastalıklar ortaya çıkmıştır. İnsanlarda hayvanlardan geçen hastalıkların daha sık görülmeye başlaması koruyucu hekimlik ve veteriner halk sağlığı kavramlarını da beraberinde getirmiştir. Bu arada insanlarda ve hayvanlardaki enfeksiyon hastalıklarına karşı kullanılan antibiyotiklerin çeşitlerinin arması ve bilinçsizce kullanımı çağımızın en büyük halk sağlığı sorunu olan antibiyotik direnci olgusunun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Çevre, zoonozlar ve antibiyotik direnci sorunlarının ortaya çıkardığı zararlı gıdalar da dolaylı olarak halk sağlığını olumsuz olarak etkilemiştir. Günümüzde zoonoz hastalıkların önemli bir bölümü gıdalarla insanlara bulaşmaktadır. Çevrenin kirlenmesi, hayvan hastalıklarının arması, gıdaların bozulması, insanların hastalanması sonuç olarak toplum sağlığını bozmuştur. Biri biriyle sıkı sıkıya ilişkili bu kavramlar günümüz dünyasında Tek Tıp olgusunu gündeme getirmiş ve konu ile ilgili tüm paydaşların ortak çalışmasını zorunlu kılmıştır. Sonuç olarak “ Sağlıklı Çevre, Sağlıklı Hayvan, Sağlıklı Gıda, Sağlıklı İnsan, Sağlıklı Toplum” sloganı ortaya çıkmıştır. Kısaca belirtmek gerekirse sağlıksız çevre sağlıksız hayvanı, sağlıksız hayvan sağlıksız gıdayı, sağlıksız gıda sağlıksız insanı, sağlıksız insan da sağlıksız toplumu oluşturmaktadır. Bu genel açıklamalardan sonra Tek Tıp kavramını oluşturan olguları teker teker inceleyelim. Çevre ya da eko sistem sağlığı günümüzde Dünyanın en önemli sorunu haline gelmiştir. Gittikçe artan küresel ısınma ve iklim değişiklikleri tüm canlıların birlikte uyum içinde yaşadıkları eko sistemi bozmaktadır. Türkiye’nin ilk halk sağlıkçılarından veteriner hekim Doç.Dr.Osman Nuri Koçtürk daha altmışlı yıllarda çevre sorununun gelecekte Dünyayı tehdit eden en büyük sorunlardan biri haline geleceğini bildirmiştir. Nitekim günümüzde yaşanan çevre sorunları nedeniyle hayvancılık büyük zarar görmektedir. Küresel ısınmaya bağlı sıcaklık artışları hayvanlarda ısı stresini doğurmakta bunun sonucu olarak da özellikle sığırlarda et, süt ve döl verimi önemli ölçüde düşmektedir. İklim değişikliğine bağlı olarak ortaya çıkan zamansız ve şiddetli kuraklık, yağmur, kar, dolu, sel gibi felaketler yem bitkileri tarımını olumsuz yönde etkileyerek üretimin azalmasına neden olmaktadır. Özellikle bu yıl içerisinde ağır biçimde seyreden kuraklık yem bitkileri üretimini olumsuz yönde etkileyerek yem maddelerinin fiyatının artmasına dolayısıyla da hayvanların yetersiz beslenmesine ve verimlerinin önemli ölçüde azalmasına neden olmuştur. Öte yandan fabrika atıklarının, evsel atıkların, kanalizasyon atıklarının derelere ve denizlere boşaltılması sonucu büyük çevre sorunları ortaya çıkmaktadır. Derelere atılan fabrika atıklarının kirlettiği suları içen ya da bu sularla yetiştirilen bitkileri yiyen hayvanlar hastalanmaktadır. Deniz kirliliğinin yarattığı en büyük çevre sorunu son günlerde Marmara Denizinde yaşanmaktadır. Deniz salyası ya da müsilaj olarak adlandırılan fitoplankton üremeleri Marmara Denizindeki canlı yaşamını ne yazık ki yok etmek üzeredir. Ayrıca bir sera gazı olan metan üretiminde sığırların paylarının yüksek olduğu gerçeğinin ortaya çıkması kimi hayvancılığı gelişmiş ülkelerde çiftliklerdeki sığır sayılarının sınırlandırılması gereğini doğurmuştur. Hatta şimdiden bu duruma engel olmak amacıyla bitki bazlı et ve süt üretimi konusunda bilimsel araştırmalar yapılmaktadır. Gittikçe kirlenen çevre (ekosistem) insanlarda ve hayvanlarda yeni hastalıkların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Dünyanın her hangi bir yerindeki hayvanlarda hastalık yapan bir mikrop kısa sürede çok uzaklardaki bölgelere de sıçrayarak hayvanlarda ve insanlarda salgınlara neden olabilmektedir.
Son yıllarda sıkça görülen Kuş Gribi, Domuz Gribi ve Kırım-Kongo
Kanamalı Ateşi gibi hastalıkları bu bağlamda sayabiliriz. Dünya sağlık
Örgütünün son verilerine göre, insanlarda enfeksiyonlara neden olan
mikropların %61 i zoonotik yani hayvanlardan insanlara bulaşan
mikroplardır. Bu mikropların %75 i son 30 yıl içinde ortaya çıkmıştır.
Bu hastalıkların %33 ise hayvanlardan insanlara bulaştıktan sonra
insanlardan insanlara geçebilmektedir. Öte yandan, Sağlık Bakanlığının
ihbarı macburi olarak belirlediği 50 hastalıktan 26 si yani yaklaşık
%50 si hayvanlardan insanlara bulaşan zoonotik hastalıklardır.Dünyada biyoterörizm amacıyla kullanılan mikropların %80 i hayvansal kökenlidir.
Tüm bu verilerden de anlaşılacağı üzere günümüzde Global
sağlığı etkileyen en önemli unsur hayvanlardan insanlara bulaşan
zoonotik hastalıklardır ve bu konu sadece insan hekimliğini değil
veteriner hekimliğini de yakından ilgilendirmektedir. Ayrıca bu
hastalıklar büyük ekonomik zararlara ve iş gücü kayıplarına neden
olarak ülke ekonomilerini de olumsuz yönde etkilemektedir.

Kirlenen çevre doğal olarak gıda güvenliğini de olumsuz yönde etkilemektedir. Çevre kirliğine bağlı olarak artan mikrobik hayvan hastalıkları üretilen hayvansal gıdaların çiftlikten çatala uzanan süreçte gıda güvenliğini de ciddi bir biçimde
tehlikeye sokmaktadır. İnsanlarda görülen gıdaya bağlı zehirlenmelerin %90 ı hayvansal kökenlidir.  Hayvanlardan insanlara geçen zoonotik hastalıkların çoğunluğu gıdalarla bulaşmaktadır. Günümüzde gıda yoluyla insanlara bulaşan hastalıkların başında malta humması(brusella) ve verem(tüberküloz) gelmektedir. İşte yazımızın başlığı olan Tek Tıp olgusunun en önemli uğraş alanını zoonotik hastalıklarla savaş oluşturmaktadır.Aslında Tek Tıp olgusu tarihsel olarak çok eski olmasına rağmen yeni çıkmış bir kavramdır. Bundan yaklaşık 150 yıl önce, Berlin Tıp Fakültesi Patoloji Bölümü Öğretim Üyelerinden Prof.Dr.Rudolf Wirchow, “ Ben sadece şunu bilirim ve söylerim ki İnsan Tıbbı ile Hayvan Tıbbı arasında hiçbir ayrım yoktur, olmamıştır da zaten. Bir alanda elde edilen deneyim doğal olarak başka bir alanın gelişmesini de etkileyecektir” demiştir. Bu düşünceden esinlenen William Osler bu mesleki birlikteliğe Tek Tıp adını veren ilk insan olmuştur. Tek Tıp Olgusunun klasik konuları arasında zoonotik hastalıklarla savaş, çevre ve gıda güvenliği, veteriner halk sağlığı yanında son yıllarda güncellik kazanan biyomedikal araştırmalar, biyoterörizm, laboratuar hayvanları hekimliği, yaban yaşamının korunması gibi konular da sayılabilir.
Tıp tarihçileri, günümüzde hekimliğin artık bütünleşik
bir kavram haline geldiğini ve insanları hasta etmemek,
hastalıkları vaktinde teşhis edip başkalarına bulaşmasını önlemek,
hastalıkları tedavi etmek gibi üç önemli işlevinin bulunduğunu ileri
sürmektedirler. İlk iki işlev hiç kuşkusuz insan hekimliği ile
veteriner hekimliğin ortak amaçları arasında yer almaktadır. Bu
bağlamda Tek Tıp olgusu veteriner halk sağlığı ile insan
halk sağlığının tek bir halk sağlığı çatısı altında toplanarak Global
Halk Sağlığı politikası oluşturmalarının yeni adıdır. Tek Tıp olgusu başta da değinildiği gibi insan, hayvan ve ekosistem arasında ortaya çıkan ya da çıkması muhtemel olan sorunların çözümüne yönelik adımları içerir. Bu sorunun çözümünde tıp doktorları, veteriner hekimleri ile çevre, gıda ve ilaç bilimcileri ortaklaşa çaba göstermelidir.