Tohumlama hataları ineklerin döl veriminde çok büyük bir öneme sahiptir. Bilindiği gibi Türkiye’de sığır suni tohumlaması kimi kamu kuruluşları ve meslek örgütleri tarafından açılan uygulamalı suni tohumlama kurslarına katılıp sertifika almış kamu veteriner hekimleri, serbest veteriner hekimler ve veteriner sağlık teknisyenleri tarafından uygulanmaktadır. Geçmişte bu konuda görev yapmış bir kişi olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki düzenlenen suni tohumlama kursları gereksinimi karşılayacak düzeyde değildir. Bu da hiç kuşkusuz suni tohumlamanın başarısını ve elde edilecek döl verimini olumsuz yönde etkilemektedir. Elimizde üreme sağlığı yerinde bir inek, genetik özellikleri ve dölleme yeteneği üstün bir boğa sperması bulunduğunu ve ineğin kızgınlığının doğru tespit edilip en uygun zamanda tohumlandığını varsayalım. Bu koşullarda bile eğer tohumlamacı hata yapacak olursa o inekten yeterli bir döl verimi beklemek kesinlikle mümkün değildir. Nitekim, sahadaki gözlemlerimize dayanarak tohumlama hatalarının ineklerdeki infertilite olgularının oluşumunda % 20 gibi önemli bir paya sahip olduğunu söyleyebiliriz. Kimi deneyimsiz veteriner hekimler ve teknisyenler ineğin tohumlama öncesi kızgınlık ve gebelik muayenelerini gereğince yapmayarak, uygun tohumlama zamanını doğru olarak saptamayarak, donmuş spermayı uygun muhafaza etmeyerek, payetin çözdürülmesi ve tohumlamaya hazırlanması için gerekli olan kurallara uymayarak ve tohumlama sırasında spermayı üreme kanalının uygun bölgesine veremeyerek gebeliğin oluşmasına engel olmaktadırlar. Gelecek bölümlerde veteriner hekimlerin bu hatalara düşmemeleri için uymaları gereken kurallar üzerinde ayrıntılı biçimde durulacaktır.

Kızgınlık Tespiti

Kızgınlık tespiti ile infertilite arasında çok sıkı bir ilişki vardır. Özellikle tohumlandığı yada çiftleştirildiği halde gebe kalamayan üreme sağlığı yerinde ineklerde sorunun kaynağını en başta kızgınlığın gereğince saptanamayışında aramak gerekir. Sırf bu nedenle iki ay gebe kalamayan bir ineğin işletmeye 180 dolarlık zarar verdiğini daha önce belirtmiştik. Bu zarar hem ineğin iki ay boşu boşuna beslenmesinden hem de iki ay daha geç süt ve yavru verimine başlamasından kaynaklanmaktadır
İnfertilite açısından bu denli önemi bulunan kızgınlık tespitinin hem yetiştiricileri hem de tohumlamacıları ilgilendiren yönleri vardır. Bu bölümde yetiştiriciyi ilgilendiren hususlar, önce gereksinim duyan tohumlamacılar bilgilensin, sonra da isterlerse yetiştiricilere öğretsinler diye kısaca verilmiştir. Tohumlamacıların kızgınlık tespitinde uygulayacağı yöntemlere ise aşağıda da görüleceği üzere ayrıntılı biçimde değinilecektir.

Kızgınlık (östrus), ineğin olası bir gebeliğe karşı kendini hazırlaması sürecidir. Geniş anlamıyla ise kızgınlık, ineğin kimi fizyolojik ve psikolojik belirtiler göstererek erkeği kabul etmesi durumu olarak tanımlanır. İnekler poliöstrik oldukları için yıl boyu belli aralıklarla kızgınlık gösterirler. Kızgınlık siklusu (östrus siklusu ) ise bir kızgınlığın başlangıcından onu izleyen kızgınlığın başlangıcına değin geçen süredir. Kızgınlık ve kızgınlık siklusu tümüyle hormonların karşılıklı olumlu yada olumsuz etkileşimleri (pozitif ve negatif feed-back ) sonucu şekillenmektedir.

Bilindiği gibi kızgınlık siklusu proöstrus, östrus, metöstrus, diöstrus evrelerinden oluşur. Corpus luteum’un ve progesteron’un egemen olduğu ve ineğin cinsel etkinlik göstermediği metöstrus ve diöstrus evrelerine luteal evre; Graff follikülü’nün ve östrogen’in egemen olduğu ve ineğin cinsel etkinlik gösterdiği proöstrus ve östrus evrelerine de folliküler evre adı verilir.

Proöstrus, kızgınlığa başlangıç yada geçiş evresidir. Corpus luteum’un siklusun 16.-17. günlerinde luteolize olması ile başlar ve ineklerde 2-3 gün sürer. Bu evrede, luteolize olduğundan aktif bir corpus luteum bulunmaz. Kanda progesteron düzeyi 1.0 ng/ml nin altına düşmüştür. Proöstrus’ta FSH’nın etkisi ile follikül gelişmesi hızlanır ve progesteron’un baskısından kurtulan östrogen’in kandaki düzeyinin yükselmesi sonucu vulva ödemi ve hiperemisi gibi öncü kızgınlık belirtileri ortaya çıkmaya başlar.

Östrus, kızgınlık siklusu’nun çiftleşme yada tohumlama için en uygun evresidir. Bu evrenin en önemli özelliği ovarium’larda olgun, fluktuan ve
patlamaya hazır bir Graff follikülü’nün bulunmasıdır. Corpus luteum proöstrus başında luteolize olduğundan bulunmaz. Bu nedenle de kanda progesteron düzeyi 1.0 ng/ml nin altına inmiştir. Kandaki FSH düzeyi azalmış buna karşın LH ve östrogen düzeyi artmıştır. İneklerde östrus evresi 12-18 saat sürer. Metöstrus ineklerde ovulasyonun oluştuğu ve siklik corpus luteum’un (corpus luteum periodicum) şekillendiği evredir. Bu evrede kandaki progesteron düzeyi giderek yükselmeye başlar. Ayrıca, ovarium’da önceki sikluslara ait gerilemiş corpus luteum (corpus luteum albicans) bulunur.

Diöstrus, östrus siklusunun en uzun süren evresidir. Bu evrede corpus luteum ve progesteron egemen olduğu için inek cinsel etkinlik göstermez. Corpus luteum diöstrus sonunda luteolize olur.

Kızgınlık ; ergenlik öncesi dönem, gebelik, involusyon, luteal evre ve menapoz gibi fizyolojik olgularda hiç görülmez; kısırlık (sterilite) , dölverimi düşüklüğü (infertilite) gibi olgularda ise aksar. Bu olgular dışında inek tohumlanmaz yada tohumlanır da gebe kalmazsa ortalama 21 günde bir kızgınlık gösterir.

Kimi cinsel, hormonal ve mevsimsel uyarımlar sonucu beynin hipotalamus’unda oluşan Gn-RH ( gonadotropik releasing hormon ) kan yoluyla hipofizin ön lobuna ( adenohipofiz ) gelerek FSH ve LH’ nın salgılanmasını doğurur. Özellikle FSH düzeyinin artması sonucu gelişen Graff follikülü’nden salgılanan östrogen hormonunun kandaki miktarındaki yükselme bir yandan hipofiz ön lobunu olumlu etkileyerek LH’nın artmasına, öte yandan da hipotalamus’u olumsuz etkileyerek Gn – RH ‘nın azalmasına yol açar ( pozitif ve negatif feed-back). Azalan Gn-RH follikül gelişmesini durdurur, artan LH ise Graff follikülü’nü patlatarak ovulasyonu oluşturur. Ovulasyon çukurluğunda LH ve LTH ( prolactin )’nın etkisiyle şekillenen corpus luteum’dan salgılanan progesteron bu kez östrogen’in tersine hipofizin ön lobunu olumsuz etkileyerek FSH’nın dolayısıyla da östrogen’in azalmasına neden olarak yeni folliküllerin gelişmesini engeller. Östrogen’in etkisiyle oluşan östrus esnasında inek doğal yada yapay yolla tohumlanmaz veya tohumlanır da gebe kalmazsa corpus luteum’un gelişmesi ve progesteron üretimine başlaması ile yeni bir östrus siklusu oluşarak önceki olaylar tekrarlanır.

İnekte kızgınlık belirtileri ; gözlem , rektal muayene, laboratuvar analizi ve endokrinolojik yolla saptananlar olmak üzere dört bölümde incelen İneğin kızgınlık döneminde gösterdiği davranışlar çok ve çeşitlidir. Kapalı ahırlarda bağlanarak barındırılan ineklerde kızgınlık esnasında gerginlik, huzursuzluk gibi psikolojik davranışlar sıkça gözlemlenir. Kızgın inekler sürekli böğürürler ve gece öteki inekler yatarken ayakta dururlar. Komşusu ineği yada duvarı yalamak ineklerde kızgınlığın önemli belirtileri arasındadır. Ayrıca kızgın inekler komşusu ineğe yada bakıcısına sıçrama girişiminde de bulunabilirler. Kızgın ineklerin yemini ve sütünü azalttıkları da görülmüştür. Hiç kuşkusuz anılan bu belirtiler sadece kızgınlık sırasında değil kimi hastalıkların birer semptomu olarak da ortaya çıkabilirler.

Kızgınlığın psikolojik belirtileri merada serbestçe yayılan ineklerde çok daha somut biçimde ortaya çıkar. Meradaki kızgın inekler anal bölgelerindeki bezlerce salgılanan feromen’lerin çekiciliği ile birbirinin üzerine atlarlar. Birbirinin üzerine atlayan ineklerin tümü az yada çok derecede kızgın sayılırlar. Ancak atlama sırasında altta kalan, kaçmayan, kuyruğunu kaldırıp belini çukurlaştıran daha doğrusu işeme vaziyeti alarak atlamaya izin veren inek tam kızgın, onun üstüne atlayan inekler ise kızgınlığa aday olarak değerlendirilmelidir. Sonra bu adaylar üzerlerine atlayan öteki ineklerin atlamasına izin verirlerse yani kaçmazlarsa onlar da tam kızgın sayılır.

İneklerde kızgınlığın üreme kanalında oluşturduğu değişimlerin kimileri dıştan gözle görülebilir, kimileri de görülmez, ancak rektal yolla saptanabilir. Kızgın inekte gözle görülebilen üreme organı değişimleri arasında vulva dudaklarının ödemli ve kıvrımlarının kaybolmuş olmasını ,elle aralandığında vestibulum vagina mukozasının hiperemik ve nemli olmasını, vulva’dan çara adı da verilen pişmemiş yumurta akı kıvamında, berrak, ipliksi görünümdeki vaginal mucusun gelmesini sayabiliriz. Çara bazen kuyruğa ve metatarsus’lara bulaşmış olarak da gözlenir. Ayrıca kızgınlık sırasında ineğin sağrısının belirgin bir biçimde çöktüğü görülür.

Kızgın inekte spekülum ve ışık kullanarak yapılan vagina muayenesinde orificium uteri eksterna’nın ince bir kateter geçecek kadar açık , portio vaginalis servicis’in hiperemik, nemli ve ödemli olduğu görülür.

Kızgınlığın ineklerin üreme kanalında oluşturduğu belirtilerin önemli bir bölümü sadece rektal yolla ve deneyimli bir veteriner hekim tarafından saptanabilir. Tekniğine uygun bir biçimde rektuma girildiğinde ilk muayene edilecek organ uterus, özellikle de cornu uteri’ler olmalıdır. Kızgın bir inekte corpus uteri kalınlaşmış ve tonusu artmıştır. Kalınlaşmanın nedeni olası bir gebelikte yuvalanacak embrio’ya ortam hazırlamak amacıyla uterus katmanlarının kabarması ve damarlaşmanın artmasıdır. Daha sonra sağ ve sol ovarium palpe edilir. Kızgın ineğin ovarium’larında olgun, fluktuan, patlamaya hazır, çapı 2.5 cm’ ye ulaşan Graff follikülü’nün palpe edilmesi kızgınlığın en önemli belirtisidir. Kızgın ineğin ovarium’larında olgun corpus luteum kesinlikle bulunmaz. Ancak çok deneyimli bir veteriner hekim küçülen corpus luteum’u palpe edilebilir.

Kızgınlıkta laboratuvar analizleri ile saptanabilecek bulgular çokluk kan serumundaki hormon miktarları ile ilgilidir. Kızgınlıkta kanda progesteron hormon düzeyi 1.0 ng/ml dolayındadır. Ovulasyondan önce ise östrogen düzeyi en üst noktaya ulaşır.

Yapılan araştırmalar ineklerde kızgınlığın %70 oranında gece yarısından sonra hatta sabaha karşı oluştuğunu göstermiştir. Kızgınlığın öteki fizyolojik organ faaliyetlerinin en aza indiği bir dönemde oluşması gayet doğaldır. Kızgınlığın oluştuğu zaman diliminin bilinmesi en uygun tohumlama zamanının saptanması açısından da son derece önemlidir.

İneklerde kızgınlığın tespiti çok çeşitli yöntemlerle yapılabilmektedir. Bu yöntemler kısaca şöyle sıralanabilir.

– Gözlem Yöntemi: Bu yöntem yukarıda belirtilen hormon faaliyetleri sonucu oluşan sinirlilik, aşırı hareketlilik gibi psikolojik davranışların ahırda ve merada gözle saptanması esasına dayanır.

– Vücut Isısının Saptanması: Kızgınlık sırasında ineklerin vücut ısısı yükselir. Bu nedenle, periyodik olarak yapılan vücut ısısı ölçümleri ile kızgınlık saptanabilir.

– Kayıt Tutma: Ahırdaki ineklerin düzenli olarak tutulan kayıtları eski kızgınlıktan 21 gün sonra yeni bir kızgınlığın oluşacağı konusunda yetiştiriciyi uyarabilir.

– Vagina pH’sının Ölçümü: Kızgınlık sırasında normalde 7.0 olan vagina pH’ sı yaklaşık bir birim kadar düşmektedir.

– Ultrasonografik Yöntem: Artık veteriner hekimlikte de sıkça kullanılan bu yöntemle Graff follikülü’nün varlığı ve büyüklüğü saptanabilmektedir.

– Vagina Direncinin Ölçülmesi: Dişiye özgü direnç ölçerlerle yapılan bu muayenede östrus sırasında uterus hücrelerindeki sıvı artışı sonucu önemli ölçüde düşen vagina direnci saptanabilmektedir.

– Sütte Progesteron Tayini: Radioimmünoassay ve enzimimmünoassay teknikleri ile tohumlama gününde yapılan ölçümlerde sütte progesteron düzeyinin 1.0 ng/ml’nin altında saptanması ineğin kızgın olduğunu gösterir.

– Arama Boğası Kullanılması: Sürüye katılan penisinin yönü değiştirilmiş ya da vazektomi yapılmış arama boğaları kızgın inekleri bulup üzerine atlar ancak onlarla çiftleşemezler. Bu esnada arama boğalarının üzerinde bulunan ve değişik adlarla anılan keseler sürtünmeden dolayı patlayarak içindeki boyalar ineğin sağrısına bulaşır ve böylece kontrol sırasında sırtında boya bulunan inekler kızgın olarak tanımlanır.

Sonuç olarak denilebilir ki, kızgınlığın zamanında saptanamaması yüzünden inekte döl verimi düşmekte ve işletme büyük ekonomik kayıplara uğramaktadır. Bu nedenle hayvanlara bakan kişiye ve tohumlamayı yapan veteriner hekime büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir.

Öncelikle hayvana bakan kişi sabah erkenden ahıra yem vermek için girdiğinde tüm inekleri ama özellikle tuttuğu kayıt sonucu kızgınlığa gelmesi olası olanları iyice gözlemelidir. Bakıcı en başta kızgınlığa gelmesi olası ineklerin vulva’sını gözden geçirmeli ,ödemli olup olmadığına ve kıvrımlarının bulunup bulunmadığına bakmalıdır. Kızgın ineklerde vulva ödemlidir ve kıvrımları kaybolmuştur. Daha sonra vulva dudaklarını aralayıp mukozanın hiperemik ve nemli olduğunu görmesi gerekir. Ayrıca vulva dudalarını araladığında çara geliyorsa inek kızgındır demektir. Veteriner hekim ise tohumlamayı yapmadan önce mutlaka rektal muyenede uterus’un sertliğini ve tonusunu hissetmeli, ovarium’larda olgun, fluktuan, patlamaya hazır bir Graff follikülü’nün varlığını saptamalıdır. Veteriner hekimin tohumlamadan önce hayvanın gebe olmadığını da mutlaka saptaması gerekir. Bu da ovarium’da gebelik corpus luteum’nun bulunmaması ile belli olur.

Sığır suni tohumlaması uygulamasında kimi teknisyenler ve deneyimsiz veteriner hekimler tohumlamadan önce gebelik ve kızgınlık muayenesi yapmamaktadırlar. Oysa gebe inekler yedikleri yeşil yemlerdeki fito-östrogenlerin etkisiyle veya gebelik sırasında da ortaya çıkması olası FSH dalgası ve buna bağlı follikül gelişmesinin bir sonucu olarak kızgınlık belirtileri gösterebilirler. Rektal muayene yapmadan tohumlamaya kalkışan teknisyenler yada deneyimsiz veteriner hekimler sadece dış bakı ile gözlemledikleri veya hayvan sahiplerinin bildirdiği belirtileri gerçek sanıp gebe inekleri tohumlamakta ve düşük yapmalarına neden olmaktadırlar.

Tüm bu açıklamaların ardından, kızgınlığın tespiti konusunda gerek yetiştiriciler gerekse veteriner hekim ve teknisyenlerce yapılacak hataların uygun tohumlama zamanının tespitinde de yanılgıya neden olarak üreme sağlığı yerinde olan ineklerde bile infertilite’ye yol açacağı söylenebilir.

En Uygun Tohumlama Zamanının Saptanması:

Sığır suni tohumlaması uygulamasında ineklerden yeterli düzeyde döl verimi alınabilmesinin önde gelen koşulu tohumlanacak hayvanın kızgınlık siklusu’nun hangi evresinde bulunduğunun kesin olarak saptanabilmesidir. Ayrıca, kızgınlığı tam olarak saptanan bir inekte tohumlamanın kızgınlık sürecinin hangi evresinde yapılacağının belirlenmesi de büyük önem taşır. Bunlar yapılamadığı taktirde inekler erken yada geç tohumlanabilmekte ve bunun sonucunda infertilite sorunu ortaya çıkmaktadır. O nedenle, tohumlamayı yapan veteriner hekimler tohumlamadan önce en uygun tohumlama zamanını mutlaka tespit etmek zorundadır.

İneklerde kızgınlık süresinin kısa olması ve ovulasyonun kızgınlığın bitiminden yaklaşık 6-12 saat sonra oluşması en uygun tohumlama zamanının tespitini zorlaştırmaktadır. Tohumlamanın başarısı ovum ve spermatozoon’ların fertil olarak uygun bir zaman ve ortamda oviduct’un ampulla ve istmus kesimlerinin birleştiği bölgede karşılaşmasına yada spermatozoon’ların önceden fertilizasyon bölgesine gelip ovum’u beklemelerine bağlıdır. Bunun nedeni spermatozoon’un genital kanalda ovum’dan daha uzun süre canlı kalabilme özelliğidir. Bu süre spermatozoon’lar için 2-3 gün olabilmesine karşılık ovum için sadece 20-24 saattir. Bir de spermatozoon’ların üreme kanalı içerisinde belli bir kapasitasyon süreci geçirdikleri göz önüne alındığında mutlaka tohumlamanın ovulasyondan önceki dönemde yapılması gerekecektir. Bu konudaki bir araştırmanın sonuçları şöyledir.

Tohumlama Zamanı Döl Verimi (%)

Kızgınlık Başlangıcı……………………. 44.0
Kızgınlık Ortası………………………… 82.5
Kızgınlık Sonrası………………………. 75.0
Kızgınlığın Bitiminden 6 Saat Sonra…… 62.5
Kızgınlığın Bitiminden 12 Saat Sonra….. 32.0
Kızgınlığın Bitiminden 18 Saat Sonra….. 28.0
Kızgınlığın Bitiminden 24 saat Sonra….. 12.0
Kızgınlığın Bitiminden 36 Saat Sonra….. 00.0

Bu sonuçlara göre kızgınlığın ortasında ve sonuna doğru yapılan tohumlamalardan en fazla döl verimi elde edilmektedir. Kızgınlık başlangıcı ve bitiminden sonra yapılan tohumlamalarda ise döl verimi düşmektedir.

Bu sonuçlar, döllenmenin oluşum mekanizması ile de tutarlıdır. Önceden de belirtildiği gibi döllenme yani spermatozon ve ovum’un kaynaşması olgusu ampulla ile istmus arasındaki bölgede meydana gelmektedir. Ovulasyondan sonra fimbria ovarica ile alınan ovum yaklaşık 6 saat sonra döllenmenin oluşacağı bölgeye ulaşır. Eğer döllenme oluşmamışsa bunu izleyen istmus bölgesindeki seyahati oldukça yavaş sürer ve ovum yaklaşık 2-4 günde oviduct’un tümünü katederek cornu’ya varır. Ovum döllenmenin oluştuğu ampulla bölgesini geçip istmusa geldiğinde döllenme gücünü çok çabuk yitirir, cornu’lara ulaştığında ise artık döllenme olmaz. Ovum her ne kadar oviduct’ta yaklaşık bir gün kadar canlı kalabiliyorsa da onun döllenmenin oluşacağı ampulla ile istmus arasındaki bölgede kalma süresi olan 6 saat çok önemlidir. Bu nedenlerledir ki, belli bir sürede kapasitasyon geçirmiş spermatozoon’ların canlı ve fertil olarak önceden döllenme yerine gelip ovum’u beklemesi ve ovum gelir gelmez hemen onu döllemesi gerekmektedir. Bu da tohumlamaların ovulasyondan önce yapılması zorunluluğunu beraberinde getirir. İneklerde ovulasyonun kızgınlığın bitiminden 6-12 saat sonra oluştuğu da dikkate alındığında başarılı bir gebelik elde etmek için tohumlamaların kızgınlığın ortasında yada ikinci yarısında yapılması zorunludur. Ancak tohumlanmak için ayrılmış ineklerde kızgınlığın başlamasından sonra belli bir sürenin geçmiş olabileceğini de düşünerek dış belirtiler ve rektal muayene bulguları uygunsa tohumlamanın hemen yapılması yararlıdır. Eğer bu muayeneleri yapma olanağı yoksa sabah kızgınlığa gelen inekleri öğleden sonra öğleden sonra kızgınlığa gelen inekleri de ertesi sabah tohumlamak uygundur.

Eskiden tur sistemi ile yürütülen kamu suni tohumlama uygulamalarında bu koşula fazlaca uyulamıyordu. Çünkü, sabah erkenden tura çıkan kamu suni tohumlama ekibi durak adı verilen kızgın ineklerin getirildiği yerlere uğrar, 2-3 saat içinde tüm kızgın inekleri tohumlayarak geri dönerdi. Böylece kural gereği öğleden sonra tohumlanması gereken inekler sabah tohumlandığı için sırf bu nedenle döl verimi düşüklükleri oluşuyordu. Ancak serbest veteriner hekimler suni tohumlama yapmaya başladıktan sonra bu sakınca ortadan kalkmış, telefonla kızgın olduğu bildirilen ineklerin tohumlama zamanları veteriner hekimler tarafından saptandıktan sonra tohumlamalar yapıldığı için döl verimi de yükselmiştir.

Payet Muhafazası

Donmuş boğa sperması yurt dışındaki ve yurt içindeki üretim merkezlerinde tekniğine uygun olarak özenle hazırlanmakta ve Türkiye’deki dağıtım firmalarına büyük azot tankları içerisinde güvenilirlikle nakledilmektedir. Türkiye’deki dağıtım firmaları ithal ettikleri donmuş boğa spermalarını yine güvenli ve özenli bir taşıma sistemi ile bayilerine ulaştırmaktadırlar. Bayiler de donmuş boğa spermasını değişik yollardan
en uçtaki kullanıcılara yani veteriner kliniklerine iletmektedirler. Kuşkusuz burada çok duyarlı bir soğuk zincir olgusu söz konusudur. Kimi nedenlerle bu zincirin her hangi bir noktasında oluşacak kopukluğun payetlerdeki spermatozoon’ların hareketliliğini ve canlılığını olumsuz yönde etkileyeceği kuşkusuzdur. Bu kopukluk tek bir nedenle ortaya çıkabilir, o da sıvı azotta gömülü olarak bulunması gereken payetlerin bir şekilde dışarıda kalması, ısısının yükselmesidir. Sperma -130 santigrat derecedeki sıvı azot buharında dondurulmakta, -196 santigrat derecedeki sıvı azot içinde muhafaza edilmektedir. Eğer payetlerin tamamı yada bir kısmı çeşitli nedenlerle sıvı azot dışına çıkarsa o bölümde yer alan donmuş spermatozoon’ların ısısı -196 santigrat derecenin altına düşeceğinden muhafaza olgusu ortadan kalkacak ve doğal olarak spermatozoon’ların hareketliliğinde ve canlılığında kayıplar yaşanacaktır. Bilindiği gibi düşük ısıdaki dondurma esnasında spermatozoon’larda buz kristalleri şekillenmektedir. Spermanın ısısının değişik nedenlerle düşmesi durumunda bu kristalleşme bozulmakta ve bundan en büyük zararı spermatozoon’lar görmektedir. Bu konuda değişik araştırma sonuçları söz konusudur. Kimi araştırıcılar spermanın ısısının -100 santigrat derecenin altına düşmeden dölleme gücünün etkilenmeyeceğini ileri sürerken, kimi araştırmacılar da spermanın ısısının -120 santigrat dereceye düşmesi halinde kristalleşmenin zarara uğrayacağını ve spermatozoon’ların haraketliliğinin ve canlılığının düşeceğini belirtmektedirler. Deneyimlerimize göre spermanın ısısı donma derecesi olan -130 santigrat derecenin altına hiçbir zaman düşürülmemelidir.

Spermatozoon kaybı olgusu en çok donmuş boğa spermasının bayilerden en uç noktalardaki kullanıcıya yani veteriner hekimlere ulaşması sırasında ve ondan sonra ortaya çıkar. Bayiler payetleri kendi tanklarından kullanıcının tankına aktarırken uzun süre dış ısıya ve güneşin ultraviyole ışınlarına maruz bırakırlarsa veya payetleri aletle yada eldiven takılı elle tutacakları yerde çıplak elle tutarlarsa spermatozoon’lar bundan büyük zarar görür.

Muhafaza açısından asıl önemli sorun kullanıcı hatalarından kaynaklanır. Veteriner hekimler ekonomik nedenlerle genelde bir yada iki tankla suni tohumlama çalışmalarını yürütmek istemektedirler. Bunlardan bir tanesi sahip oldukları tüm payetlerin içerisinde bulunduğu ve aynı zamanda tohumlamada da kullanıp sık sık ağzını açıp kapattıkları tohumlama tankı, diğeri de azot takviyesi amacıyla kullandıkları ve kliniklerinde bulundurdukları sıvı azot tankıdır. Tüm payetlerin içinde bulunduğu ve tohumlamada da kullanılan azot tanklarının kapakları her tohumlamada açılıp kapandığı için tankın içinde bulunan sıvı azot hava ile temas edip buharlaşmakta, dolayısıyla da hacim olarak
azalmaktadır. Öte yandan arabanın arkasına konulan tank sabit bile olsa engebeli ve kasisli yollarda sallanarak içindeki sıvı azot çalkalanmakta ve bu da buharlaşmaya ve hacim kaybına neden olmaktadır. Ayrıca uzun süre kullanıldığı için eskiyen yada sağa sola çarpmaktan özellikle boğaz kısmı çatlayarak muhafaza görevini yeterince yapamayan tankların içindeki sıvı azot miktarı azalmaktadır. Bu ve buna benzer daha bir çok neden tohumlama tankındaki azot seviyesinin düşmesine yol açmakta, payetlerin sürekli olarak içinde gömülü olmaları gereken sıvı azottan dışarı çıkmaları sonucu oluşan ısı azalması spermatozoon’ların hareketliliği ve canlılığı üzerinde olumsuz etkiler oluşturmaktadır. Bunu önlemenin en basit yolu tank sayısını üçe çıkarmaktır. Tohumlamayı yapacak veteriner hekim bu tanklardan birincisini azot seviyesi düşen diğer iki tanka takviye yapmak amacıyla sadece azotla dolu olarak kliniğinde bulundurmalı, yine kliniğinde tutacağı ikincisinde elinde mevcut olan değişik ırktan boğaların spermalarını içeren payetleri muhafaza etmeli, ötekilere nazaran daha küçük , taşıması kolay olan üçüncü tanka ise elindeki her ırk boğadan sadece kendisine birkaç gün yetecek kadar sperma payeti koyup beraberinde tohumlama yapacağı ineğin yanına kadar götürmelidir. Veteriner hekim sık sık yada periyodik aralarla her üç tankın özellikle de sperma muhafaza ve tohumlama tanklarının azot düzeyine bakmalı, en ufak bir azalmada hemen takviye etmelidir.

Tanklardaki azot seviyesi tankın içine dikey olarak sokulacak dereceli bir çubukla ölçülür. Azot içine girdiğinde dereceli çubuğun azotla temas eden bölümü beyaz bir renk alır, bu da azotun seviyesini gösterir. Sıvı azot miktarı tankın hacminin 2/3 ünden az olmamalıdır. Burada üzerinde hassasiyetle durulması gereken önemli noktalardan birisi de sperma muhafaza tankından tohumlama tankına payet aktarırken çıplak elle değil payet pensiyle veya eldivenli el ile çalışması; payetlerin dış ortamda, sıcakta ve güneş ışığında fazla bulundurmadan hemen tanktan tanka aktarılmasıdır. En iyisi bu işi uzun saplı bir payet pensi ile yapmaktır. Ancak bunu yaparken yani sperma muhafaza tankından tohumlama tankına payet aktarırken mümkünse bir baş lambası aydınlatması altında gözün göreceği ve payet pensinin erişebileceği en uç noktadan payetleri almak ve hemen tohumlama tankındaki içi azot dolu metal kanisterlere aktarmaktır. Eğer nakledilecek payet sayısı fazla ise kanisterler sıvı azotla dolu olarak ve tankın ağzını taşmayacak şekilde yukarı çekildikten sonra payetler eldivenli elle veya pensle alınıp tohumlama tankına aktarılabilir.

Payetlerin tohumlamadan önceki muhafazası suni tohumlamanın başarısı açısından çok büyük önem taşır. Deneyimsiz tohumlamacılar azot seviyesini ölçmeyi ihmal ettiklerinden dolayı payetlerin içindeki spermatozoon’lar hareketlilik ve canlılık bakımından zarara uğramakta, bu da tohumlamanın başarısını azaltmaktadır. Bu durumda başarısızlık çoğu kez bayilere veya spermaya yüklenmektedir. Oysa ki suni tohumlama uygulaması esnasında en önemsizmiş gibi görülen bir husus bile hayvanın gebe kalmamasına, dolayısıyla yetiştiricinin zarara uğramasına neden olabilmektedir.

Payetlerin Tohumlamaya Hazırlanması

Yukarıda da değinildiği gibi tohumlamayı yapacak olan veteriner hekim üç litrelik tohumlama (uygulama) tankını ahıra, tohumlamasını yapacağı ineğin yanına kadar getirmelidir. Bazı veteriner hekimler hem sperma muhafaza hem de tohumlama amacıyla kullandıkları tek tankı arabada bırakmakta, orada tanktan çıkardıkları payeti elleriyle tohumlayacakları ineğin yanına kadar getirerek çözmekte ve pistoleye koymaktadırlar. Bu son derece yanlış bir uygulamadır. Arabadan ahıra, tohumlanacak ineğin yanına gelinceye kadar payetteki spermatozoon’lar yüksek ısıya ve güneşin ultraviyole ışınlarına maruz kalmakta, canlılığını ve hareketliliğini yitirmektedir. Pratikte bu konuda iki tür uygulama yapılmaktadır. Bunlardan birisi; önce rektal muayeneyi yapıp sonra payeti tohumlamaya hazırlamak, diğeri de önce payeti tohumlamaya hazırlayıp sonra rektal muayeneyi yapmaktır. Aslında bunun ikisini de yapan veteriner hekimler vardır ama çoğunluk önce payeti tohumlamaya hazırlamakta daha sonra rektal muayeneyi gerçekleştirmektedir. Ancak bu teknik bilimsel ölçütlere uymayan bir tekniktir. Bu şekilde çalışan veteriner hekimler öncelikle payeti hazırladıkları için rektal muayene ve tohumlama sırasında geçecek zaman sürecinde dış ortamın etkilerine maruz kalan payetlerin içindeki spermatozoon’lar hareketlerini ve canlılıklarını yitirmektedirler. İşin doğrusu önce özenle rektal muayeneyi yapıp hayvanın gebe olmadığına , üreme organlarında patolojik bir durum bulunmadığına, kızgın olduğuna kesin olarak karar vermek sonra da ivedilikle payeti hazırlayıp tohumlamayı yapmaktır. Böylece hem rektal muayene aceleye getirilmeden usulüne uygun olarak yapılmış olur hem de dış ortamda uzun süre bulunmayan spermatozoon’lar zarar görmezler. Ayrıca önceden yapılan rektal muayenede tohumlamaya engel bir durum saptandığında boşu boşuna sperma israf edilmemiş olur.

Payetlerin tohumlamaya hazırlanması işlemi çok büyük özen ve duyarlılık isteyen bir konudur. Çünkü bu işlemi basite alıp önemsememek ve bu yüzden de hata yapmak, spermatozoon’ları zarara uğratarak suni tohumlamanın başarısını büyük ölçüde engellemek demektir. Önceden de değinildiği gibi tohumlamayı yapacak olan veteriner hekim tohumlama tankını tohumlanacak ineğin yanına kadar getirmelidir. İneğin rektal muayenesini usulüne uygun olarak yapmalı ve hayvanın tohumlamaya hazır olduğunu saptamalıdır. Tankın kapağını açtıktan sonra peyetlerin bulunduğu kanisteri fazla yukarı çekmeden bir baş lambası yardımıyla gözün görebileceği derinliğe kadar uzun saplı pens ile ulaşmalı ve payeti alıp ısı, güneş ışığı gibi dış etkilere maruz bırakmadan en hızlı biçimde çözme işlemini yapacağı sıcak su banyosuna atmalıdır. Kimi veteriner hekimler payetlerin içinde bulunduğu kanisteri kulpundan çekerek tankın boyun hizasına hatta ağzından dışarıya çıkarmakta, elle tutup aldığı payeti sıcak su banyosuna koymaktadırlar. Bu yukarıda sakıncaları belirtildiği gibi son derecede yanlış bir uygulamadır.

Payetlerin tohumlamaya hazırlanması sürecinin önemli bir evresini de donmuş spermanın çözdürülmesi işlemi oluşturur. Bilindiği gibi sperma -130 derecedeki sıvı azot buharında dondurulmakta ve -196 derecedeki sıvı azotta muhafaza edilmektedir. Dondurma işlemi sırasında spermanın ısısı aniden düşürüldüğü için çözme işleminin de ani olarak yapılması gerekir. Bu amaçla veteriner hekimler içi ılık su dolu her hangi bir kap kullanmaktadırlar. Bu her ne kadar amaca uygun gibi görülüyorsa da bir işletmede birden çok tohumlanacak inek bulunması durumunda yada soğuk havalarda suyun soğumasına, başka bir deyişle çözme için gerekli olan ısının düşmesine neden olmaktadır. Onun için elektrikli veya elektriksiz ama mutlaka içindeki suyun ısısını uzun süre sabit tutacak ağzı kapaklı bir termosa ihtiyaç vardır. Payet çözme suyu içerisine atıldıktan sonra yada kullanılmadığı durumlarda termosun kapağının mutlaka kapalı olması gerekir. Ayrıca suyun temiz ve hijyenik olması da şarttır. Aksi taktirde bir takım saprofit ve patojen mikroplar su vasıtasıyla payetlere oradan da ineklere bulaşabilir. Spermanın çözdürüleceği ısı suni tohumlamanın başarısı açısından son derece büyük önem taşır. Bu konuda çeşitli uygulamalar söz konusudur. Bir yandan donmuş sperma üreticisi firmalar, öte yandan da bilimsel araştırma sonuçları çözme ısısı ile ilgili farklı rakamlar ortaya koymaktadırlar. Benim araştırmalarımın da içinde bulunduğu yurt içi ve yurt dışında yapılmış kimi araştırmaların sonuçlarına göre aniden ısısı düşürülerek dondurulan spermanın çözdürülmesi de ısısının aniden yükseltilerek olmalıdır. Ayrıca, çözme ısısı yükselirken, çözme süresi azalmalıdır. Nitekim yaptığım bir araştırmada 50 derecede 10 saniyede ve 75 derecede 5 saniyede çözmenin genellikle uygulanan 34 derecede 15 saniyede çözmeye nazaran gerek sperma özellikleri gerekse döl verimi bakımından daha iyi sonuçlar verdiğini saptamıştım. Ama, Dünya’da ve Türkiye’de suni tohumlama yapan veteriner hekimler daha çok 34 derecede 15 saniyede çözmeyi yeğlemektedir. Öte yandan, İneğin üreme kanalı ısısı olan 38 derecede 10 dakikada çözmeyi yeğleyen uygulayıcılar da vardır. Yüksek ısı spermatozoon’ların canlılığına ve hareketliliğine fazla olumsuz bir etki yapmaz. Burada dikkat edilmesi gereken husus çözme ısısının ve süresinin anılan değerlerin altına düşmemesine özen göstermektir. Aksi taktirde sperma özelliklerinde görülecek gerileme suni tohumlamanın başarısını olumsuz olarak etkiler.

Payetler çözüldükten sonra steril bir pens yardımıyla sudan alınmalı, temiz ve oda ısısındaki bir havlu ile el değmeden kurulanmalı ve yine pens yardımıyla payetin pamukla kaplı ucu tohumlama pistolesi’nin ağzına sokularak içeri doğru itilmelidir. Bu esnada payetin yazın güneşin ultraviyole ışınlarına, kışın da soğuğa maruz kalmasını önlemek amacıyla çok çabuk hareket edilmelidir. Payet pistoleye sokulduktan sonra dışarıda kalan kısmı hava boşluğundan temiz ve keskin bir makas ile kesilmeli ve üzerine plastik kılıf geçirilmelidir. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus pistolenin soğuk olmamasıdır. Bunu önlemenin yolu payet konulmadan pistolenin bir ısı kaynağı ya da elle ısıtılmasıdır. Aksi taktirde özellikle kışın soğuğa maruz kalan sperma hareketliliğini ve canlılığını yitirebilir. Payetin ve pistolenin üzerine geçirilen plastik kılıf steril bir vaziyette ambalajlanmıştır. Plastik kılıf alınırken ambalaj temiz bir makasla kesilerek açılmalı, önce pistoleye girecek geniş ağızlı ucundan tutularak geçirilmelidir. Aksi taktirde bulaşık elle ortasından yada delikli ucundan tutulan payet üreme organına girdiğinde mikrop bulaştırabilir. Pistole hazırlandıktan sonra hiç vakit yitirmeden tohumlama işlemine geçilmelidir.

Tohumlamacı Hataları

Tohumlamadan önce veteriner hekimin yapacağı ilk ve en önemli iş rektal muayene ile ineğin gebe olup olmadığını, üreme organlarında döl verimini dolayısıyla da suni tohumlamanın başarısını etkileyecek patolojik bir değişimin bulunup bulunmadığını ve ineğin kızgın olup olmadığını saptamasıdır. Kimi deneyimsiz veteriner hekimler tohumlamadan önce gebelik muayenesi yapmadıkları için çoğu kez gebe inekleri de yanlışlıkla tohumlayabilmektedirler. Çünkü, bazen gebe inekler gerek yedikleri östrojen içerikli yemlerden gerek gebelikte de yer alması olası aşırı FSH dalgalarının etkisiyle kızgınlık gösterirler. Ayrıca üreme organlarını kontrol etmedikleri için var olan kimi yangısal değişikliklerde inek kızgınlık gösterebilmekte, ancak oluşan embriyo uterusa yuvalanamadığı için gebelik oluşmamaktadır. Tohumlamadan önce kızgınlığın rektal yolla tespiti büyük önem taşır. Kimi deneyimsiz veteriner hekimler kızgınlık konusunda sadece yetiştiricinin beyanını ve inekte kızgınlıkla ilgili olarak ortaya çıkan dış bulguları dikkate almakta, ovarium’ları muayene edip üzerlerinde kızgınlığın temel bulgularından olan olgun, fluktuan, patlamaya hazır bir Graff follikülü’nün bulunduğunu saptamadan tohumlamaya başlamaktadırlar. Bu son derece yanlış bir uygulamadır. Çünkü ineklerde kızgınlık hem çok kısa sürdüğü hem de ovulasyon kızgınlığın bitiminden sonra oluştuğu için en uygun tohumlama zamanının tespiti zorlaşmaktadır. Yeniden önemle vurgulamak gerekirse sırf bu nedenlerle veteriner hekimler tohumlamadan önce ayrıntılı bir rektal muayene yapmak zorundadır. Kimi deneyimli veteriner hekimler ise rektal muayeneyi kendilerine zaman kaybettirdiğini düşünerek ihmal etmektedirler.

Rektal muayenenin ve ardından uygulanacak tohumlamanın hangi elle yapılacağı konusu çok önemlidir. Normal koşullarda ineğin midesi karın boşluğunun sol tarafında, üreme organları ise sağ tarafındadır. Bu nedenle, rahat bir rektal muayene yapabilmek için sol eli, tohumlama yapabilmek için de sağ eli kullanmak gerekir. Rektal muayene çıplak veya eldiven takılı elle yapılabilir. Çıplak elle yapılan rektal muayenede üreme organları özellikle de ovarium’lar daha hassas bir şekilde muayene edilebilir. Sağ el ile ineğin kuyruğu yukarı kaldırıldıktan sonra steril bir madde ile kayganlaştırılmış sol el huni biçimine getirilerek rektuma sokulur. Bu esnada sfinkter ani geçilirken zorlanmamalı, el sağa sola çevrilerek rektuma sokulmalıdır. Rektal muayeneden önce üreme organlarının etkin muayenesi için gaita boşaltılmalıdır. Ancak bunu yaparken el rektumdan dışarı çıkarılmamalıdır. Rektum boşaltılmadan da gaita yumağının altından üreme organları muayene edilebilir. Rektumda eğer cranio -caudal bir kontraksiyon söz konusu ise el ileriye sevkedilmek için zorlanmamalı, kontraksiyonun sona ermesi beklenmelidir. Rektal muayene sırasında oluşacak kontraksiyon halkaları elin işaret ve orta parmakları bir araya getirilerek ileri geri masaj yapmak suretiyle düzeltilebilir. Bu arada inek sırtını kamburlaştırarak rektal muayeneye engel olmaya çalışır. Bunu önlemenin pratik yolu dıştan hayvanın sırtını elle sıkmaktır. Ayrıca rektumdaki elin parmakları dorsal yöne çevrilerek de masaj yapılabilir. Rektumun içinde hava kalmadığı ve gaitanın iyice boşaldığı anlaşıldıktan sonra muayeneye başlanmalıdır. Muayeneye vagina’dan başlanmalı, cervics, corpus uteri, cornu uteri’ler ve ovarium’lar sırasıyla muayene edilmelidir. Muayenede üreme organlarının tonusuna, kıvamına, büyüklüğüne, tümöral oluşumların bulunup bulunmadığına bakılır. Ayrıca ovarium’ların kıvamı, büyüklüğü, üzerlerinde follikül oluşumları ve çeşitli evrelerdeki corpus luteum’ lar bulunup bulunmadığı muayene edilmelidir.

Tohumlamadan önce yapılması gereken diğer önemli bir iş de ineğin iyi zapt edilmesidir. Bu hem ineğin hem de tohumlamayı yapan kişinin güvenliği açısından çok önemlidir. Çünkü kızgın inek sinirli ve dış etkilere karşı duyarlı olduğu için kolaylıkla tutulamaz. En iyisi varsa ineği bir travaya bağlamaktır. Büyük işletmelerde yemliklerde bulunan kelepçelerde de inekler tohumlanabilir. Eğer bunlar mevcut değilse inek iple bağlanır ve bir kişi ineği ipinden tutarak zapt eder. Burada önemli olan husus tutma esnasında ineğe kötü muamele etmemek ve onun canını acıtacak eylemlerden sakınmaktır. Çünkü canı yanan ve strese giren inekte salgılanan adrenalin hormonu oksitosin hormonunu inhibe ederek salgılanmasını durdurur. Oksitosin hormonunun tohumlama sırasında uterus düz kaslarının kontraksiyonunu artırarak spermatozoon taşınımında çok önemli rolü olduğu bilinmektedir. Bu nedenle, tohumlamanın başarısını engellememek ve gebeliği tehlikeye atmamak için ineğe iyi davranılmalı, güzel sözler söylenmeli, onu kızdıracak davranışlardan kaçınılmalıdır.

Tohumlanacak ineğin vulva’sının temizliği büyük önem taşır. Rektal muayene sırasında gaita dışarı çıkarken vulva’yı kirletir. Eğer vulva ve anal bölge rektal muayeneden sonra iyice temizlenmeden tohumlama yapılacak olursa pistole’ye bulaşacak gaita vagina’ya girerek yangılaşmasına neden olur. Bu yüzden tohumlamadan önce vulva’nın ve anal bölgenin kuru yumuşak kağıt havlularla iyice temizlenmesi gerekir. Bu aşamada anılan bölgenin yıkanması ya da ıslak bezle silinmesinden kaçınılmalıdır. Eğer yıkanacaksa da iyice kurulanmadan tohumlamaya geçilmemelidir.

Tohumlama işlemi spermanın üreme kanalının uygun bölgesine verilmesini içeren bir manipülasyon olduğu için deneyim gerektiren bir konudur. Kim sayı olarak daha fazla tohumlama yapmışsa o daha deneyimli sayılır. Hazırlanan pistole sağ ele alınır sol elin parmakları ile vulva dudakları açıldıktan sonra pistole yerle 45 derecelik açı yapacak biçimde vulva’ya sokulur. Bunun nedeni pistole’nin ucunu yanlışlıkla vagina’nın tabanında bulunan orificium urethra externa’ya girmesini engellemektir. Deneyimsiz veteriner hekimler bu yönlendirmeyi yanlış yaparak spermayı uretra ve sidik kesesi içine verebilmektedirler. Pistole’nin uretra’ya gitmediği vaginal boşluk içinde olduğu yine rektum’daki sol elin iki parmağı ile vagina’ya baskı yapılıp pistole’nin ucunun hissedilmesi ile anlaşılır. Daha sonra sol elle cervics kavranır. Cervics’in boyutları ve kıvamı tıpkı bir hindinin boynu gibidir. Bağ doku ve kaslardan oluşan cervics’in boyutları ineğin yaşına ve bulunduğu post partum dönemine göre değişir. Cervics 3-4 adet mukosal halka içerir ki bunlar cervicsi 3-4 kompartmana ayırırlar. Genç ineklerde ve düvelerde cervics pelvis kemiğinin üstünde ve pelvis boşluğunda bulunmasına karşın yaşlı ineklerde genişlemiş üreme organları ile birlikte karın boşluğuna doğru sarkmıştır. Cervics’i kavrayan elin ayasının ortası serviksin vaginaya açılan kapısı olan orificium uteri externa ve onun etrafındaki cervics’e nazaran daha sert ve kıkırdaksı olan portio vaginalis cervisis’in üzerine getirilir. Elin orta, yüzük, küçük parmakları servics’i soldan, baş parmak ise sağdan kavrar. İşaret parmağı pistolenin cervics’e girip girmediğini kontrol etmek için boşta kalmalıdır. Yukarıda bahsedildiği gibi yerle 45 derece açı oluşturacak biçimde vulva’ya sokulan pistole uretra’nın vagina’ya açılan deliğini geçtikten sonra yere parelel hale getirilir ve ilk olarak pistole’nin ucu cervics’i kavrayan elin ayası ile bileğin birleştiği bölümün tam ortasına dokundurulmaya çalışılır. Bu gerçekleştiğinde teorik olarak ve cervics’in elle kavranma pozisyonuna göre pistole orificium uteri externa’nın tam üzerindedir denilebilir. Pistole’nin ucu biraz aşağı indirilerek hafifçe cervics’e yönlendirilir. Eğer bu yöntem uygulanmaz ise pistole çoğu deneyimsiz veteriner hekimlerin yaptığı gibi portio vaginalis cervisis’in vagina’ya doğru uzanmasıyla yan taraflarda oluşan ve fornix adı verilen boşluklar içine sokulabilir ki pistole’yi ileri itme durumunda kızgınlık nedeniyle zaten hassaslaşmış olan vagina duvarı delinerek sperma boşu boşuna pelvis boşluğuna verilmiş olur. Rektal muayenede oluşan cranio-caudal kontraksiyonlar sonucu üreme organları geri çekilince uterus’ta ve vagina’da kıvrımlar oluşacağı için başarılı bir suni tohumlama için cervics tutulup ileri doğru itilmelidir.

Pistole’nin cervics’e sokulmasının yöntemi konusunda iki tür uygulama vardır. Kimi uygulayıcılar pistole’yi sabit tutarak cervics’i pistoleye geçirirler, kimi uygulayıcılar da cervics’i sabit tutarak pistoleyi cervics’e sokarlar. Birinci uygulama yani pistole’yi sabit tutup servics’i sanki ayağa çorap giyer gibi pistole’nin üzerine geçirmek daha doğrudur. İkincisinde pistole’yi itme sırasında kıvrımlı bir mukozaya sahip olan servics’te yaralanmalar ve delinmeler oluşabilir. En doğrusu pistole’yi cervics’in ağzında sabit tutmak, elle kavranmış olan cervics’i sağa sola, yukarı aşağı bükmek suretiyle acele etmeden pistole’ye geçirmektir. Her seferinde elin boşta kalan işaret parmağı ile cervics’e üstten dokunarak pistole’nin cervics’e girip girmediği yada cervics’in neresinde olduğu kontrol edilmelidir.

Veteriner hekimler ve bilim adamları arasında spermayı cervics’e mi yoksa corpus yada cornu uteri’ye mi verelim, cervics’e verecek olursak hangi kompartmanına verelim şeklinde tartışmalar yaşanmaktadır. En iyisi spermayı cervics’in uterus’a doğru dördüncü yani son kompartmanına daha doğrusu cerviksin uterusa açıldığı yere vermektir. Daha öne vermek spermatozoon kayıplarına yol açar. Spermayı daha ileriye yani corpus uteri’nin derinliklerine vermek de spermatozoon’ların sadece bir cornu’ya gitmesine neden olur. Deneyimli veteriner hekimler aslında pistole’yi istedikleri cornu uteri’ye verebilirler ama bu yanlış bir uygulama olur. Fizyolojik Bilgi Bölümü’nde de belirtildiği gibi spermatozoon’lar ejekulasyon sırasında kaybettikleri dölleme yeteneklerini cervics’ten başlayan bir kapasitasyon sürecinde yeniden kazanırlar. Onun için, spermatozoon’ların mutlaka cervics sıvıları ile karışması gerekir. Sperma cornu uteri’ye verildiğinde bu durum söz konusu olamayacağından spermatozoon’lar tam anlamıyla kapasitasyon geçiremezler ve dölleme yeteneklerini yeterince kazanamazlar. İneklerdeki döl verimi düşüklüğü nedenlerinden birisi de spermanın uygun yere verilmeyişidir. Sperma cervics’in son kompartmanına verildikten sonra pistole hemen geri çekilir. Kimi veteriner hekimler spermayı pistoleyi geri çekerken yavaş yavaş boşaltmaktadırlar ki bu doğru değildir. Spermayı cervics’e verdikten sonra rektumdaki elle cervics masajı caudo – cranial kas kontraksiyonunu artırdığı için spermatozoon taşınımını kolaylaştırdığı için doğrudur.

Tohumlamadan önce yada sonra hormon uygulanması konusunda yapılmış bilimsel araştırmalar da vardır. Hormon uygulaması normal ineklerde her tohumlamada uygulanırsa boşuna masraftan başka bir işe yaramaz. Bu nedenle sadece kızgınlık döngüsünde ve ovulasyonda aksama olan ineklerde tavsiye edilir. Ancak hormon uygulamalarının iki ucu keskin bir bıçak olduğunu ve bir olguyu düzeltelim derken ötekini bozacağımız konusunu da akıldan çıkarmamalıyız.