“ Bu fare yaklaşık iki yaşında. Farelerin ortalama ömrünün iki yıl olduğunu düşünürsek tam 200 yaşında bir insan ile mukayese edebiliriz”
Bu söz Cambridge Üniversitesi Genetik Bölümü Araştırmacılarından Aubrey de Grey’e ait. Araştırmacı vitaminler, çeşitli enjeksiyonlar ve genetik müdahalelerle fare ömrünü uzatmış ama asıl olan tabii ki insan ömrünü uzatabilmek. Ne var ki, asıl olan uzun yaşamak kadar sağlıklı ve kaliteli yaşamak, çocuklara muhtaç olmamanın yanı sıra onların yaşamlarını da alt üst etmemektir.
Ortalama insan ömrünün yıllar itibariyle uzadığı yadsınamaz bir gerçektir. Nitekim 20.Yüz Yılın başında 50 olan ortalama insan ömrü günümüzde 80 i aşmış durumdadır. Ünlü Ozan Cahit Sıtkı Tarancı’nın yolun yarısı olarak betimlediği 35 li yaşlar şimdilerde neredeyse 50 leri zorluyor. Araştırmacılar bu müthiş gelişmenin nedenini gittikçe iyileşen hijyenik koşullara ve sağlık teknolojisindeki inanılmaz ilerlemelere bağlıyor.
İyi de bu gelişmeler insan ömrünü daha da uzatmaya yetecek mi? Bilim adamları hijyenik ve teknolojik gelişmeler ne denli ilerlese de insan ömrünü uzatmanın sınırsız olmadığını belirtiyorlar. Çünkü insan ruhsal ve bedensel olarak yaşlanmak üzerine kurgulanmıştır. Gerçi bedensel yıpranmaları, yaşlılık hastalıklarının yol açtığı kimi sorunları bir ölçüde de olsa ertelemek hatta önlemek mümkün olabiliyor ama ruhsal olgular için aynı şeyleri söylemek pek mümkün olmasa gerek. Çünkü bu olgular çokluk kişi odaklı ve kişinin doğası ve çevresi ile ilintili.
Her ne kadar bilim insan ömrünü uzatmak adına çabalarını yoğunlaştırsa da serbest radikaller gibi içsel, toksinler gibi dışsal ajanlar da boş durmuyor ve insanı yaşlandırmak için var güçleriyle çalışıyorlar.
Yaşlanmayı yavaşlatma ya da antiaging sektörü Dünya’da en hızlı gelişen sektörlerden birisi. A.B.D de bu amaçla her yıl yaklaşık 30 milyar dolar harcanıyor. Dünyada ise bu meblağ 170 milyar doları buluyor. Sektörün yıllık büyüme hızı %16.5 civarında. Bu miktarın 70 milyar doları reçeteli ilaç alımına, 80 milyar doları spor salonlarına, 20 milyar doları da kozmetik ürünlerine harcanıyor. Yüz kırışıkları için uygulanan botox tedavisi 5 yılda %2356 oranında arttı. Her ay ortalama 85 milyon kişi internette antiaging hakkında bilgi alıyor.
Acaba yaşlandıkça vücutta neler oluyor .Şimdi biraz de bu konuyu irdeleyelim. Yaşlandıkça beyin daralıyor, hücreler küçülüyor, her gün 30 binden fazla beyin hücresi ölüyor, akciğerlerde nefes alma zorlukları başlıyor, bronşit riski artıyor, gözlerde kornea tabakası kalınlaşıyor, mercek eğiliyor, göğüs dokuları da yaşlandığından ve zamanla hassasiyetini kaybettiğinden göğüsler sarkıyor, artan kalsiyum ve yağ oranları atardamarlardaki kan basıncını yükseltiyor, oksijeni azaltıyor, midede gıdaların öğütülmesi zorlaşıyor, derideki hücreler öldüğü için dokunma hissi azalıyor, kulakta duyma zorlukları başlıyor, zamanla deride nem azalıyor, esnekliği kayboluyor, inceliyor ve kırışıklıklar ortaya çıkıyor, kalp elastikiyetini kaybediyor, uykusuzluk başlıyor, alzheimere yakalanma riski 65 yaşından sonra her beş yılda bir iki katına çıkıyor, kadınlar menapoza girdikleri için kemik erimesi başlıyor, erkekler de ise deri kırışıyor,prostat büyümesi riski artıyor, metabolizma yavaşladığı için vücut yağlara karşı güçsüzleşiyor, egzersiz yapılmadığı taktirde kalp ve akciğerler kapasitelerinin %10 unu kaybediyor, kalp hastalıkları riski artıyor, kadınların doğurganlığı 37 yaşından sonra azalıyor, erkekler 17-26 yaşları arasında en fazla testosteron salgılıyor, bu yaştan sonra her iki yılda bir salgılanan testosteron oranı %2 azalıyor.
Doğal olarak herkes farklı ölçülerde olmak üzere yaşlandığını hissedecektir. Egzersiz toleransınızın azaldığını, cinsel arzu ve gücünüzün yavaşladığını, günlük temponuzu aynı şekilde sürdürdüğünüz halde günü eskisinden daha bitkin ve yorgun tamamladığınızı,ufak tefek de olsa unutma sorunları yaşadığınızı, cildinizin gevşeyip kaslarınızın sarktığını, yüzünüzdeki kırışıklıkların arttığını, ve o güzelim derin uykunun artık anılarda kaldığını hissetmeye başladıysanız yavaş yavaş yaşlanmaya başladığınızı düşünebilirsiniz.
İyi bir yaşlılık geçirmek genetik mirasa olduğu kadar kişinin kendisine ve yaşadığı çevre koşullarına da bağlıdır.İnsanın uzun yaşamasında genetik yapının %30, çevre koşullarının da %70 etkisi vardır. Araştırmalar iyi yaşayan, beden ve ruh sağlığına eşit olarak özen gösteren ,hayatını çokluk uygun çevresel koşullarda geçirmeye özen gösteren kişilerin daha uzun ve sağlıklı bir ömür sürme şanslarının fazla olduğunu göstermektedir.Bu bağlamda yaşlanmaya bağlı olarak oluşan hastalıkların önlenmesi, güç kaybının engellenmesi, fiziksel ve fizyolojik değişimlerin giderilmesi uzun süre genç kalmayı sağlayabilir.
Yaşlılıkta ortaya çıkan hastalıklarını kalp-damar hastalıkları, kanser, şeker hastalığı,hipertansiyon olarak sıralayabiliriz.Tüm bu hastalıkların ortaya çıkmasında yaşlanma kadar aşırı kilo artışının yani obezitenin de etkili olduğu ileri sürülmektedir.O nedenle yaşlılıkta kilo kontrolü çok büyük bir önem taşır.
Burada sırası gelmişken serbest radikaller konusuna kısaca değinilecektir.Vücudumuzun aldığı şekeri hücrelerde oksijenle yakması sonucu oluşan serbest radikaller hücre membranını okside ederek paslandırır ve ölmelerine neden olur. Ayrıca membrandan hücre içerisine girerek DNA yı mutasyona uğratmak suretiyle anormal hücre çoğalmasını sağlar. Güvercinler aynı ağırlıktaki farelerden 12 kat daha fazla yaşarlar. Bunun d nedeni güvercinlerin aldıkları oksijen miktarına göre daha az serbest radikal üretmeleridir. Sigaradaki toksinler kandaki yağ oranını arttırarak damarlarda plak oluştururlar. Ultraviyole ışınları da kandaki serbest radikallerin oluşumuna katkıda bulunur. Aslında kimi vücut enzimleri serbest radikallerin bu zararlarını önlemek için çaba gösterirler. Ancak yaşlandıkça bu enzimlerin miktarı azalır ve kısır bir döngü başlar.Yani kendini savunamayan organizma yaşlanır, yaşlanan organizma da daha çok savunmasız hale gelir.
Uzmanlar her ne kadar genlere bakarak bir yaşlanma süreci belirlenemeyeceğini ileri sürseler de, DNA nın yaşlanmadaki etkisini inkar edemiyorlar. Çünkü hücrelerin yenilenmesini, zarar gördüğünde yeniden yapılanmasını ve metabolizmanın düzenlenmesini sağlayan enzimlerin, hormonların ve diğer proteinlerin üretiminde genler önemli rol oynuyor. İleride ayrıntılarıyla değinilecek olan telomer konusu da genlerin yaşlanma üzerindeki etkilerini ortaya koyuyor. Kromozomların ucunda kuyruk biçiminde yer alan telomerler yaşlandıkça kısalıyor. Ancak bu kısalmanın süresini insanın yaşam biçimi tayin ediyor. Kötü beslenen ve aşırı strese maruz kalan insanlarda telomer kısalması daha hızlı oluyor.
Yaşlılıkla ilgili en son teorilerden birisi de çapraz bağlanma ya da glikolizasyon teorisidir. Bir görüşe göre DNA ya bağlanan şeker hücre bozukluklarına ve dolayısıyla kansere yol açar.Vücutlarında çok şeker bulunan diabetikler daha çabuk yaşlanırlar.Bunun nedeni aşırı çapraz bağlanmalardır.Şeker azaltıldığında kişinin çok yaşadığı görülmüştür.
Homosistein ile uzun yaşama arasında pozitif ilişki saptanmıştır. Protein oranı yüksek gıdalarda bulunan methionin adlı amino asit kanda homosisteine dönüşür ve kanla gittiği damar duvarlarında hasara yol açar. Damarın hasar gören kesimlerinde biriken kolesterol damar tıkanıklığına ve onun neden olduğu inme, kalp damar hastalıkları ve hiperkolesterolemi gibi insan ömrünü kısaltan ve kaliteli, sağlıklı yaşlanmayı sınırlayan rahatsızlıklara neden olur. Amerikan Anti Aging Akademisi Başkanı Dr.Robert Goldman’a göre homosistein kolesterolden daha önemlidir. Çünkü kolesterol düşük olsa bile eğer kan homosistein düzeyi yüksekse damar hastalıkları yine de ortaya çıkıyor. Homosistein ölçümü aynı zamanda kalp hastalıklarının erken teşhisinde önemli bir ip ucu oluştur. Dr.Goldman’a göre homosistein oranını düşük tutmak için özellikle kırmızı etten sakınmak, folik asit ve vitamin B12 eksikliğinde bu maddeleri gıdalarla ve ilaçlarla almak gerekir. Kandaki homosistein oranı ile ilgili hastalıkları yüksek kolesterol, bağışıklık sistemi zafiyeti, kalp-damar hastalıkları, romatizma, kanser, hormon dengesizliği, sinir sistemi zafiyeti, alzheimer, parkinson, şizofreni, karaciğer bozuklukları, migren, kemik erimesi, cilt ve deri hastalıkları olarak sıralayabiliriz. Homosistein değerinin kanda 6 dan aşağı olması arzu edilir. Bu sınırın üzerindeki değerlerin kademeli olarak artışı yukarıda sayılan hastalıklara yakalanma riskini arttırır.
Sonuç olarak tümü de önemli sayılan bu faktörlerden sadece günlük alınan kalori miktarını azaltmanın yaşlanmayı geciktirdiği ve yaşam süresini uzattığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Kadınlarda ve erkeklerde günlük alınan kalori miktarının 500 kcalori azaltılması bile başlı başına yaşam süresinin uzamasında etkilidir.Bunun için de ya az kalorili gıdalar yenmeli ya da eğer bu yapılamıyorsa alınan fazla kalorileri yakmak için egzersiz yapmalıdır. Bu konu çok geniş bir alanı kapsadığı için bu bölümde sadece bu kadarına değinilecektir.
Yaşlanmayı önleme konusunda ve gen teknolojileri alanında son 15-20 yıl içinde yapılan araştırmalar bilim adamlarına büyük umutlar vermektedir..Araştırmaların geliştirilmesi ile yakın bir gelecekte 50-60 yaşlı bir insan orta yaşlı sayılabilecektir.Bu teknolojik yöntemleri şöylece sıralayabiliriz.
1. KÖK HÜCRE TEDAVİSİ: Embriyo dokularından alınan, kendini yenileyebilme ve yeni hücreler oluşturabilme kabiliyetine sahip kök hücreleri kanser, lösemi, alzheimer gibi yaşlılık hastalıklarını tarihe karıştıracak.
2. TERAPÖTİK KLONLAMA: Tedavi ve organ temini amacıyla insan dahil tüm canlıların bu teknikle kopyalanması mümkün olacak, yeni organ, doku hatta protein üretilebilecek.
3. NANOTEKNOLOJİ: Üretilecek mikroskobik robotlar hastalık bilgileri ile yüklenerek insana enjekte edilecek. Vücutta hastalık başladığı anda bu robotlar bölgeye ulaşarak sorunu daha başında ve yayılmadan önleyecek. Böylece kanserin sonunun gelebileceğine inanılıyor.
4. YAPAY ORGAN: Yapay biyolojik sistemler üretilerek vücuttaki hasarlı organların onarılması ya da değiştirilmesi sağlanacak. Bu teknoloji sayesinde üretilen yapay organlar gerektiği anda kullanılmak üzere organ bankalarında muhafaza edilebilecek.