İnsan vücudundaki trilyonlarca hücre normal koşullarda gelişir, büyür, çoğalır ve ölür. Bu ölen hücrelerin yerini yeni hücreler alır ve böylece organizma hayatiyetini sürdürür. Ancak, insan yaşlandıkça ölen hücrelerin yerine gelecek hücrelerin sayısı azalır ve insan yaşlanır. Öte yandan ister gençlerde ister yaşlılarda olsun hücrelerin dışarıdan istemli ya da istemsiz olarak alınan toksinler veya normal metabolik faaliyetler sonucu ortaya çıkan serbest radikaller tarafından iltihaplanması veya oksitlenmesi sonucu ölmeleri de söz konusudur. Toksinler ve serbest radikaller tıpkı bir demirin oksitlenmesi ya da paslanması benzeri hücreyi oksitler yani paslandırır.Anılan maddeler sadece hücreyi oksitlemekle kalmaz aynı zamanda hücre duvarını geçip çekirdeğe girerek kalıtımsal materyal olan DNA yı ve enerji üretim merkezi olan mitokondriumları hasara uğratır. Sebest radikaller ve toksinler bu yolla hücrelerin anormal çoğalmasına neden olarak kansere ya da hücrenin enerjisiz kalarak ölümüne yol açarlar. Ayrıca kötü kolesterolü ( LDL) oksitleyerek damarlara daha çok zarar vermesine neden olurlar. Bu bağlamda serbest radikallere terörist, yağmacı ajanlar adı da verilir. Bu maddeler damar sistemini, bağışıklık sistemini, organları daha erken yaşlandırır. İnsan yaşlandıkça daha çok serbest radikal üretir ve dolayısıyla hücreler daha çok serbest radikal saldırısına maruz kalır. Aslında vücudumuz bağışıklık sistemi bağırsaklar, böbrekler, akciğerler ve ter bezleri vasıtasıyla serbest radikalleri elimine ederek hücrelerin ölmelerini engeller. Ancak insan yaşandıkça anılan sistemler zayıflayacağından vücudun serbest radikallere karşı savaşım gücü azalır. Bunun için yaşlıların dışarıdan serbest radikalleri ve toksinleri elimine edecek antioksidan adı verilen maddeleri daha çok almaları gerekir. Sağlıklı bir organizma için serbest radikal-antioksidan dengesinin yerinde olması arzu edilir. Antioksidanlar konusuna ayrı bir bölümde ayrıntılı olarak değinilecektir.
İnsan vücuduna ağız yoluyla alınan yağların ve karbonhidratların sindirim sisteminde parçalanmaları sonucu oluşan ve bağırrsaklardan emilerek kana karışan şeker (glikoz) insülin hormonunun etkisiyle tüm hücrelere girer. Öte yandan akciğer alveollerinden kana karışan oksijen alyuvarlardaki hemoglobinlere bağlanarak hücrelere taşınır. Hücrelerde bulunan ve tıpkı bir elektrik santrali ya da atom reaktörü gibi çalışan mitokondriumlar oksidasyon adı verilen bir reaksiyon sonucu şekeri oksijenle yakarak Adenozin Trifosfat (ATP) adli bir hücre içi enerji maddesi üretir. Hücreler işte bu ATP yi kullanarak kendilerine verilen protein, hormon, enzim üretmek gibi işlevleri ya da hücre içi kimi reaksiyonları harekete geçirir. Hücreler ATP oluşumu sırasında aynı zamanda serbest radikal adlı moleküller de üretirler. Ancak bu esnada serbest radikaller bir elektronlarını kaybederler..Serbest radikaller bu eksik elektronlarını tamamlamak için kanda serbest bir biçimde hareket ederek hücrelere ve kimyasal reaksiyonlara saldırırlar. Serbest radikaller çift halinde bulunan bu elektronları biri birinden ayırarak reaksiyonu durdurur. Ama sonuçta serbest radikal kendi bünyelerine de bir çift elektron alarak elektron çifti haline geçer, bu kez diğer elektron serbest radikal haline dönüşür. Oksijen atomu , diğer atomlar gibi çekirdek ve çevresindeki yörüngelerde dönen elektronlardan oluşmuştur. Bu elektronlar yörüngelerde belli bir düzen içerisinde hareket ederler. Oksidasyon yani şekerin oksijenle yakılması sırasında bu düzeni bozulmuş oksidan molekül veya reaktif oksijen olarak tanımlanan oksijen çeşitleri yani serbest radikaller meydana gelir. Bu reaktif moleküller kararlı ve dengeli yerleşim şekillerine göre çeşitli moleküllerle daha fazla ve kolay reaksiyona girerler. Reaktif oksijen atomları veya bağlı bulunduğu çeşitli proteinler çekirdek ,mitokondrium, DNA gibi hücre yapıları ile reaksiyona girerek bunların yapı ve fonksiyonlarını bozarlar. Hücre organellerinde oluşan bu bozukluklar çeşitli hastalıkların oluşmasına zemin hazırlarlar.Vücutta bulunan antioksidan savunma sistemleri bu serbest radikalleri etkisiz hale getirmeye çalışır. Savunma sistemlerinin yetersiz kaldığı durumlarda vücutta serbest radikaller artar ki buna oksidatif stres adı verilir.
Serbest radikaller bir molekül oksijen çalmak için hücrelere saldırarak onları okside ederler yani paslandırırlar ,mitokondriumlara saldırarak enerji üretimini sekteye uğratırlar, DNA ya saldırarak gen mutasyonlarına yol açarlar ve normal hücreleri kanser hücresi haline dönüştürürler. Serbest radikaller aynı zamanda kötü kolesterolün (LDL) çevresine saldırarak onların azalmasını sağlayan enzimleri yok ederler. Tüm bu saldırılar sonucunda hücreler öldüğü için insan yaşlanır, organlar fonksiyonlarını yapamaz hale gelir, kanser, kalp damar hastalığı, alzheimer gibi rahatsızlıklar ortaya çıkar. Hücre ölümleri ciltte olursa cilt kırışır, saçta olursa saç dökülür, kemiklerde olursa kemik erir.Eğer serbest radikaller yok edilemezlerse hücre memranını yıkarak hücre ölümünü, nukleus memranını yıkarak DNA nın kırılmasını ve mutasyonlara açık hale gelmesini,bağışıklık sisteminin yok edilmesini sağlar.
Serbest radikaller dışında bir de hücreleri öldürüp insanları yaşlandıran toksinler vardır. İnsanlar toksinleri günlük yaşamları sırasında bilerek veya bilmeyerek vücutlarına alırlar.Toksinler aynı serbest radikaller gibi çok çeşitli organ işlev bozukluklarına ve hastalıklara yol açarlar.Vücuda zararlı toksinler şöylece sıralanabilir.
1.Ultraviyole (güneş ışını) ve radyasyon
2.Bitki büyütme faktörleri ve hayvan semirtme hormonları
3.İlaç kalıntıları
4.Pestisit ve insektisit kalıntıları
5.Ürünlere raf ömürlerini uzatmak için katılan nitrat, nitrit gibi gıda katkı maddeleri, gıda boyaları, lezzet artırıcılar, koyuluk sağlayan maddeler, ekşimeyi önleyen katkılar.
6.Aspargam ve siklomat gibi yapay tatlandırıcılar.
7.Listeria, salmonella gibi gıda enfeksiyonları.
8.Kurşun, civa, kadmiyum gibi ağır metaller.
9.Jelatin, melamin, dioksin gibi süt tozu katkıları.
10.Fabrikaların kimyasal atıkları, baca gazları.
11.Nikotin, kafein, tein gibi keyif vericiler.
12.Aflatoksin ve mikotoksin gibi küf mantaları.
13.Aspest ve amyant gibi demir borulardan içme suyuna bulaşan maddeler.
14.Süt kutuları ve biberonlardaki bisphenol-A
15.Cips üretimi sırasında ortaya çıkan akrilamid gibi plastik ham maddeleri.
16.Mısır şurubundaki fruktoz.
17.Genetiği değiştirilmiş bir organizma olan soyadaki lesitin.
18.Nitrat ve fosfatlı yapay gübre kalıntıları.
19.Ev temizlik malzemeleri, deterjanlar.
20.Hava kirliliğine yol açan hidrokarbonlar, karbon dioksit, karbon monoksit, kükürt, metan gibi gazlar
21.Sigara dumanında bulunan 4000 i aşkın kanserojen madde.