B A L – T A R Ç I N

Tarçın Dünyanın en önemli baharatlarından biri olarak kabul edilmektedir. İklim koşulları elvermediği için Türkiye’de yetişmez. Tarçın, körpe dalları kesilen ağacın kabuklarının soyulup kurutulması ile elde edilir. Tarçın baharat gibi kullanılmasının yanı sıra yemeklere de katılır. Tarçın tek başına bağırsak ve mide gazlarına iyi gelir, mide bulantısı ve kusma refleksini bastırır, gıdaları yumuşattığı için mideyi rahatlatır, damar ve doku büzücü olması nedeniyle ishale ve pekliğe iyi gelir.Tarçın karaciğer için çok yararlı bir baharattır. Ayrıca soğuk algınlığı ve gribe karşı kullanılan ilaçların içeriğinde bulunur. Kan dolaşımını hızlandırır, görme gücünü arttırır.
Bal ise eski Yunan tıbbında olduğu kadar ayurvedik tıpta da asırlarca önemli bir ilaç olarak kullanılmıştır. Bal günümüzde şeker hastalığı da dahil olmak üzere her türlü hastalıkta her hangi bir yan etkisi olmaksızın çok rahatlıkla kullanılabilmektedir. Bal birçok vitaminleri ve bol miktarda demir içerir.
Her ikisi de ayrı ayrı hastalıklara karşı destekleyici tedavi olarak başarı ile kullanılan tarçın ve bal birlikte kullanıldığında etkilerini daha da arttırmakta ve harikalar yaratmaktadır. Tarçın ve balın birlikteliği ile tedavi edilen hastalıkları şöyle sıralayabiliriz.
Artrit: Bir kısım bal iki kısım su içerisine konulup üzerine bir çay kaşığı tarçın ilave edilerek krem haline getirilip ağrılı bölgelere sürüldüğünde 1-2 dakikada ağrının geçtiği görülür. Artiritli hastalar bir bardak sıcak su içinde iki kaşık bal ve bir çay kaşığı toz tarçını eritip sabah akşam alabilirler. Eğer düzenli olarak alınırsa kronik artiritli hastalar bile tedavi edilebilir. Kopenhag Üniversitesinde yapılan bir araştırmada kahvaltıdan önce bir yemek kaşığı bal ve yarım çay kaşığı toz tarçın alan 200 hastadan 73 ü bir hafta içinde şifa bulmuştur. Geri kalan yürüyemeyen ve hareket edemeyen hastaların şifa bulması da bir ay sürmüştür.
Bağışıklık Sistemi: Her gün düzenli olarak alınan bal ve tarçın bağışıklık sistemini güçlendirir, vücudu bakteri ve virus gibi hasatlık etkenlerine karşı korur.
Kanser: Birer kaçık bal ve tarçın karışımının bir ay süreyle düzenli alınması halinde mide ve kemik kanserlerine karşı olumlu etkisi görülmüştür.
Kalp Hastalıkları: Bal-tarçın karışımı arterlerde kolesterolü eriterek hastaları kalp krizinden korur. Bu uygulama kalp krizi geçiren hastaların ikinci kez kriz geçirmelerini önemli derecede engeller. Ayrıca solunum güçlüğünü ortadan kaldırarak kalp atışlarını güçlendirir.
Kısırlık: Eski Yunan ve ayurvedikler balı erkeklerde spermayı güçlendirmek için kullanmışlardır. Cinsel iktidarsızlığı bulunan bir erkek her gün yatmadan önce iki kaşık bal yerse sorunları ortadan kalkar. Uzak Doğuda gebe kalamayan kadınlar yüz yıllardır toz tarçın kullanmaktadırlar.
Kolesterol: İki kaşık bal üç tatlı kaşığı toz tarçın ile karıştırıp demlenmiş çay içerisinde eritilerek içildiğinde kan kolesterol düzeyi iki saat içinde %10 oranında düşer.
Diş Ağrısı: Bir kaşık toz tarçın beş tatlı kaşığı bal ile karıştırılıp ağrıyan dişe tatbik edilir.
Sindirim Sistemi: Tarçın bal karşımı sindirim bozukluklarına karşı etkilidir.
Grip: İçerdiği madde grip mikroplarını öldürür.
İdrar Kesesi Enfeksiyonları: Bal tarçın karışımı idrar kesesinde hastalık yapan mikroplara karşı etkilidir.
Mide Rahatsızlıkları: Bal tarçın karışımı mide gazına, mide ülserine ve mide ağrılarına iyi gelir.
Tarçın bal karşımı sivilcelere, saç dökülmesine, egzamaya, mantara, cilt enfeksiyonlarına iyi gelir. Kronik öksürük, soğuk algınlığı ve sinüslerin temizlenmesinde etkilidir.Yaşlılık harabiyetini önler, cildi yumuşak , diri ve taze tutar, yıpranmasını önler.Öğlenden sonra alındığına yorgunluğu giderir.Vücutta yağın birikmesine engel olarak düzenli bir zayıflama sağlar..
C E V İ Z

Ceviz kabuğu ve yaprakları uzun süreden beri hastalıkların tedavisinde yaygın olarak kullanılmaktadır.Yapılan son çalışmalar sert kabuklu meyvelerin kalp-damar hastalıklarından ölümleri azalttığını göstermiştir. Türkiye’deki ceviz yetiştiriciliğinde yapay gübre ve zirai ilaç kullanılmadığı için üretilen cevizler organik sayılır. Ceviz bol miktarda C, B, B2, B3, B6, A, E vitaminlerini içerir. Ceviz yağında kalori, protein, lif, tuz, albümin, karbon hidrat, gümüş, demir, kalsiyum, fosfor, potasyum, bakır, manganez ve potasyum bulunur. Cevizin en önemli yararı beyin fonksiyonları üzerinedir. Bunu da içerdiği gümüş iyonu vasıtasıyla sağlar. Dünya’da gümüş iyonunun bulunduğu tek meyve ceviz, vücutta gümüş iyonunu kullanan tek organ da beyindir. Cevizdeki gümüş beynin sağ ve sol lobları arasındaki bilgi alış verişinin hızını arttırır, zeka gelişimine katkıda bulunur. Cevizin yapısı da işlevine uygun olarak beyine benzer. En dışındaki sert kabuk kafatasını, içindeki zar beyin zarını, asıl yenecek kısım ise kıvrımlı beyin loplarını simgeler. Kadınlar günde 1-2, erkekler günde 3-4 adet ceviz yemelidir. Bir adet ceviz 30 kalori içerir. Çok ceviz yemek tansiyonu yükseltir, kan yağlarını değiştirir.
Cevizin başlıca yararları şöyle sıralanabilir,
– İçerdiği demir kansızlığa iyi gelir,
– Ceviz kabuğu kaynatılıp içildiğinde insülini arttırır, şeker hastalığına iyi gelir,
– Cevizin içindeki bakır ve manganez bağışıklık sistemindeki önemli enzimlerin hazırlayıcı faktörüdür,
– İçerdiği antioksidanlarla bağışıklık sistemini güçlendirir, kanseri ve anormal antikor oluşumunu engeller.
– Toplam kolesterolü ve kötü kolesterolü (LDL) düşürür. Bu sayede damar sertliğini (ateroskleroz) ve damar tıkanmasını önler.
– Antioksidan özelliği nedeniyle alzheimer ve parkinson hastalıklarına iyi gelir, depresyonu önler.
– Tüberkülozda hem besleyici hem de anti mikrobiyal özellik taşır.
– Ceviz yağı cilde sürülüp masaj yapılınca lekeleri giderir. Cevizle yapılacak yüz maskesi ölü hücreleri uzaklaştırıp cilde canlılık verir, siğilleri giderir. Ceviz yağı egzema ve sedef hastalığına iyi gelir. Cevizin yeşil kabuğu ezilip kaynatıldıktan sonra elde edilen sıvı yüze sürülürse sivilceleri giderir.
– İçerdiği fosfor, kalsiyum, potasyum ve magnezyum sayesinde zihin yorgunluğunu giderir, kemik ve dişleri güçlendirir, kasların çalışmasını rahatlatır.
– İçerdiği demir sayesinde hemoglobin oluşumunu güçlendirir, akciğerlerden kana oksijen taşınmasını hızlandırır.
– Yaprakları kaynatılıp içildiğinde taşıdığı iyot sayesinde guatr hastalığına iyi gelir.
– İçerdiği melatonin sayesinde uyku düzensizliklerini giderir.
– İçerdiği fitosterol, yağlar ve magnezyum ile safra taşı oluşumunu engeller.
– İçindeki arginin adlı amino asit arterleri esneten nitrik oksitin üretilmesini sağlar.Yağ oranı yüksek besinler damarları tıkayarak esnekliğini azaltır. Ceviz bunun önüne geçerek kalp hastalıklarını önler. Ayrıca L-arginin kan damarlarının iç yüzünü astarlayan endotel tabakasının pürüzsüz ve düzgün olmasını sağlayarak damar sistemini rahatlatır.
– İçerdiği doymamış yağ asitleri (linoleik asit, linolenik asit) kalp damar sağlığı için yararlıdır.
– Hamileler günde bir adet ceviz yerse bebeklerde, doğumdan sonra ise çocuklarda zeka gelişimini hızlandırır.
– Cevizdeki fitosteroller kalın barsak, göğüs ve prostat kanserlerini önler.
– İçerdiği omega-3 sayesinde çocukların hiper aktivite, uyku düzensizliği, huysuzluk, öğrenim ve davranış bozukluğu gibi rahatsızlıklarına iyi gelir.
– Ceviz anti fungal, anti allerjik ve anti viraldir.
– Ceviz ishali durdurur ve karaciğer fonksiyonlarını düzenler.
– Kanın pıhtılaşmasını önler ve mevcut pıhtıların çözülmesine yardımcı olur. Kanı temizler.
– Protein sentezini teşvik eder.
– Balla birlikte yendiğinde cinsel gücü arttırır.
– Rendelenmiş yeşil kabuğu sirke ile karıştırılıp başa sürüldüğünde saç kıran, saç dökülmesi ve kepeğe iyi gelir.
– Ceviz yaprağı kaynatılıp yemeklerden yarım saat önce bir fincan içilirse eklem romatizmasına iyi gelir.
– Ceviz yağı nasırlar üzerine sürülürse nasırı, ağrılı yerlere sürülürse ağrıyı giderir.
– Mide ve bağırsağı temizler, yumuşatır, kabızlığı önler,
– Ceviz yaprağı çayı iştah açar, mideyi güçlendirir, sindirim bozukluklarına iyi gelir.
– Ceviz boğaz hastalıklarına iyi gelir.

Ç Ö R E K O T U

“ÇÖREK OTUNU KULLANIN, ÖLÜMDEN BAŞKA HER DERDE DEVADIR ”
HZ.MUHAMMED
Çörek otunun latince adı nigella sativa dır. Orta Doğu ülkelerinin insanları arasında bir çok derde derman olduğu için “Kutsanmış Tohum “ olarak bilinir. Modern tıbbın babası olarak kabul edilen Hippokrat çörek otunu karaciğer ve sindirim organlarının devası olarak tanımlamıştır. İbni Sina ise çörek otunun metabolizmayı uyardığını, uyuşukluğu ve halsizliği giderdiğini yazmıştır.
Çörek Otu Yağı; hoş kokulu elementler, enzimler, vitaminler (beta karoten, B komplex, A, E, C ) , Omega-3 ve Omega-6, selenyum gibi çok değerli maddeler içerir.Vücut doymamış yağ asitlerini üretmediğinden dışarıdan alınması gereklidir. Bu açıdan 1 gr çörek otu yağı günlük ihtiyacı karşılar.
Çörek otu yağı tümör tedavisinde kemoterapinin gösterdiği yan etkileri göstermeden başarılı olarak kullanılmaktadır. Çörek otu kemik iliği büyüme oranını %250 oranında arttırarak bağışıklık sistemini güçlendirir. Bu sayede hücreleri virusun tahrip edici etkisinden koruyan interferon üretimini arttırarak tümörün büyümesini önler.
Çörek otunun içerdiği maddeler bağışıklık sistemini alerjiye ve enfeksiyonlara karşı güçlendirip hastalıklara karşı koruma sağlayan prostaglandin E-1 oluşumu için de gereklidir.
Modern Tıp bu bitkiyi uyarıcı etkilerinden yararlanarak hemoroit, ishal, nezle, öksürük, tenya tedavisinde kullanmaktadır.
Çörek otu antimikotik, antiviral ve antibakteriyel etkiye sahiptir.
Çörek otu şekerin kandaki seviyesini düşürerek diabetin tedavisine yardımcı olur.
Son zamanlarda AİDS üzerine yapılan araştırmalarda çörek otunun katil hücre aktivitesini arttırırken aynı zamanda yardımcı ve bastırıcı T Hücreleri arasındaki iletişimi de geliştirip savunma sistemi üzerine şaşırtıcı etkiler yaptığı saptanmıştır.
Çörek Otu polen ve toz alerjisi, deri iltihabı gibi hastalıkların bulunduğu alerjik durumların %70 ini giderir.
İçeriğinde bulunan B Vitaminleri pek çok enzimin üretiminde rol oynar ve çörek otu bu sayede savunma sistemlerini güçlendirir.
İçeriğinde bulunan vitaminler kalp , damar ve tansiyon bozukluğu riskini en aza indirir
İçeriğinde bulunan nigellon ve alfa pinen gibi eterli yağlar ifraz boşaltır, solunum borusunu genişletir ve daralmanın giderilmesini sağlar.
Çörek Otu öksürüğü hafifletir, iltihap giderir, ağrı dindirir, idrar söktürür, kan şekerini düşürür, sindirimi kolaylaştırır.
İçerdiği vitaminler ve selenyum antioksidan etki yaparak toksinlerin ve serbest radikallerin vücuttan uzaklaştırılmasını sağlar.
İdrar söktürücü özelliği ile safrayı rahatlatır.
Yaraların iyileşmesini ve hücrelerin yenilenmesini hızlandırır.
Hormon sistemini ve ruh halini güçlendirir.
Müzmin hastalıklarda şaşırtıcı derecede bir iyileştirme etkisi vardır.
Çocuklarda astım ve alerji sorunlarına iyi gelir.
Egzamalı cilde çörek otu yağı sürüldüğünde süratle iyileşir.
Sindirim ve mide sorunlarına iyi gelir.
Damarları genişlettiği için hemoroite iyi gelir.
Romatizma, yüksek kolesterol ve şeker hastalığına iyi gelir.
İktidarsızlık ve kısırlığa iyi gelir. Bedeni ve ruhi zindelik sağlar.
Kadınlarda adet sancılarına diş ağrılarına iyi gelir. Cildi berraklaştırır, saçları ve gözleri parlatır, doğal antibiyotik gibi ateş düşürür, saç dökülmesi ve kepeğe iyi gelir.
ÇİKOLATA

Uzun yıllar sağlıklı bir ömür süren Kuna adası yerlilerinin bir bölümü köylerinden ayrılıp yakındaki Panama şehrine çalışmaya gidince yüksek tansiyon ve kalp damar hastalığı ile tanıştıkları gözlendi. Yerlilerin yaşamları incelendiğinde Panamaya göç edenlere nazaran on kat daha fazla kakao tükettikleri ortaya çıktı. Bu gözlem çikolatanın ana maddesi olan kakaonun yararını apaçık gözler önüne serdi. Ancak bu arada çikolatadaki kakao miktarının önem taşıdığı da saptandı. Kakao oranı %50 den fazla olan bitter (siyah) çikolata sağlığa daha yaralıdır. Çünkü bitter çikolata beyaz çikolataya nazaran iki kat daha fazla antioksidan içerir. Küçük bir parça siyah çikolatada 7 soğan, 6 elma, 4 bardak çay ve 2 kadeh şaraptaki kadar antioksidan bulunur.
Siyah çikolatada flavanoidler ve polifenoller ( prosiyanidin, epikateşin, kateşin) bol miktarda bulunur. Tüm bu maddeler yüksek antioksidan etkiye sahiptirler. Yani dışarıdan alınan toksinleri ve vücutta metabolik faaliyetler sonucu oluşan serbest radikalleri etkisiz hale getirirler. Çikolatadaki flavanoid miktarı kakao oranın artmasına parelel olarak yükselir.
Günde 40 gr %70 kakao içeren bitter çikolata yendiğinde vücuda önemli miktarda polifenol sağlar. Ancak daha fazla yendiğinde bol doymuş yağ ve şeker içerdiğinden (100 gramı 500 kalori) obeziteye ve öteki sağlık sorunlarına yol açar.
Çikolata kalsiyum, demir, çinko ve magnezyum içerir. Çikolatanın içindeki kakao da bulunan stearik asit vücuda girdiğinde zeytin yağında da bulunan ve tekli doymamış bir yağ asidi olan oleik aside dönüşür.
Çikolatanın yararları,
-Çikolatada bulunan kakao tohumu kabuğu dişleri kaplayarak asit etkisine uğramalarını ve bakterilerin girişini engeller. Anılan etkileri nedeniyle diş çürümelerini engelleyen bu madde gargara ve macunlara ilave edilmektedir.
-Kakaodaki polifenollerin en büyük yararı kalp ve damar sağlığı üzerinedir. Polifenollar damarları genişleterek tansiyonu düşürür, damar içi endotel tabakasını saglıklı kılarak yangıyı dolayısıyla da ateroskleozu önler. Çikolata trombositlerin etkinliğini azaltarak kanın incelmesini sağlar ve emboli riskini ortadan kaldırır. Ayrıca kakaodaki procyanidin serum leukotriene maddesi miktarını düşürür.Böylece kandaki plaketler yapışarak kan pıhtılaşması önlenmiş olur. Bir araştırmada 15 sağlıklı gönüllüye iki hafta boyunca her gün %50 kakao içeren 100 gram çikolata verildi. Sonuçta büyük tansiyonun 6 mm/hg ye düştüğü görüldü. Aynı 15 kişiye sonraki iki hafta boyunca beyaz çikolata verildi ama tansiyonlarında her hangi bir düşüşe ratlanmadı. İsve’te, 48 yaş üzeri 30.000 den fazla kadın üzerinde yapılan bir araştırmada ayda birkaç kez çikolata yiyenlerde kalp yetmezliği ve buna bağlı ölümlerin oranının hiç yemeyenlere göre daha az olduğu saptandı. Her gün 7.5 gram çikolata yiyenlerde inme ve kalp krizi riski %39 azalır.
-Çikolata ve kakao içerdiği antioksidanlarla bağışıklık sistemini güçlendirir, vücudu bakteriyel , viral hastalıklara ve kansere karşı korur.
-Çikolatadaki kakao içerdiği polifenoller sayesinde toksinleri ve serbest radikaleri etkisiz hale getirir ve hücre oksidasyonları ile mutasyonlarını önleyerek hücrelerin anormal çoğalmalarına yani kansere engel olur.
-Çikolata glisemik indeksi yani kan şekerinin yükselme yeteneğini düşürerek açlık kan şekerini ve vücudun insülin ihtiyacını azaltır.
-Kakaodaki flavanoidler beyne daha fazla oksijen gitmesini sağlayarak beyin sağlığını korumada yardımcı olurlar.
-Kakao kolesterolü düşürür.
-Güneşin ultraviyole ışınlarını emerek cildi korur.
-Çikolatada bulunan phenethylamine (PEA) sinir sistemini uyararak ve kimi enzimlerin salgılanmasını tetikleyerek ağrıları giderir.ve insanın kendini iyi hissetmesini sağlar.
– Çikolatanın keyif verici ve cinsel isteği arttırıcı özelliği de bulunmaktadır. Çikolata beyindeki seretonin hormonu düzeyini arttırarak mutluluk hissi verir. Kadınlar bu özelliğe daha da duyarlıdır. Çikolata beyni rahatlatır, gevşetir ve endorfin hormonunun salgılanmasına yol açar. Seretonin antidepresif bir hormondur ve kokusu insanı olumlu etkiler. Çikolatada beynin etkinliğini arttıran maddeler de vardır. Bunlardan biri seretoninin yapı taşı olan triptofan diğeri de depresyon geçirenlerin mutlu olmalarını sağlayan ve amfetamin benzeri bir madde olan feniletilamindir. Çikolatanın afrodizyak etkisi beyinden salgılattığı feniletilamin sayesinde olur.
DOMATES

Domates ve onun ürünleri olan domates suyu, ketçap, salça beta karoten, alfa karoten, lutein, zeaksantin, demir, potasyum, kalsiyum, fosfor, folik asit, gıda lifi, A, B, C, E, B6, niasin vitaminleri ve asıl olarak da likopen gibi insan sağlığı için çok önemli maddeler içerir. Likopen meyve ve sebzelere rengini veren maddedir. Isı ile kimyasal yapısı bozulmaz tam tersine, ısıtılınca vücut tarafından daha kolay kullanılan bir şekle dönüşür. Likopen güçlü bir antioksidandır ve serbest radikallerin etkisiz hale getirilmesi için kullanılır. Doğal ortamında ve mevsiminde yetişen domatesler daha çok antioksidan içerir.Bu nedenle,yazın domates olarak, kışın salça ve domates suyu olarak tüketilmelidir. Organik domatesler kimyasallardan uzak yetiştirildiği için daha çok kullanılmaktadır.

DOMATES KANSER İLİŞKİSİ

Domates içerdiği likopen ve potasyum nedeniyle prostat kanserini önleyen çok önemli bir antioksidandır. Likopen kanser hücrelerinde kontrolsüz olarak çalışan büyüme hormonunun reseptörlerine bağlanarak kanser hücresinin normal hücre durumuna gelmesini sağlar. Antioksidan özelliği ile kanserlerin oluşum aşamasında da etkilidir. Prostat tümörlerinin büyümesini önler. Likopen ayrıca kalın bağırsak, mide ve ağız boşluğu kanserlerine de etkilidir
.
DOMATES KALP-DAMAR İLİŞKİSİ

Likopen damar endotelini koruması, tansiyonu azaltması, iyi kolesterolü yükseltip kötü kolesterolü düşürmesi gibi özellikleri ile kalp damar sağlığını korur. Böylece miyokard enfaktüsü, ateroskleroz ve inme gibi rahatsızlıkları önler. Likopen bu işlevini kalp hastalığının nedenlerinden biri olan oksidatif stresi azaltarak ve oksitlendirilmiş lipoproteinlerin (LDL) damar duvarlarına olan olumsuz etkisini azaltarak yapar. Likopen kolesterol üretiminde etkili olan enzimleri inhibe ederek kolesterolü düşürür. Kan likopen düzeyi düşük olan insanlarda karotis (şah damarı) kalınlaşır, esnekliği kaybolur, enfaktüs ve inme daha sık görülür.

DOMATES YAŞLANMA İLİŞKİSİ

İçerdiği antioksidanlar ile serbest radikalleri etkisiz hale getirir, bedensel ve zihinsel yaşlanmayı geciktirir. Cilde tazelik ve renk verir. Dilimlenmiş domates sivilcelerin ve siyah noktaların üzerine konulup bir süre beklendiğinde cildi temizler, sivilceleri ortadan kaldırır.Domates suyu yağlı ciltlere iyi gelir, derideki gözeneklerin sıkılaştırılmasına yardımcı olur.
Domates ayrıca,
– Kabukları liften zengin olduğu için sindirimi kolaylaştırır, mide ve bağırsakların düzenli çalışmasına yardımcı olarak kabızlığı önler.
– Serbest radikallerle birlikte oksijen hücrelerde oksidasyona neden olur.Bu zararlı oksijen akciğerleri oksidatif hasara açık hale getirir. Domatesin içerdiği likopen ve diğer antioksidanlar bu hasara karşı vücudu korur.
– Bağışıklık sistemini güçlendirir. Bu etki zeytin yağı ile daha da artar.
– Diabeti önler
– Likopaz sayesinde akciğer yangısını ve astımı önler.
– Siklooksijenaz enziminin aktivitesini azaltarak romatizmaya yol açan reaksiyonları önler.
– İştiha hormonlarını azaltarak tokluk hissi verir
– Safra ve böbrek taşlarının düşürülmesine yardımcı olur.
– İdrar söktürerek toksinlerin ve serbest radikallerin uzaklaştırılmasını sağlar
– Anti viral ve anti mikrobiyel etkisi ile gribe ve soğuk algınlığına iyi gelir.
– Çikolata gibi mutluluk hormonunu harekete geçirir
– Nasırların üzerine parça halinde konulduğunda iyileşmesine yol açar
– Cilde koruma faktörlü krem gibi etki yapar. Domates sürülerek ya da doğrudan yenerek güneşin zararlı ultraviyole ışınlarından ve yanıklardan korunulur.
– Gözde makula dejenerasyonunu önler.
– Toksinleri ve serbest radikalleri etkisiz hale getirerek oksidatif stresin neden olduğu göz hastalıklarına iyi gelir
– Sinir sistemindeki nöronların yıkımı ve sayılarının azalması ile ortaya çıkan hastalıklar arasında felç, alzheimer, parkinson sayılabilir. Sinir hücrelerinin hasara uğramasında serbest radikallerin oluşturduğu oksidatif stresin çok büyük bir önemi vardır. Alzheimer hastalarının kanında karatenoid, A,C,E vitaminleri seviyelerinin sağlıklı insanlara göre daha düşük olduğu bulunmuş ve hastalık oluşmasında antioksidan madde eksikliğinin rolü olduğu saptanmıştır. Güçlü bir antioksidan olan likopen bu gibi sinir hastalıklarının tedavisinde çok etkilidir.

K E T E N T O H U M U

Keten tohumu Dünyada tarımı yapılan ilk ürünlerden birisidir. Bitkinin boyu bir metreye ulaşır ve sapları keten kumaşı dokumacılığında kullanılır. Tohumu ise yüzyıllardır hatta eski Mısırdan beri sağlıklı yaşam amaçlı ilaç ve gıda desteği olarak kullanılmaktadır. Bitkinin kahverengi tohumları ezilerek yağa dönüştürülür. Keten tohumu öğütülerek tüketilmeli ve cam kavanozlar içinde buzdolabında saklanmalıdır. İçindeki lignanlar güçlü antioksidan oldukları için doymamış yağları uzun süre korurlar.
Keten tohumu en başta çoklu doymamış yağ asitlerinden Omega-3 (alfa linolenik asit),Omega-6 (linoleik asit) ve N-3 içerir.( Not: Omega yağ asitleri N-3 yağ asitlerinin bir üyesi). Bu yağ asitlerini içeren besinlerin insan sağlığı üzerindeki olumlu etkilerinin bir bir ortaya çıkmaya başlaması ile birlikte önemli Omega-3 ve 6 kaynağı olan keten tohumu ve balık yağının kullanılması artmıştır. Bu yağ asitlerinin en önemli özelliği vücutta üretilmediği için dışarıdan alınma zorunda olunmasıdır.
Keten tohumu bol çoklu doymamış yağlar (Omega-3, Omega-6 ve N-3 yağ asitleri), az miktarda doymuş yağ, genel diyet lifi, protein, kalori (450 kcal), kalsiyum, magnezyum., demir, bakır, potasyum, çinko, fosfor, vitaminler ( C, B1, B2, B6, E), lignan, östrojen içerir. Özellikle içerdiği N-3 yağ asidi ki Omega-3 ün yaklaşık dört katıdır, çözülebilir ve çözülemez liflerce zenginliği ve bir çeşit östrojen olan lignanların en zengin kaynağı olması nedeniyle keten tohumu ayrı bir özellik taşımaktadır. Keten tohumunun yararlarını şöyle sıralayabiliriz.
– Lignanlar (bitkisel östrojenler) özellikle hormonlara bağlı kanser türlerinde (göğüs, prostat) üreme organlarına müdahale ederek kansere karşı koruma yaparlar ve kanser hücrelerinin büyümesini engellerler. Lignanlar östrojen alımını dengeleyerek olası östrojen kullanmanın zararlı etkilerinden vücudu korur, öte yandan da yararlı etkilerini göstermesini sağlar. Örneğin östrojenin kemiklere girip büyümesini sağlarken, göğüs ve rahim gibi hassas bölgelere girmesine izin vermezler. Keten tohumundaki yüksek lif oranı toksinlerin ve serbest radikallerin bağırsaklardan tekrar vücuda girişini engelleyerek kansere karşı vücudu korur.
– İçerdiği liflerin yaklaşık üçte biri suda çözünemeyen, geri kalanı ise çözülebilen özelliktedir. Suda çözünemeyen lifler dışkı yoğunluğunu arttırarak bağırsaktan geçiş zamanını azaltır, bağırsağı yumuşatıcı ve kabızlığı dolayısıyla hemoroidi önleyici etki yapar. Suda çözünen lifler şekerin ve kötü kolesterolün bağırsaktan emilimini azaltarak kandaki seviyelerini korumalarını sağlar. Omega yağ asitlerinin de üyesi olduğu N-3 çoklu doymamış yağ asitleri, iyi huylu kolesterolü arttırır, yüksek tansiyonu düşürür, kanın pıhtılaşma eğilimini azaltır, kan trigliserid düzeyini düşürür,aritmiyi önler ve tüm bunların sayesinde de insanın koroner kalp hastalığına, damar hastalığına, ateroskleroza yakalanma riskini önemli ölçüde azaltır.Özellikle ikinci kalp krizi riskini %70 oranında düşürür.
– Antioksidan özelliği ile bağışıklık sistemini güçlendirir
– Hücreye giren maddeleri ayırt etme gibi önemli bir işlevi bulunan hücre zarını
Güçlendirir.
– Konsantrasyon bozukluklarına iyi gelir.
– Öksürük, nezle, üşütme, zatürre gibi solunum yolu rahatsızlıklarına iyi gelir.
– İçerdiği yağ asitleriyle karaciğer ve böbreklerin çalışmasında , ağrılarında etkilidir.
– Bazı hormonların düzenli salgılanmasını sağlar
– Lif içermesi nedeniyle tok tutar ve zayıflatır
– Yangıları önler.
– Diabetin, multiple sklerozun (MS) ,alzheimerin, parkinsonun sinirlere verdiği zararı azaltır, karıncalaşma ve hissizleşmenin önüne geçer, hafızayı güçlendirir.
– Yara, çıban ve eziklerin iyileşmesine yardımcı olur.
– Bakteri, virus ve deri mantarları ile savaşır.
– Safra taşlarının çözülmesinde rol oynar. Sedef hastalığı, güneş yanığı ve akne sorunlarını azaltır.
– Tırnak ve saçın sağlıklı olmasını sağlar
– Antioksidan özelliği ile serbest radikalleri ve toksinleri etkisizleştirerek yaşlanmayı geciktirir, hastalıkları önler
– Gastrit ve ülsere karşı yararlıdır.
– İçerdiği lignanlar (fitoöstrojenler) kadınlarda adeti düzenler,yumurtalığın çalışmasına katkı sağlar, kadınlarda kısırlığın önüne geçer, menapoz şikayetlerini azaltır, menopoz sonrası hormon replasman tedavisine katkıda bulunur.
Kullanımı:
Keten tohumu yağı günde bir çay ya da çorba kaşığı kadar içilebilir. Salataya, yoğurda,yemeğe katılırsa daha iyi sindirilir.Doğal keten tohumu çeyrek fincan tüketilmelidir. Lif olarak günde 3 kez 1-2 çorba kaşığı öğütülmüş keten tohumu suya karıştırılıp içilir.En doğrusu çiğ olarak ağızda ezilerek ya da öğütülerek kullanmaktır. Isıtıldığında yararlı maddeler etkisizleşir.
Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar:
Çok uzun süreli kullanım yerine aylık periyotlar halinde ve her periyodun arasında 15 gün mola vermek suretiyle kullanılır. Keten tohumunun %41 i doymamış yağ olduğu için alındığında diğer yağlar azaltılmalıdır.
KABAK ÇEKİRDEĞİ

Kabak; salatalık, karpuz, kavun ve acur ile birlikte kabakgiller familyasındandır. Bol miktarda protein , esenşiyel amino asitler ( fenil alanin, triptofan, methionin ) ,vitamin E, K, B , mineral maddeler ( magnezyum, demir, manganez, bakır, çinko) ve yağ içerir. Kabak çekirdeği Almanya’da ilaç olarak satılmaktadır. Kabak çekirdeğinin yararları şöylece sıralanabilir.
– Kabak Çekirdeğinin içerdiği phytosterin ve karatenoid iyi huylu prostat büyümesini yavaşlatır hatta önler. İyi huylu prostat büyümesi testesteron ve dihidrotestesteronun prostat hücrelerini aşırı derecede uyarması sonucu oluşur. Kabak çekirdeğinde bulunan yağ bileşenleri bu uyarımı engellemek suretiyle iyi huylu prostat büyümesini önler. Aynı zamanda iyi huylu prostat büyümesi ve prostat kanseri ile birlikte ortaya çıkan mesane iltihabı, idrar tutulması gibi idrar yolları bozukluklarına da faydalıdır.
– İçerdiği esenşiyel aminoasitler (Omega – 3 ve 6) hiperaktivite, dikkat dağınıklığı, depresyon gibi hastalıkların oluşmasına neden olan norepinefrin ve seretonin gibi hormonların eksikliğine karşı beyini korur ve zihinsel gelişimi olumlu olarak etkiler.
– İçerdiği arginin C vitamini ile birlikte nitrik oksit sentezini arttırır. Nitrik oksit tüm damarların o arada da kalp damarlarının esnemesini sağlar. Esneyen kalp damarları genişlediğinde anjina pektoris (kalbe bağlı göğüs ağrısı) , penis damarları genişlediğinde ise cinsel performans eksikliği sorunu ortadan kalkar.
– Doymamış yağ oranı yüksek olduğundan kandaki trigliseridi düşürür yani toplam kolesterol yüksekliği sorununun çözümüne yardımcı olur.
– İçeriği fosfor nedeniyle kemik oluşumuna destek olur, erkekte kemik erimesi ve kemik kanseri riskini azaltır.
– İçerdiği lif sayesinde kabızlık sorununu ortadan kaldırır. Bu sayede hem bağırsaklar normal çalışır hem de diyet yapılmış olur. En önemlisi de kabızlık önlendiğinden serbest radikal ve toksin gibi kanserojen maddeler bağırsaklarda daha az süre kalırlar, daha az emilirler, bu da kanser riskini azaltır.
– Çocuklara 40 gram, büyüklere 100 gram yedirilen tuzsuz kabak çekirdeği çok hızlı ve etkin bir biçimde tenya dökülmesine neden olur.
– İçerdiği E vitamini en güçlü antioksidanlardan biridir. E Vitamini hücre zarının okside olmasını engelleyerek insanların geç yaşlanmasını ve genç kalmasını sağlar. Bir bardak kabak çekirdeği günlük E vitamini ihtiyacının tümünü karşılar.
– İçerdiği çinko antioksidan görevi yapar. Bir bardak kabak çekirdeği vücudun tüm çinko ihtiyacını karşılar. Çinko kemik erimesine ve cinsel performans eksikliğine karşı çok etkili bir elementtir.
– İçerdiği demir kansızlığa iyi gelir. Bir bardak kabak çekirdeği vücudun demir ihtiyacının tümünü karşılar.
– Kabak çekirdeğindeki fitosteroller kolesterole benzeyen bitkisel kökenli yapılardır. Bu yapılar diyette yeterli miktarda bulunduğunda kolesterol seviyesi düşer.
– Bağışıklık sistemini güçlendirerek kanser riskini azaltır.
– Kabak çekirdeğinin dörtte biri zeytin yağında da bulunan tekli doymamış yağlardan oluşur. Bu nedenle de şişmanlatmaz ve kalp damar sağlığına iyi gelir.
– Kanın pıhtılaşmasını sağlayan K vitamini içerir.
– Eklem yangılarında (artirit) anti enflamatuar etki yapar.
KAYSI

Kaysı çok sayıda yararlı madde içeren bir meyvedir. Kaysı çekirdeği ve meyvesi ideal linoleik-oleik asit dengesi ( %28 – %62 ), magnezyum, kalsiyum, kükürt, bakır, krom, potasyum, demir, çinko; A , P, B2 (riboflavin), B3 (niasin), B17 ( amigladin, nitriloside, eatril), C, E Vitaminleri, karatenoidler ( beta karoten ), fenolik bileşikler ( prosiyanidinler, hidrosiyamik asit türevleri) , flavanoidler, flavanoller, antisiyaninler, doğal lif, şeker, nişasta, protein, pektin, pektoz, selüloz içerir. Günde yenen en az üç kuru kaysı ( 200-250 gram) günlük vitamin ihtiyacının üçte birini karşılar.
Kaysının yararları şunlardır.
– Cinsel gücü ve sperm kalitesini arttırır.
– İçerdiği antioksidanlarla bağışıklık sistemini güçlendirir, kansere karşı korur.
– Kan şekerini dengeleyerek diabet hastalığına iyi gelir.
– İltihap önleyicidir.
– Karaciğerin tahrip olan kısımlarını tamir eder.
– Sodyumu düşük, potasyumu yüksek düzeyde içerdiği için yüksek tansiyona iyi gelir.
– İçerdiği antioksidanlar insanı kalp damar hastalıklarından korur. Kalp kaslarını ve sinirlerini güçlendirerek kalbin daha iyi çalışmasını sağlar.
– İştiha açar, kan yaparak kansızlığa engel olur, bedensel ve ruhsal yorgunlukları alır, stres giderir.
– İçerdiği B Grubu vitaminlerle sinirleri yatıştırarak uyku verir, beyinin düzenli çalışmasını salar.
– Katarak hastalığına iyi gelir.
– Elektrolit dengesini (asit – baz dengesini) sağlar.
– Cildi korur ve güzelleştirir, yaşlılıkla oluşan kırışıklıklara, siyah noktalara ve sivilcelere iyi gelir.
– Mide ve on iki parmak bağırsağı ülserlerinin meydana gelmesine engel olur ve bu arada meydana gelmiş ülserlerin iyileşmesinde de önemli rol oynar.
– Böbreklerde taş oluşumunu azaltır.
– Kemiklerin, dişlerin düzgün ve sağlam olmasını sağlar.
– Kaysının içerdiği beta karoten epitel dokularını ve göz sağlığını korur.
– Endokrin bezlerin düzenli çalışmasını sağlar.
K I R M I Z I PA N C A R

Pancarın ana vatanı Ak Denizdir. Arkeologlar Mısır mezarlarındaki bazı bitkilerin kırmızı pancar olduğunu ileri sürmektedir. Kırmızı pancar ıspanakgiller familyasına bağlı, şeker pancarından daha küçük ve kırmızı renkli bir bitkidir. Kırmızı pancarın toprak içerisindeki yumruları kırmızı renkli pigment içerdiğinden yüksek antioksidan özelliğe sahiptir. Kırmızı Pancar A, B, C, P Vitaminleri, radyoaktif bir element olan Rubidyum, fosfor, demir,bakır, magnezyum, kalsiyum, brom, çinko, manganez, beta karoten ve folat içerir. Kırmızı pancarın yemeği yapılır; suyu içilir; taze, çiğ ve rendelenmiş olarak salatalara katılır. Maydanoz, limon, kereviz yaprakları ve zeytin yağı kırmızı pancarın etkisini arttırır.
Kırmızı pancarın yararları şöylece sıralanabilir,
– Yüksek oranda potasyum içerdiğinden günde bir bardak kırmızı pancar suyu yüksek tansiyonunu düşürür. Kırmızı pancarın yüksek tansiyonu düşürücü etkisi ilk 3-4 saat içinde zirveye çıkar ve 24 saat boyunca devam eder.
– Kırmızı Pancar Suyu çok güçlü bir kan düzelticidir. Havuç suyu ile yarı yarıya karıştırıldığında alyuvar sayısını arttırır. Demir eksikliğine bağlı kansızlığı olanlar için bulunmaz bir sebzedir.
– Kırmızı pancar suyu damarlarda toplanan mineral kalsiyumu eritir.
– Suyu yoğurtla karıştırılıp yendiğinde vücudun enerji depolarını doldurur.
– Suyu bağışıklığı güçlendirdiği için kışın soğuk algınlığına çok iyi gelir.
– Suyu böbrek ve karaciğeri temizler, karaciğer ve dalaktaki tıkanıklıkları açar. Karaciğeri mutlu eder, düzenli çalışmasını sağlar, hastalıklarına iyi gelir.
– Suyu içerdiği radyoaktif rubidyum sayesinde mide bağırsağı rahatlatıp gaz sancılarını giderir.
– Suyu kanı adeta yıkar, mikroplardan arındırır.
– Suyu serinletici, iştiha açıcı ve besleyicidir
– Kırmızı pancar B vitamini ve fosfordan dolayı sinirleri sakinleştirir, sinir hastalıklarına iyi gelir.
– Suyu cildi güzelleştirir
– Suyu rubidyumdan dolayı lösemi ve öteki kanserlerden korur.
– Suyu içerdiği rubidyumdan dolayı vereme iyi gelir
– İçerdiği rubidyum sayesinde yüksek kan şekerini düşürür.
– Suyu kafa derisine sürülürse kepeğe iyi gelir
– Suyu iyi huylu prostat büyümesine etkilidir
– Kırmızı pancar dilimleri şişliklere sarılırsa indirir
– Suyu kulağa damlatıldığında ağrıyı keser, yangıyı giderir.
– Pancar suyu rahim miyom ve fibromlarına iyi gelir
– Suyu kaynatılıp içildiğinde mide ekşimesine ve ağrısına iyi gelir, idrar söktürür.
– Kırmızı pancar saç dökülmesine, sedef hastalığına, egzemaya, urkitere, kurdeşene, vücut kaşıntılarına iyi gelir.
– Kırmızı pancardaki nitrat bağırsak bakterileri tarafından nitrite dönüştürülür. Nitrit beyindeki kan basıncını arttırarak , damarları genişleterek, beyine oksijen akımını hızlandırarak alzheimer ve akıl hastalıklarına iyi gelir.
– Kırmızı pancar, daha az oksijen yaktırır. Bu nedenle daha az serbest radikal üretimi olur, hücreler daha az zarar görür, insan gençleştirir.
– Kırmızı pancar kaynar suya konarak üç dakika kaynatılır. Bir süre dinlendikten sonra
Suyu süzülür, kavanoza konur ve üç hafta süreyle haftada üç kez içilir.
L A H A N A

Lahana Turpgiller familyasına mensuptur. Lahananın kırmızı, beyaz, kara ve Brüksel olmak üzere 4 çeşidi vardır. Lahana B, C, E ve U vitaminleri ile folik asit, potasyum, kalsiyum, fosfor, arsenik, kükürt ve selenyum , karbonhidrat ve protein içerir. Lahanada bol miktarda antioksidan vardır. Kırmızı lahana beyaz lahanadan daha çok miktarda antioksidan içerir.Lahana diğer tüm turpgiller gibi vücudun iyot emilimini azaltır. Onun için haftada 2-3 kezden fazla lahana yememek gerekir.
Lahana;
– Kansızlığı giderir
– Kanı temizleyip cildi güzelleştir
– Şeker hastalığına ve romatizmaya iyi gelir
– İdrar söktürür
– Vücuttaki suyu ve zehirli maddeleri(toksinleri) idrarla dışarı atar. Soluduğumuz hava ile aldığımız toksinler protein karekterlidir ve yağda çözündükleri için vücut organlarında özellikle böbrek, karaciğer ve akciğerde birikirler. Suda çözülmedikleri için idrar ve terle atılmazlar. Lahana bu konuda önemlidir çünkü oksinlerin idrar ve terle atılımını sağlar.Beyaz lahanadaki yararlı maddeler toksinlere suda çözülme özelliği kazandırmak suretiyle idrar ve terle dışarı atılmalarını sağla
– Kansere karşı etkilidir.Kükürtlü bileşikler olan glukosinolatlar vücutta mirosinaz enzimi yardımıyla parçalanarak anti kanser etkisi olan indoller ve izotiyosiyanatlara dönüşür. Bu bileşikler kanserojenlerin vücuttan atılmasını sağlayarak DNA nın zarar görmesini engeller. Lahananın içerdiği indol-3-karbinol mide, meme, kalın bağırsak, akciğer ve deri kanserlerine iyi gelir. İndoller zararlı östronları azaltır, yararlıları arttırır. Östrojen yıkım metabolizmalarını meme kanseri oluşumu aleyhine değiştirir, hormonlara bağlı kanserlerde önemli rol oynar. Kırmızı lahanadaki antioksidanlar kanser hücrelerinin yayılmasına ve %70 oranında küçülmesinine neden olur. Sadece lahananın içerdiği U vitamini bağırsak kanserlerini önler.Lahananın içerdiği flavanoidlerin bir üyesi olan anthosiyaninler kanseri önler.
– Bağışıklık sistemini güçlendirir.Bakteri ve virusları yok eder.
– Sadece Lahananın içerdiği U vitamini mide ve bağırsakların iç yüzünü korur,oralardaki yaraları iyileştirir. Sıkılıp suyu içilirse mide ülserlerini önler ve tedavi eder
– İçerdiği selenyum insanı kalp krizinden korur
– İçerdiği selenyum yaşlanmayı geciktirir
– İçerdiği antioksidanlar kalp krizi ve felce iyi gelir
– İçerdiği antioksidanlarla katarakta iyi gelir
– Bedenin gelişme etkinliğini uyandıran lahana içerdiği folik asitle kadınların spina bifida(omurganın bir yanının açık olması) hastalığına yakalanmış çocuk doğurma riskini en aza indirir
– Mayalanmış lahana hazımsızlığa ve gut hastalığına iyi gelir.
– Enerji verir,düşük kalorilidir
– Bahar yorgunluğunu giderir
– İçerdiği kükürtle bağırsak mukozasını temizler. Mide kanseri, gastrit,ülser oluşumunu önler, toksinleri ve serbest radikalleri bağırsaktan uzaklaştırır.
– Tuz dengesini bozmadan sadece suyun atılımını sağlayarak verilen kiloların kalıcı olmasını sağlar.
– Kırmızı lahanadaki karotenoidler vücutta A Vitaminine dönüşerek görme, büyüme ve gelişme sağlığını etkiler.
– İçerdiği flavanoidler (anthosiyanin) ile kalp sağlığına etkilidir.

N A R

Nar tüm Dünyada kutsal sayılan bir meyvedir. Kuraklığa çok dayanıklıdır.Narda yüksek miktarda polifenoller(flavanoid), tanen(gallotanen), antosiyaninler ve ellajik asit bulunur. Antioksidan özelliği on bardak yeşil çaya bedeldir.Ayrıca narda linoleik asit,oleik asit, B ve C vitaminleri, demir, fosfor, sodyum, potasyum, çinko, magnezyum , alfa lipoik asit, glutatyon, keratonoidler, selenyum, koenzim-A bulunur. Narın kabuğunda suyuna nazaran daha fazla antioksidan madde bulunur. Kuru kabukları çay şeklinde demlenerek tüketilebilir. Ancak yine de bu şekilde hazırlanacak çay çok fazla içilmemelidir.
Nar ve Kalp Damar Sağlığı: Narda bulunan anthosiyonin kalp ve damar sağlığına iyi gelir. Nar suyunun damar sertliğine olan etkisi kötü kolesterolün (LDL) oksitlenerek VLDL ye dönüşmesini engellemesindendir. Nardaki vitamin, mineral, enzim ve antioksidanlar kalp ve damar sağlığını olumlu etkiler. Nar kötü kolesterolü düşürür, onun damar çeperini delip damar duvarına yerleşmesini yani damar sertliğini (ateroskleroz) ve tıkanmaları önler, damar elastikiyetini arttırır.
Nar ve Kanser: Nar suyunun anti kanser etkisi içindeki polifenol bileşiklerinden kaynaklanır. Kansere karşı etkili olan narın çekirdeğidir.Konjuge linoleik asitten zengin çekirdek yağı kolon, prostat ve göğüs kanserine karşı etkilidir. Narda bulunan antisiyanidin, siyanidin, ellajik asit gibi antioksidanlar östrojen hormonunun sentezlenmesini engelleyerek göğüs kanserine engel olur. Nar suyu kanser hücrelerinin üremesini yavaşlatır.
Nardaki bileşikler prostat kanserinin metastazını özellikle kemiğe sıçramasını engeller. Nar cilt kanserine iyi gelir.
Ayrıca,
Nar suyu kan basıncını yükselten ACE adlı enzimi baskılayarak tansiyonu düşürür.
Nar suyunun içerdiği antioksidanlar serbest radikalleri elimine eder, yaşlanmayı geciktirir.
Nar enerji verir, yorgunluğu giderir
Bağışıklık sistemini güçlendirir
Kan şekerini dengeler
Bağırsak ve boğaz enfeksiyonlarına karşı etkilidir
Stres hormonlarının çalışmasını azaltır
Dalı ve kökü tenya düşürücüdür.
Diş eti iltihaplarını giderir
İdrar söktürür, toksin atar
Pürüzsüz bir cilt oluşumuna destek olur.Cilt enfeksiyonlarına olumlu katkı yapar.Kollagen yapısını uyardığı için kozmetikte kullanılır. Nar çekirdeği yağı sabun, cilt bakım ürünleri, cilt sıkıcılaştırıcıları,kırışık gidericiler ve cilt tazeleyicilerin üretiminde kullanılır.
Böbrek iltihaplarını giderir
Afrodizyak etki yapar

S O Ğ A N – S A R I M S A K

İtalyan bilim adamları yaptıkları bir çalışmada İtalya’da Sardunya’nın başkenti Cagliari’de mide kanseri vakalarının Kuzey İtalya şehirlerindekine nazaran çok düşük olduğunu saptadılar. Üç yıllık yiyecek içecek verileri incelendiğinde Cagliari halkının çok büyük miktarlarda sarımsak tükettiğini gördüler. İnsanlar neredeyse haftanın her günü sarımsak yiyorlardı. Modern tıp soğanı doğanın insanlığa bir armağanı olarak görmektedir.Vücudumuzun ürettiği çok güçlü bir antioksidan olan glutatyon soğan sarımsaktaki cystein maddesi sayesinde oluşur. Soğanın latince adı allium cepa dır. Soğan A, B, özelliklede C vitaminleri, fosfor, iyot, kalsiyum, potasyum, silis, kükürt içerir. Ayrıca içeriğinde antibiyotik görevi gören esanslar da bulunur. Soğan salatada değil tek başına yenmelidir.
Soğanda bol miktarda bulunan quercetin ve flavanoidler tümörlerin büyümesini önler.Yumurtalık, meme, kolon, cilt, mide, ağız ve prostat kanserlerine karşı ekilidir. Prostat kanserini büyüten hormon olan testesteronun etkilediği prostat hücrelerinin üzerine yıllanmış sarımsak ekstresi verildiğinde hücreler testesterondan hızla uzaklaşmaktadırlar. Soğan ve sarımsağın kırmızı et, alkol ve şekerli içeceklerde bulunan kanser yapıcı maddeleri etkisiz hale getirerek tümör oluşumunu daha başlangıç safhasında engellediği söylenmektedir.
Soğanda bulunan kükürtlü bileşik tiyosülfinat bronşial astıma iyi gelir. Soğandaki cystein balgam yumuşatıcı, balgam söktürücü ve balgam üretimini azaltıcı olarak bronşite olumlu etki yapar. Soğan öksürük, boğaz iltihabı ve boğaz ağrısına iyi gelir.Ancak kükürtlü bileşikler ısı ile parçalandığından soğan sarımsak çiğ olarak yenmelidir.
Yemekten hemen sonra yenen pişmemiş soğan plazma gliserid seviyesini düşürür.
Kadınlarda menapoz sonrası, erkeklerde de 65 yaştan sonra ortaya çıkan kemik erimesine karşı soğan doğal bir ilaçtır. Özellikle menapozlu kadınlardaki ateş basmasına iyi gelir.
Soğanın iç katmanlarını oluşturan zarlar kolesterolü ayarlayıp normal düzeye indirir.
Çiğ soğanın ince zarları tansiyonu düşürür, damarlardaki tıkanıklıkları açar.Yapısındaki doğal maddeler kanın pıhtılaşmasını engeller, akışkanlığını sağlar ve kalp krizini önler.Soğanın içerdiği flavanoidler damar genişletici özelliğe sahiptir.
Soğan fazla kiloları atmada yardımcı olur. Günde üç öğün soğan yiyen bir insan haftada iki kilo verebilir.
Cilt kırışıklıklarını önler, cildi pürüzsüz hale getirir.
Bağırsak kurtlarını düşürür.
Romatizmaya iyi gelir.
Sinir zafiyetine iyi gelir.
Mide zayıflığına iyi gelir.
Pankreası çalıştırır.
Cinsel iktidarsızlığı giderir.
İçerdiği yüksek C Vitamini sayesinde bağışıklığı güçlendirir.
Antimikrobiyal etkisi vardır.
Kan şekerini düşürür.
Damar sertliğini önler.
Mide mukozasındaki bezlerin salgısını arttırarak iştiha açıcı etki yapar.
Quersetin serbest radikalleri yok edip yaşlanmayı geciktirir.
S E M İ Z O T U

Semiz otu bitkiler içinde en çok Omega-3 ( Alfa Linolenik Asit) içeren bir bitkidir.Bu konuda balıklarla mukayese edilebilir. Kıymalı ve pirinçli yemeği ve salatası yapılır.
Semiz otu; B1, B2, B6, C ve E Vitaminler ile fosfor, kalsiyum, demir, sodyum, potasyum gibi mineraller; protein, kolesterol, karbon hidrat, yağ, lif, kalori ,alfa linolenik asit, beta karoten, glutatyon içerir.
Semiz otu içerdiği bol miktarda Omega – 3 ile kalp sağlığına iyi gelir, kolesterolü düzenler, kanı inceltir, pıhtılaşmayı önler,
Semiz otu kanı temizler, üre ve diğer bazı maddelerden arındırır,
Beyin yorgunluğunu giderir,
Sinirleri yatıştırır, uykuya iyi gelir.,
Mide yanmasını giderir,
İdrar söktürücü olduğu için böbrek ve mesane rahatsızlıklarına iyi gelir,
Böbreklerde kum ve taşın dökülmesine yardımcı olur,
İçerdiği lif ve jelatinimsi madde ile kabızlığa iyi gelir,
Bağırsakları yumuşatır,
Bronşite iyi gelir,
Şeker oranını düşürerek diabete iyi gelir, şeker hastalarının susuzluğunu azaltır,
Solucan düşürür,
Dalak tembelliği ve tıkanıklılığı şikayetlerine iyi gelir,
İç kanamayı durdurur,
Mikroplara ve soğuk algınlığına iyi gelir,
İrsi kanama hastalıklarında, özellikle akciğerlerden ve idrardan gelen kanı durdurur
Şişmanlara kilo verdirir,
Gut hastalığına iyi gelir,
Baş ve beden ağrılarına iyi gelir,
S O Y A

Soyaya dayalı bir beslenme tarzı olan asyalı kadınlarda göğüs kanseri batılı kadınlara nazaran daha az oranda görülür. Soyanın kanser önleyici etkisi içerdiği genistein adlı bir fitoösrojen (isoflovan) den kaynaklanır. Bu bileşik göğüs, akciğer, kolon, rekum, mide ve prostat kanserlerine karşı etkilidir.Genistein kanseri; kanser yapıcı enzimleri engelleyerek, kanser yapıcı hormonların vücuttaki aktivitelerini bloke ederek, tümörlerin beslendiği ve oksijen aldığı reaksiyonlara müdahale ederek ve özellikle prostat kanserinde dihidrotestesteron aktivitesini engelleyerek, D vitamini yapımını ya da etkinliğini attırarak önler. Genistein bir çok yeşil yapraklı bitkide olmasına rağmen en çok soya ile alınır.
– Soya sindirilirken bağırsaklarda dihidrotestesteron adlı bir hormon salgılanır. Bu hormon kelliğe ve prostat kanserine iyi gelir. Ancak soyanın kanseri önleyici etkisi üzerinde kimi kuşkular da vardır. Soyadan zengin menü ile beslenen insanlarda mide, yemek borusu, pankreas kanserlerini daha fazla görüldüğü saptanmıştır. Bunun çözümü makul miktarlarda soya tüketmektir.
– Menapoz vücutta östrojenin azalması ile başlar. Menapoza girmiş kadınlarda gece terlemeleri, sicak basmaları gibi vücut ısısının ayarlanmasındaki düzensizliklerin neden olduğu sorunlar görülür. Ayrıca, menapoza girmiş kadınlarda östrojen eksikliğine bağlı olarak meme kanseri ve kemik erimesi gibi sorunlara da sıkça rastlanır. Soyadaki fitoösrojenler bu sorunları ortadan kaldırır. Ayrıca, soya tüketen menapoza girmemiş kadınlarda hormon seviyeleri değişir ve adetleri düzelir.
– Soyada bir fitokimyasal olan isoflavon bulunur. Bu madde toplam kolesterolü ve kötü kolesterolü (LDL) düşürür. Hayvansal protein yerine soya proteini alanlarda kalp hastalığının daha az görüldüğü saptanmıştır. Kolesterol düzeyindeki her %1 lik azalma kalp-damar hastalıklarında riski %2-3 oranında düşürür. Farklı araştırmalardan elde edilen sonuçlar günde 20-50 gram izole edilmiş soya proteinin alınmasının koroner kalp hastalığı riskini %20-50 oranında azalttığını göstermiştir. Buna rağmen, Dünyada en ölümcül hastalık olan koroner kalp hastalığının yaygın görüldüğü batı toplumlarında soya proteini en az tüketilen besinler arasında yer almaktadır.
T A M T A H I L

Tam tahıl her hangi bir tahılın (buğday, arpa, yulaf, çavdar) ya da tahıl ürününün (ekmek, bulgur, makarna) o tahılda bulunan üç tabakayı da aynı anda taşıması demektir. Bu tabakaları dıştan içe doğru kepek ya da dış kabuk, endosperm/endospor ya da orta tabaka, tohum/çekirdek ya da iç tabaka olarak sıralamak mümkündür. Her üç tabakanın ayrı ayrı besleyici değerleri vardır ve asıl olan bu üç tabakayı da içeren tahılın yenmesidir.
Kepek, konsantre durumdaki bir çok besleyici maddeyi içerir ve tahılın %14.5 ini oluşturur. İçerdiği maddelerin başlıcaları vitamin B, lif, mineraller, protein ve fitokimyasallardır. Endospor ya da endosperm tahılın orta tabakasıdır ve %83 ünü oluşturur.Bitkinin ana enerji deposudur ve karbon hidrat, nişasta, protein ve az miktarda vitamin B içerir.Tahılın en iç tabakası çekirdek, tohum ya da ruşeym adını alır ve bitkinin %2.5 ini oluşturur.Tahılın özü ve en küçük parçasıdır. Çekirdek yağlar, mineraller, B ve E vitaminleri, antioksidan etkili fitokimyasallar içerir.
Tam Tahıl bitkinin doğal halidir. Değirmenlerde öğütülerek un haline getirilir.Bu işleme rafinasyon adı verilir. Rafinasyon işlemi sırasında unun rengi beyazlaşır. Bu esnada kepek ve ruşeym tabakası gider sadece nişastadan zengin endosperm tabakası kalır. Rafinasyon işlemi sırasında tam tahılda bulunan vitamin, mineral, lif, fitokimyasallar zarara uğrar.
Tam tahıl enerjinin yavaş ve dengeli bir biçimde vücut tarafından kullanılmasını sağlayarak insanın uzun süre kendini tok ve dinç hissetmesine yol açar. Bu yönüyle tam tahıl obezitenin önlenmesinde yardımcı olur. Obezite tedavisinde bol posa alımı gerekir. Bu yüzden yemek yeme zamanı uzar. Midede sindirimi ve midenin boşalma hızını yavaşlatarak tokluk hissi uyandırır.Tam tahıllı ürünler özellikle insülin direnci olan obezite hastalarında insüline duyarlılığı azaltarak ve içerdiği posa ile tokluk hissi uyandırarak kilo kaybettirir.
Tam tahıl içerdiği kompleks karbonhidrat ve lif ile kan şekerindeki dalgalanmaları önler , diabet riskini azaltır, karbonhidrat emilimini ve vücudun insüline ihtiyacını azaltır. Lifler besinlerin bağırsaktan geçiş süresini kısaltır, karbonhidrat emilimi için yeterli zaman yaratır,Tip-2 diabet riskini azaltır.
Tam tahıl süt ile birlikte alındığında sütten daha fazla yararlanmayı sağlar.
Tam tahıl kalp ve damar hastalıklarından ölüm riskini azaltır.
Tam tahıldaki lif ve fitokimyasallar kolon, rektum, mide, endometrium, pankreas kanser riskini azaltır.
Tam Tahıl kronik hatalıklara yakalanma riskini azaltır.
Az hareketli obezler günde 3-4 ince dilim ekmek(75-100 gr) tüketebilirler. Zayıflar, çocuklar, gençler, ağır işçiler obezlerden 3-5 kat fazla yiyebilirler.
Tam tahıl ürünleri her gün, her öğün tüketilmelidir.
Protein ve vitamin içeriğini arttırmak için tam tahılı kuru baklagiller, süt ve ürünleri ile birlikte tüketmelidir.

Ü Z Ü M

Üzüm çekirdeği Dünyada tespit edilmiş en güçlü antioksidanları içerir. Üzüm çekirdeğinde E vitamininden 50 kat, C vitamininden 20 kat daha fazla antioksidan gücü vardır.Üzüm çekirdeği ayrıca Omega-3 ve Omega -6 yağ asitleri ile resveratrol adlı antiokdidan bir madde içerir. Bilim Dünyası resveratrol maddesine 21.Yüzyılın en büyük keşfi ve antibiyotiğin bulunması kadar önemli bir olay olarak bakmaktadır.
Üzüm çekirdeği ezilerek balla karıştırılıp her sabah bir çay kaşığı yenilebileceği gibi şarap, pekmez, üzüm suyu, şıra, çekirdekli siyak kuru üzüm olarak da tüketilebilir. Ayrıca piyasada üzüm çekirdeği ekstresi ve resveratrol içeren tabletler şeklinde de bulunmaktadır. Çekilmiş üzüm çekirdeği günde 2-3 yemek kaşığı bal ya da yoğurt ile de tüketilebilir. Şaraptaki resveratrol üzüm suyundan ve taze üzümden çok daha fazladır. Günde yarım bardak üzüm suyu veya şarap tüketilebilir. Fransızlar bol tereyağı ve peynir tükettikleri, spor yapmadıkları ve sigara içtikleri halde kalp damar hastalıklarına daha az yakalanmaktadırlar.Bunun nedeni günde bizim içtiğimiz çaydan daha fazla tükettikleri şarabın içindeki resveratroldür.
Üzüm buruşup yaşlandıkça soğuk sıcak gibi doğal koşullara, güneşe, kanser yapıcı maddelere, serbest radikallere, toksinlere, mantarlara, mikroplara karşı kendini korumak için antioksidan yani resveratrol üretir ve bunu çekirdekte, kabukta ve kabuk altında depolar. Organik olarak üretilen üzümlerde resveratrol miktarı daha yüksektir. Çünkü bu üzümler ilaç, antibiyotik ,hormon, böcek öldürücü gibi maddelerle karşılaşmazlar ve güneşi yoğun biçimde içlerine emerler. Yüksek bölge üzümlerinde antioksidan miktarı daha fazladır.Resveratrol en yoğun olarak siyah üzümün kabuğunda bulunur. Ayrıca asma sapında ve kökünde de vardır. Resveratrol hem yağda hem de suda çözüldüğü için vücudun hemen her yerinde antioksidan etki gösterir.

ÜZÜM ve ANTİAGİNG İLİŞKİSİ
Üzüm biyoflavanoidlerden proanthocyanidin içerir. Bu madde C vitamininin hücrelere girmesine yardımcı olur.Böylece hücre zarları güçlenir ve hücreler okside olmaz.
Meyve sineklerinde, solucanlarda, farelerde yapılan denemeler üzümde bulunan resveratrolün yaşam süresini uzattığını kanıtlamıştır. Ayrıca, resveratrol güçlü bir polifenol antioksidan olarak toksinleri ve serbest radikalleri etkisiz hale getirir, hücre oksitlenmesini ve gen mutasyonunu engelleyerek insanları gençleştirir, yaşlanmayı geciktirir, damar yaşlanmasını yavaşlatır ( O.Müftüoğlu insanın yaşı damar yaşı kadardır) ,yaşam süresini uzatır.
Düşük kalorili beslenme rejiminin genetik kodlarda mevcut bazı metabolik değişiklikleri aktive ederek yaşam süresini uzattığı ileri sürülmektedir. Kalori miktarı 1/3 azaldığında yaşam süresi %30 artar. Konunun özünde metabolizma hızı, üreme ve yaşlanma arasındaki ilişkiler yatar. Resveratrol maya (küf) hücrelerinde sanki aç bırakılmış gibi bir etki yaratır ve hücrelerin yaşam sürelerini uzatır. Bilim adamları maya hücrelerinde kalori kısıtlamasına verilen tepkileri yöneten SIR-2 geninin ya da enziminin resveratrolle harekete geçirilebileceğini kanıtladılar. Yani resveratrol alan insanlar ne kadar da yeseler kalori kısıtlaması yapmış gibi olurlar.Varılan sonuç resveratrolün bu geni kontrol ederek insan hücrelerindeki yaşlanmayı da önleyeceği yönündedir.

ÜZÜM ve KALP-DAMAR SAĞLIĞI
Üzüm içerdiği Omega yağ asitleri ve resveratrol ile iyi huylu kolesterolü (HDL) arttırır, kötü huylu lolesterolün (LDL) damar endotelindeki zararlı etkilerini azaltır. Ayrıca kanı inceltir, damarları genişletir ve kalbi korur. Yüksek tansiyonu düşürerek ve kanın pıhtılaşmasını önleyerek felç riskini azaltır. Bir bardak (0.2 litre) kırmızı şarap ya da 0.5 litre üzüm suyu 45 dakika içerisinde alyuvarların yapışkanlığını yarıya indirir. Üzüm enfaktüse neden olan kalp damarlarının kasılmasını azaltır.
Üzüm ayrıca,
– Vücutta yağı metabolize eden lipaz enzimini inhibe ederek obeziteyi kontrol altında tutar.
– İçerdiği demir sayesinde kansızlığı iyi gelir.
– Parkinson ve Alzheimer gibi beyin damarlarının tıkanması sonucu oluşan yaşlılık hastalıklarını önler. Resveratrol beyin hücrelerini koruyan ender maddelerdendir.
– Toplar damar tıkanıklıklarından kaynaklanan basur, varis gibi hastalıkları tedavi eder.
– İçerdiği meyve asitleri ile böbrekleri harekete geçirir.
– Çekirdeği ve kabuğu bağırsak hareketlerini hızlandırarak bağırsaklardaki toksin ve serbest radikalleri vücuttan atar. Bu sayede barsak kanserini önler.
– Prostaglandin salgısını azaltarak romatizmal ağrıları ve adet sancılarını hafifletir.
– Histamin salgısını azaltıp özellikle bahar alerjilerini önler.
– Kan şekerini düşürerek Daibet- 2 hastalığına iyi gelir.
– Toksinleri ve serbest radikalleri etkisizleştirerek hücreleri korur, mutasyona uğramalarını önler, prostat ve meme kanserlerine iyi gelir.
– Viruslara ve mantarlara karşı koruyucudur.
– Kemoterapi ve radyoterapideki hastalara üzüm suyu destek olur. Ayrıca içerdiği OPC adlı madde ile de kansere karşı koruyucudur.
– Kılcal damarlardaki olumlu etkisi sonucu kataraktı önler, bilgisayar karşısında sürekli olarak oturanların görme sorunlarını %60 oranında azaltır.Resveratrol kılcal damarları serbest radikalleri etkisizleştirmek ve C vitamini performansını arttırmak suretiyle korur.
– Ciltteki kalojen miktarını sabit tutarak gerginliği ve esnekliği sağlar, kırışıklıkları önler. Kalojen miktarını artıran C vitamininin damar hücrelerine girişini hızlandırarak bu işi başarır. Bu etkisi ile kozmetik ürünlerinin bileşimine girer.
– Karaciğer hastalıklarına iyi gelir.
– İçerdiği fosfor ile sinirlere, kalsiyum ile dişlere ve kemiklere yararlıdır.
Y O Ğ U R T

Yoğurt Türk halkının yüzyıllardır kullandığı çok yararlı bir gıdadır. Kökeni Türkiye olan bu gıdanın adı Yurt dışında da yoğurt olarak geçmektedir.Yoğurdun bir Bulgar gıdası olarak bilinmesinin nedeni içindeki bakterinin adının bulgaricus olmasındandır.Yoksa yoğurt Orta Asya’dan beri Türklerin tükettiği temel gıdalardan birisidir.Yoğurt B12, A ve E vitaminleri, potasyum, kalsiyum, iyot, çinko, fosfor, proteinler, yağlar, riboflavin ve daha çok miktarda yararlı madde içerir.
Yoğurdu oluşturan ve probiyotik adı verilen yararlı bakteriler anti tümör maddeler üreterek kanserin oluşumunu ve gelişimini engeller. Probiyotikler aynı zamanda sindirim sistemini rahatlatır, bağışıklığı güçlendirir, sinir sistemini uyarır.
Yoğurt en önemli kilo verdirici gıdalardan birisidir.Yoğurtta bulunan co-enzim J adlı madde beyindeki açlık hissini baskılar, sindirimi hızlandırır, yağların çabuk yakılmasını sağlar. Düşük kalorili diyetlerine yoğurdu ekleyen ve günde üç öğün yağsız yoğurt yiyen aşırı kiloluların yoğurtsuz diyet uygulayanlara göre %22 daha fazla kilo verdikleri ve %61 daha fazla yağ yaktıkları saptanmıştır. Yoğurt yiyenler yemeyenlere göre karın bölgelerinden %81 daha fazla yağ yakarlar.Yoğurtta bol miktarda bulunan kalsiyum da yağ yakımını hızlandırır, kas gelişimini arttırır. Sütün içindeki şeker vücuda alındığında laktik aside dönüşür. Bu nedenle sütün kalorisi çok azdır. Yoğurt yüksek protein içermesi nedeniyle düşük protein içren gıdalara göre daha fazla doyurucudur ve insanı tok tutar. Protein içeriği yüksek yoğurt kasların egzersiz sonrası kendini toparlaması için gereklidir. Ayrıca, yoğurtta bulunan karbonhidratlar yoğun egzersiz sonu kaslarda azalan depoları doldurur.
Süt ve süt ürünlerinin fazla miktarda tüketilmesi yüksek tansiyon riskini azaltır. Araştırmalara göre günde 2-3 porsiyon az yağlı yoğurt tüketenler hiç tüketmeyenlere oranla %50 daha az yüksek kan basıncı riski taşır.
Yoğurt anti bazik özelliğe sahiptir. Bu özelliği ile mide asidini dengeler. Özellikle meyve tüketiminin ardından alınan yoğurt midede biriken şekeri dengede tutar.Böylece vücudun fazla şekeri hücrelere vermek için ürettiği insülin miktarı azalır.Yoğurt insulinin vücuda verdiği zararları azalttığı için insanların uzun ömürlü olmasını sağlar.
Günde 3-4 porsiyon yoğurt T hücrelerini daha aktif hale getirerek bağışıklığı güçlendirir. Yoğurtta bol bulunan kalsiyum güçlü kemikler ve sağlıklı dişler için önemlidir.Vücut kalsiyumu aldığında doğrudan kemikler için kullanır. Az yağlı yoğurt daha fazla kalsiyum içerir. Yoğurt kemik erimesinin önlenmesinde ve tedavisinde çok yararlı bir gıdadır. Kemik erimesinin nedeni kalsiyum ve vitamin D eksikliğidir. Kalsiyum kemiklerin güçlenmesini sağlarken D vitamini de kalsiyumun depolanmasına yardımcı olur.Yoğurt kadınlarda menapozdan sonra görülen kemik erimesine de iyi gelir.
Yoğurda katılan laktobasillus bulgarikus laktozu parçaladığı için laktoz intoleransı olan yani laktoza karşı duyarlı kişiler bile yoğurdu rahatlıkla yiyebilir.
Şekersiz yoğurt doğal bir nefes kokusu oluşturur, diş taşı oluşmasını engeller,diş eti iltihaplarını giderir.Yoğurda ekşiliği veren asit ve yoğurt mayasındaki bakterilerin ürettiği antibiyotikler mikropları öldürür.
Yoğurt yüksek tansiyon, yüksek kolesterol ve kalp hastalığına karşı yararlıdır.
Yoğurt cildi pürüzsüz hale getirir, saçlara parlaklık kazandırır. Cilt güzellik maskelerinde yoğurt kullanılır. Yoğurt selülitlere karşı çok etkilidir, kişiyi genç ve güzel gösterir.
Yoğurt kolit, alerji, hazımsızlık, mide bağırsak hastalıklarına iyi gelir. Radyasyonun sağlığa zararlı etkilerini gidermek için yoğurt yemek gerekir.

Y E Ş İ L Ç A Y

Çin efsanesine göre yeşil çay ilk kez M.Ö. 2700 yılında içilmiştir. Dönemin Çin İmparatoru Shen-Nang’ın içmek için su kaynattığında çay yapraklarının fincana düştüğü ve lezzetini beğenen imparatorun yeşil çay içmeye başladığı rivayet edilir. Yeşil çaya ve siyah çaya latincede camellia sinensis adı verilir. Aralarındaki tek fark siyah çayın mayalanmış olmasıdır. Dünyada sudan sonra en çok tüketilen içecek çaydır.
Yeşil çay üretilirken normal çayın yaprakları önce buharda bekletilir sonra sarılıp kurumaya bırakılır. Çay fermente olmadığı için içindeki antioksidanlar (polifenollae, epigallo kateşin) parçalanmaz ve yapılarını korur. Siyah çay yeşil çay yapraklarının renginin karartılıp koku ve tadını değiştiren kısa bir fermentasyon (mayalanma) süreci sonunda elde edilir. Bu sırada antioksidanlar parçalandığı için siyah çay yeşil çay kadar faydalı değildir. Özetle yeşil çay yaprakların toplandıktan sonra hemen kavrulup hızla kurutulması, siyah çay ise yaprakların toplandıktan sonra yavaş yavaş kurutulup fermente edilmesinden sonra elde edilir. Diğer bir deyişle, siyah çay kurutulurken okside olur, yeşil çay ise olmaz.
Yeşil çay kaynatılıp bir süre bekletilen suda 3-4 dakika demlenerek içilir. Günde en az 4 fincan yeşil çay düzenli ve sürekli biçimde içilmelidir. Hamile ve emziren kadınlar iki fincan içebilir. Yeşil çayda 4000 in üzerinde kimyasal madde vardır. Yeşil çaydaki antioksidanlar C ve E vitamininden çok daha etkilidir. Bir fincan yeşil çayda 40 mg kafein vardır ki bu bir fincan kahvenin yaklaşık yarısına eşittir. Bir bardak yeşil çayda 172 gr flavanoid bulunur.Yeşil çayda siyah çayın yarısı kadar kafein vardır.Yeşil çayda bulunan flavanoidler, L-theanine ve epigallo kateşin gallat (EGKG) en etkili antioksidanlardandır.

YEŞİL ÇAY- KANSER İLİŞKİSİ
Yeşil çaydaki polifenollerden epigallo kateşin gallatın mide ve karaciğer kanserine karşı koruyucu etkisi vardır.Bu madde kanser hücreleri üzerinde bulunan aryl hydrokarbon adlı reseptöre bağlanmak suretiyle hücrenin büyümesini ve çoğalmasını önlemektedir. Kanser oluşumuna neden olan bir çok madde örneğin sigara hücrelerdeki aryl hydrokarbon reseptörünü aktive ederek yeni ve zararlı genlerin oluşmasını sağlamaktadır.Yeşil çay içinde bulunan polifenoller mide, ince ve kalın bağırsak, pankreas ve cilt kanserlerini önlemektedir. Polifenoller midede kansere neden olabilecek kimyasal maddelere ve helicobakter pyloriye karşı etkilidir.
Yeşil çay her ne kadar kanser hücrelerinin büyümesini ve çoğalmasını önlüyor hatta tümüyle durduruyorsa da bunu yaparken normal sağlıklı hücrelere zarar vermez. O nedenle yeşil çay kemoterapiye destek olarak kullanılır.
Yeşil çayın içindeki epigallo kateşin gallat kanser hücrelerinin büyümesi için gerekli olan ürokinaz enziminin etkisini ortadan kaldırır. Kırmızı et kızartıldığında ya da ızgara yapıldığında genleri değiştiren mutajenler ortaya çıkar. Bu maddeler meme ve kolon kanserine yol açar. Eğer et yeşil çayda bekletilip kızartılır ya da ızgara yapılırsa bu mutajenler ortaya çıkamaz.
YEŞİL ÇAY-ALZHEİMER İLİŞKİSİ
Yeşil çayın içindeki antioksidanlar alzheimer ve parkinson hastalarının beyninde bol bulunan ve beyin hücreleri arasındaki iletişimi bozan amiloid fibril (amiloid beta) adlı proteinin işleyişini engelliyerek bu hastalıkların ilerlemesini önler.Yeşil çay alzheimere neden olan AchE enziminin faaliyetini durdurur. Bu enzim hücreler arasında mesaj ileten bir kimyasal taşıyıcıyı etkisiz hale getirmektedir. Böylece yeşil çay hücreler arasındaki iletişimin düzenli ve kesintisiz olmasını sağlar.

YEŞİL ÇAY – İMMUN SİSTEM İLİŞKİSİ
Yeşil çayda antimikrobiyel etkisi olan L-theanine maddesi izole edilmiştir.Bu madde karaciğer tarafından ethylamine molekülüne dönüştürülür ve böylece insan vücudunda mikroplara kaşı ilk savunma hattını oluşturan Gamma-Delta T hücrelerinin kanda sayısı artar.Yeşil çay bazı bakterilerde, tümör hücrelerinde, parazitlerde ve mantarlarda bulunan antijenleri içerir.Bu antijenler hastalık başlangıcında ilk harekete geçen Gamma-Delta T adlı bağışıklık hücreleri ile temas ettirildiğinde sonradan ortama ilave edilen mikroplarla savaşır ilave ettirilmezse savaşmıaz.
Ayrıca Yeşil Çay,
– İçindeki antioksidanlar ile yaşlanmayı geciktirir. Yeşil çayda bulunan antioksidanlar bir yandan hücreleri serbest radikallerin oksitlemesine karşı korurken diğer yandan da yeni antioksidanların üretimini kamçılar.
– İçerdiği polifenoller (flavanoid) ve florid diş çürümesini önler.
– Damarları genişletir, endoteli korur,kanın pıhtılaşmasını önler, damar tıkanıklığını ve inmeyi engeller, tansiyonu düşürür, koroner kalp hastalığına iyi gelir.
– Romatizmal artiriti tedavi eder.
– Cildi güneşin ultraviyole ışınlarına kaşı koruyarak deri kanserini önler.
– İçindeki polifenoller sayesinde iyi huylu prostat büyümesini engeller.
– İçindeki flavanoidlerle insülini dengeler. Günde 3 fincan şekersiz yeşil çay diabet -2 hastalığı riskini %50 azaltır.
– İçindeki antioksidanlar kötü kolesterolü düşürür, iyi kolesterolü artırır ve kalp-damar salığını güçlendirir.
– İçindeki L-theanine maddesi daha verimli çalışmayı, daha uyanık ve dikkatli kalmayı sağlar, idrak ve yüksek algı gerektiren görevlerde odaklanma ve konsantrasyon yetisini artırır.
– Kemik erimesine karşı kemikleri kalınlaştırır.
– Yeşil çaydaki kafein yağ yakımını hızlandırarak kolay kilo vermeyi sağlar, obeziteyi önler.
– Metabolizmayı hızlandırarak vücudun şekeri ve yağı sindirmesini kolaylaştırır, enerji yakımını sağlar. Siyah çaya göre vücuda 10 kat daha fazla enerji verir.Tatlı krizlerini önler ve açlığı bastırır.
– İçindeki C vitamini stresi azaltır, gribi önler,sigaranın toksik etkisini azaltır.
– Sakat çocuk Dünyaya getirme riskini azaltır.
– İçindeki L-theanine beyine faydalıdır.Bu madde zihni açar, insanı ruhen ve bedenen dinlendirir.
– Alkolün karaciğere ve beyine verdiği zararı en aza indirir.Alkolden önce ve sonra yeşil çay içmek yararlıdır.
– Uykusuzluk ve strese bağlı göz altı sorunlarında etkilidir.Göğüsleri sıkılaştırır.Peeling etkisi vadırr.Yeşil çay içeren kremler ve yeşil çay kokulu parfümler kozmetikte kullanılmaktadır. Parfümlerin kokusu huzur verir, insanı rahatlatır.Vücut jelleri yeşil çay içerir.Küvete doldurulan suya yeşil çay esansı katılır.Tonik etkisi ile cildi sıkılaştırır. Cildin koruyucu tabakasını düzenleyip parlamasına yardımcı olur.

YEŞİL ÇAYIN YAN ETKİLERİ
Yeşil çaydaki kafeinin az miktarı uyarıcıdır ama fazlası sinirlilik, depresyon, uykusuzluk, migren, titreme, kalpte aritmi, yüksek tansiyon gibi .sorunlara yol açar. Yeşil çayda bol miktarda bulunan kafein çinkonun bağırsaklardan emilimini engeller. Oysa çinko 200 den fazla enzimin çalışmasını sağlayan bir maddedir. Çinko stresle başa çıkar, sex hormonlarını kontrol eder. L-theanine yemekten önce ve sonra alınırsa demirin bağırsaklardan emilimini önler ve kansızlığa neden olur. Yeşil çay kanı inceltir, sulandırır, vücuttan su kaybına neden olur. Kafeine hassas kişiler yeşil çay içmemelidir.
Z E N C E F İ L

Zencefil yaklaşık 4000 yıldan beri başta Güney Doğu Asya olmak üzere Dünyanın çeşitli ülkeleri tarafından yakından tanınan ve soğuk algınlığına karşı olumlu etkisi nedeniyle ünlenen bir baharat türüdür. Zencefil ayurvedik tıbbın en önemli bitkilerinden birisidir. Zencefilin bir birine geçmiş yuvarlaklar gibi görünen kökü toprağın 15-25 cm altında bulunur. Zencefil;uçucu yağ asitleri, fenol bileşikleri (shogaol ve gingerol), nişasta, protein, kalsiyum, B ve C grubu vitaminleri içerir. Zencefilin yararları şöylece sıralanabilir.
– İçerdiği shogaol ve gingerol gibi fenol bileşikleri sayesinde, özellikle hamilelikte, ameliyattan sonra, seyahat sırasında ve kemoterapi esnasında oluşan mide bulantılarına iyi gelir.
– Mide salgılarını arttırarak sindirimi kolaylaştırır. Gastrite,mide ağrılarına ,mide kramplarına iyi gelir.Bağırsaklarda biriken ve atılamayan gazların (kolik) kolaylıkla atılmasını sağlar. Safra akışını düzenler..Bağırsak kaslarının hareketini aktive eder. Tükürük salgısını uyarır.
– Kanı sulandırır,kalbin çalışmasını rahatlatır,kalp ritmini düzenler trombositleri daha yapışkan hale getirerek pıhtılaşmayı önler,dolaşım sorunlarını azaltır
– Kandaki kötü kolesterolü (LDL) düşürür.
– İçerdiği 6-gingerol adlı madde doğrudan tümör hücrelerine uygulandığında bu hücrelerin kanla beslenmesini önler ve hücreleri öldürür.İçerdiği 6-shogaol adlı madde akciğer kanseri hücreleri üzerindeki otofajini aktive eder ve hücre üremesini yavaşlatır.Kanserli hücrelerin kemoterapiye karşı direnç kazanmasını önler.
– İçerdiği gingeroller helikobakterleri yok edip mide ülserini önler.
– Kan şekerini dengede tutarak diabetin oluşmasını engeller.
– Cinsel gücü artırıcı etkisi vardır.
– Zencefil iyi bir antioksidandır. Kanı serbest radikallerden , toksinlerden ve oksitlerden temizler.
– Vücutta sıcaklık ve terleme oluşturur.
– Solunum yollarını açıcı, ateş düşürücü , balgam söktürücü gibi etkileri nedeniyle soğuk algınlığı, grip, öksürük, bronşit, boğaz ağrısı gibi solunum yolları hastalıklarında tedavi edici ve rahatlatıcı işlev görür.
– İştiha açıcı ve kuvvet vericidir.
– Uykuyu rahatlatır.
– Baş ağrılarına ve adet sancılarına iyi gelir.
– Romatizma ve eklem hastalıklarında yangıyı azaltıcı ve ağrı giderici etki yapar.
– Beynin çalışması üzerine olumlu etkisi vardır.

Zencefil dilimleri demlenmiş çay içinde bekletilerek kullanılabileceği gibi toz haline getirilip ya olduğu gibi ya da balla karıştırılarak da tüketilebilir.Zencefilin yaş ve taze olarak alınması tavsiye edilir.
Zencefil iki yaşından küçük çocuklara kesinlikle verilmemelidir.Yetişkinler günde 4 gramdan fazla zencefil almamalıdır. Karaciğer ve mide iltihabı, mide ve duedonum ülseri olanlar kesinlikle zencefil kullanmamalıdır.

Z E R D A Ç A L

Zerdeçal, Hint safranı alarak da bilinir. Pakistan, Hindistan, Çin gibi ülkelerde baharat batıda ise ilaç olarak kullanılır.Etkin maddesi bir polifenol olan curcumin dir. Zerdeçalin 3 gramında 30-90 mg curcumin bulunur. Genelde toz haline getirilmiş zerdeçal kökleri kullanılır. Curcumin antioksidan, antitümoral, antiinflamatuar, antikarsinojenik, antialerjik, antidemans ve serbest radikal çöpçüsü olarak kullanılır.
Zerdeçalin içinde bulunan curcuminin güçlü bir antikarsinojenik olarak asıl etkisi kanser üzerinedir. Curcumin meme bezi, ağız, özefagus, mide, ince bağırsak, baş-boyun, cilt, pankreas, prostat, idrar yolları, kolon, akciğer ve karaciğer kanserlerine karşı etkilidir.Curcumin inflamasyonu baskılar, hücre proliferasyonunu ve belli onkojenleri baskılayarak tümör implantasyonunu ve karsinojenlerin biyotransformasyonunu inhibe eder.Yani mükemmel bir antitümöral ajandır. Curcumin GST adı verilen, kanserojen maddelerin vücuttan atılmasında görev alan ve DNA zararına karşı dokuları koruduğu düşünülen enzimi faaliyete geçirir.Böylece ilaçlar,yiyecekler ve gıda katkı maddeleri ile vücuda alınan toksik ve kanserojenik bileşiklere karşı dokuları korur.Deneysel çalışmalarda meme kanserli hayvanlarda uygulanan curcumin tedavisi kanser hücrelerinin ölümsüzlüğünü sağlayan telomeraz aktivitesini azaltarak kanser oluşumunu engellemiştir.Yine curcumin ile yapılan deneysel çalışmalarda mesane,yumuşak damak, mide, serviks ve ciltte kansere dönüşen lezyonlarda iyileşmeler tesbit edilmiştir.Ayrıca meme kanserli vakaların akciğer metastazını engellediği, kemoterapi ilaçlarının kanserli hücreleri öldürme etkisini arttırdığı tespit edilmiştir.Ayrıca pankreasın kanserli hücrelerine karşı da etkili olduğu saptanmıştır.
Zerdeçal radyasyonun kromozomlarda ve DNA da oluşturduğu sonuçta hücreyi ölüme kadar götüren mutasyonlara karşı da etkilidir. Curcumin C vitamini ile birlikte kullanıldığında serbest radikalleri tutarak DNA yı oksidatif hasardan korur. Radyasyona karşı olan etkisi antioksidan etkisinden kaynaklanmaktadır.
Curcumin safra akışını sağlar, safra kesesi iltihabında ve safra yolu hastalıklarında yararlıdır, sindirim bozukluklarını giderir, midede gaz söktürür.
Curcumin inme geçiren insanlarda hasar gören beyin hücrelerinin yenilenmesine yardımcı olur. Curcumin beyinin savunma mekanizmasını güçlendirir, böylece makrofajlar alzheimerde beyinde oluşan ve nöyronları yok eden amiloid beta protein bloklarını temizler.
Curcumin kalın bağırsak poliplerine karşı etkilidir.
Karaciğer hastalıklarına iyi gelir, karaciğeri güçlendirir,biriken toksinleri atar.
İltihap giderici olduğu için romatizmal hastalıklara, eklem iltihaplarına iyi gelir, ağrıyı giderir.
Antioksidan özelliği ile kalbi daha sağlıklı tutar. Curcumin verilen insanlarda daha az aterom plakları oluşur. Enfaktüs ve felçte koruyucu etki yapar.
Diabete iyi gelir.
Zerdeçalin uçucu yağları cilt yaralanmalarında antimikrobiyel olarak kullanılır.
Katarakt oluşumunu engeller
Kansızlığı önler
Sarılıkta etkilidir
Astım, bronşit, sinüzit gibi solunum yolu hastalıklarında etkilidir
Kan sulandırıcıları ile birlikte alınmaz. Uzun süreli kullanıldığında mide mukozasını tahrip eder. Karaciğer iltihabı ve ülserde kullanılmaz.
Zerdeçalin kökü toz olarak günde 1-3 gram balla karıştırılıp kullanılabileceği gibi yemeklere de ilave edilebilir.
Z E Y T İ N Y A Ğ I

Zeytin Kuran’ın Nahl suresinde adı geçen,Dünyadaki en eski ve en uzun ömürlü kutsal bitkilerden biridir. Zeytinin yaprakları ve yağı başta hastalıkların tedavisi ve yaşlanmayı geciktirme olmak üzere çok çeşitli alanlarda kullanılır. Zeytinin dalları, yaprakları, reçinesi ilaçların bileşimine girer. Harvard Üniversitesinden Dr.Trichopoulos “ Amerikalı kadınlar doymuş yağlar yerine zeytin yağı yeselerdi meme kanserine yakalanma riskleri %50 azalırdı” demiştir. Zeytin yağı en sağlıklı yağlardan birisidir. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) zeytinyağını kalp sağlığına yararlı bir madde olarak onaylamıştır. Amerika’da satılan zeytinyağı şişelerinin üzerinde kalp hastalığı riskini azalttığına dair etket bulunmaktadır. Zeytinyağının %75-76 sı tekli doymamış yağ asidi, %9-10 u tekli doymamış yağ, %15 i de doymuş yağlardan oluşmaktadır. Zeytin yağının içerdiği tekli doymamış yağ asitleri Omega-3 (linolenik asit) ve Omega-6 (linoleik asit) dır.Bu her iki yağ asidinin vücutta belli bir denge içerisinde bulunması çok önemlidir. Denge bozulduğu zaman kalp-damar hastalıkları, kanser ve bağışıklık sisteminin zafiyeti ortaya çıkar. Mısır, ay çiçeği yağı gibi çoklu doymamış yağlarda zincir sayısı çok olduğu için bu yağların yakılması sırasında serbest radikaller oluşur.
Zeytinyağının sızma ve riviera olmak üzere iki çeşidi vardır. Sızma zeytinyağı 28 santigrad derecenin altında soğuk sıkma yöntemi ile elde edilir.Üretim esnasında serbest radikal oluşumu daha fazla olmaktadır.Oysa zeytin yağı bu yönden dengeli bir yapıya sahiptir. Öte yandan serbest radikalleri engelleyen E vitamini zeytin yağında bol miktarda bulunur. Sızma zeytinyağı üretim aşamasında hiçbir kimyasal işleme tabi tutulmaz. Maksimum %0.8 asit oranına sahiptir. Riviera zeytin yağı üretmek için piyasa değeri olmayan, koyu, kokulu zeytinler fabrikaya gönderilir ve 70-80 dereceye kadar ısıtılarak içine eter katılır. Böylece ilk aşamada rafine yağ elde edilmiş olur. Rafine yağın kokusu ve tadı yoktur. Bu rafine yağa %5 oranında sızma yağ katılarak riviera elde edilir. Rivierada sızmada olan kimi antioksidanlar bulunmaz.
Zeytinyağını diğer sıvı yağlardan ayıran en önemli özellik kimyasal işleme tabi tutulmaması ve yabancı katkı maddesi içermemesidir.Ayrıca zeytin yağı tekli doymamış öteki sıvı yağlar ise çoklu doymamış yağ asitleri içerir. Tekli doymamış yağ asitleri kolesterolü kontrol eder, kalp-damar hastalıklarını önler. Zeytinyağının ömrü uzattığının en önemli kanıtı çok fazla tüketildiği Girit Adasındaki kişilerin kalp damar hastalıklarına yakalanmayıp ömürlerinin uzun olmasıdır.
Günümüzde kanserin en etkili ilacı köpek balığı kıkırdağında bulunan squalen maddesidir. Bu madde sızma zeytin yağında bol miktarda bulunur. Ayrıca zeytin yağı E vitamini ve polifenoller içerir. Bu maddeler çok güçlü antioksidan etkiye sahiptirler.

Zeytin Yağı Kalp-Damar İlişkisi

– Kolesterol içermediği gibi lipit ve kötü kolesterolü düşürür, iyi kolesterolü yükseltir. İçerdiği küçük polar bileşikleri kötü kolesterolün oksidasyona olan direncini belirgin şekilde arttırır.
– İçindeki selenyum kalp-damar hastalıklarına iyi gelir.
– Kanın vizkozitesini düşürür. Kan plateletlerinin toplanmasını önleyerek kanın pıhtılaşmasını azaltır ve felçleri önler.Yükselmiş fibrinojen seviyesini düşürür. Doymuş yağ asitleri tekli ve çoklu yağlara göre eritrosit toparlanmasına daha çok neden olurlar. Fenolün pıhtılaşma karşıtı özelliği vardır.
– Bol miktarda içerdiği tekli doymamış yağ asitleri ve antioksidanlar sayesinde kalp damar hastalıklarından korur.
– Tansiyon üzerinde olumlu etkileri vardır. Zeytin yaprağından tansiyon düşürücü ilaçlar yapılmaktadır.
– Varisleri önler.

Zeytinyağı Kanser İlişkisi

– Araştırmalar fazla miktarda zeytinyağı tüketen kadınların göğüs kanserine daha az yakalandıklarını ortaya koymaktadır. İçerdiği polifenoller ve oleik asit göğüs kanserini tetikleyen genin faaliyetini durdurur. Zeytinyağı aynı zamanda prostat, kolon ve yemek borusu kanserlerine karşı da etkilidir.
– İçerdiği beta sitosterol adlı madde hücrelere bölünme emrini veren hücre içi haberleşme sistemlerini güçlendirerek hücre bölünmesi kontrolsüz hale gelmeden prostat kanserini önler.
– Midedeki asit ile tepkimeye girerek bağırsak kanserinin başlamasını engeller. Ayrıca safra asidi miktarını azaltmak, diamin oksidaz enzim seviyesini yükseltmek suretiyle de hücre bölünmesini dolayısıyla bağırsak kanserini önler.
– İçerdiği oleiprine maddesi sayesinde hücreleri yeniler ve kansere karşı korur.Aynı zamanda hücre zarının oluşumuna da katkıda bulunur.
– İçerdiği Omega-3, E vitamini gibi antioksidanlar vücuttaki mutajen hücrelerin bölünmesini hızlandırarak kansere neden olan serbest radikallerin üretimini engeller ve kanser oluşumunu durdurur.
– İçerdiği squalen deriyi ultraviyole ışınlarına karşı dayanıklı hale getirerek cilt kanserini önler. Yüksek kaliteli zeytinyağı cilde sürülürse cilt kanserinden korur.
– İçerdiği tekli doymamış yağ asitleri barsak kanserine yol açan safra asitlerinin üretimini azaltarak yağların midede değil bağırsaklarda emilimini sağlar. Böylece zeytin yağı bağırsağın mukoz membranının bütünlüğünü sağlayıp kolon kanserini engellemiş olur.

Zeytinyağı Sindirim Sistemi İlişkisi

– Mide asidini azaltarak mide iç zarını güçlendirir ve mideyi gastrit, ülser gibi hastalıklara karşı korur.
– Safra salgısını ve safra kesesi kasılmasını harekete geçirerek sindirimi kolaylaştırır. Safra kesesinin boşalma işlemini düzenler ve safra taşı riskini azaltır. Safra kesesi ve kanalları zeytinyağının olumlu etki yaptığı organlardandır. Sindirim sistemine bağlı organların dengeli bir biçimde çalışmasını sağlayan ve hormon benzeri bir madde olan kolesistokin safra kesesi kasılmasını uyarır ve safra kanalın bağırsaktaki ağzı olan oddi büzücü kasının daha uzun süre açık kalmasını sağlar. Bu da safra kesesi tembelliğini ve safra taşı oluşumunu engeller, kolesterolün safradan uzaklaştırılmasını sağlar ve sindirim güçlüğünü ortadan kaldırır.
– İçerdiği polifenoller helicobakter pylorinin neden olduğu enfeksiyonu önler.
– Sindirimi kolaylaştırarak mide yanması, gaz, iştihasızlık gibi sorunları giderir. Bunun için mideyi güçlendirmek amacıyla sabah aç karnına bir çorba kaşığı sızma zeytin yağı içilmelidir. İçkiden önce alındığında mide mukozasını kaplar ve alkolün etkisinden mideyi korur.
– Tüm yemeklerde sadece natürel sızma yağ kullananlarda ülser yaralarının kapanma oranı %55 dir.
– Bağırsağı çalıştırıp kolesistokonin salgısını artırıp kabızlığı önler. Katı yiyeceklerin sindirimini ve bağırsaklardan geçişini kolaylaştırır. Kabızlığa ve basura karşı etkilidir,
– Sıcak su ile birlikte içilmesi halinde bağırsak ağrılarında ve kurtların düşürülmesinde etkili olur.
– Mide tarafından iyi tolere edildiği yani sindirimi kolay olduğu için vücudun vitamin ve mineralleri almanı kolaylaştırır, gastrik hareketliliği azaltır.Sıvı yağlar içinde en kolay hazmedilenidir.

Zeytinyağı Deri İlişkisi

– Cildi radyasyona karşı korur. Ağrılı güneş yanıklarında kızarmış ve kurumuş olan deri zeytin yağı ile ovularak rahatlatılır. Güneşte aşırı kalma sonucu yıpranan cilt zeytin yağı ile onarılır. Zeytin yağı güneşten tam bir koruma sağlamaz ancak güneşte fazla kalma sonucu oluşan acı ve ağrıları hafifletmede yardımcı olur.
– Zeytin yağı sağlık ve güzellik kaynağıdır. Cildi besler, korur ve yumuşatır.Cildin hem görünüşünü hem de yapısını güzelleştirir.Cildi onanır, nemlendirir, sıkılaştırır, yıpranmasını önler, kırışıklıkları giderir, cilde temiz ve parlak bir görünüm kazandırır.
– Derinin folliküllerine geçerek yarayı tedavi eder.
– Kepekleri yumuşatarak uzaklaştırır.
– Yağ asidi eksikliği nedeniyle oluşan egzemaları azaltır.
– Zonada etkilidir.
– Sivri ve karasinekler zeytinyağı sürülmüş cildi ısırmazlar.
– Bir saat önce yapışan keneyi çıkarır.
– Cildi donmaya karşı korur.
– İçerdiği vitaminler hücre yenileyici olduğu için cildi besler ve korur. Bu amaçla kozmetikte kullanılır.
– Keratin proteininin oksidasyonunu önleyerek saçların yumuşak ve parlak kalmasını sağlar, tırnakların soyulmasını ve kırılmasını önler.
– Saç dökülmelerini önler. Mantar hastalıklarına iyi gelir.

Ayrıca,
– Zeytinyağında bulunan linoleik asit vücudun kendini yenilemesinde rolü bulunan prostaglandinlerin üretimini sağlar.
– Zeytinyağı özellikle sinir sisteminin gelişmesinde rol oynayan E vitamini ve diğer pek çok antioksidan madde içerir.Bu maddeler serbest radikallerin vücutta oluşturduğu hasarları önlemeye yardımcı olur, hücreleri yeniler, doku ve organların yaşlanmasını geciktirir, yaşlanmanın beyin fonksiyonları üzerindeki olumsuz etkisini azaltır.Alzheimerdeki hafıza kaybını önler.
– Bol zeytinyağı tüketen insanlarda kronik bir hastalık olan romatizmal artirit geçirme riski azalmaktadır.Bileşiminde bulunan oleocanthal doğal yangı giderici ve ağrı kesicidir.Zeytinyağı içerdiği E,A,D,K vitaminleri ile çocukların ve erişkinlerin kemik gelişimine yardımcı olur. Minerallerin kemiklerde çökmesini sağlayarak kalsiyum kaybını engeller ve kemikleri güçlendirir. Zeytinyağı yaşlılarda minerallerin vücut tarafından kullanılmasını kolaylaştırır, kemiklerde mineral depo eder. Kemiklerde mineral birikimi olmazsa kemik erimesi ortaya çıkar.
– İçerdiği Omega-3 yağ asidi yeni doğmuş bebekler ve gelişim çağındaki çocuklar için son derece yararlı maddedir. Doğum öncesi ve sonrasında bebek beyninin gelişimine katkıda bulunur. Gebelikte bebeğin hücre ve sinir sisteminin oluşmasında etkili olur. Ayrıca beyin damarlarının sağlığını da etkiler .Omega-3 eksikliği bebek gelişiminin yavaşlamasına neden olur. Zeytinyağı anne sütüne yakın miktarda Omega-3 içermekle beraber yağsız inek sütüne bir miktar zeytin yağı katıldığında anne sütüne yakın bir değer kazanır. Az alınması öğrenim güçlüğü ve davranış bozukluğuna yol açar.
– Zeytinyağı hücre oluşumu, gelişimi ve hücre farklılaşmasına katkı sağlar. Sağlık genini uyarır.
– İçerdiği polifenoller bağışıklık sistemini güçlendirir, kırmızı kan hücrelerini zarardan korur.
– İçerdiği K vitamininin karaciğer, damar çeperleri, alyuvarlar, adaleler ve beyin gibi önemli dokular üzerinde koruyucu etkisi vardır.
– Zeytinyağı nezle ve gribe iyi gelir, boğaz ağrılarını giderir,ses kısıklığını önler, öksürüğe, rino farenjite ve zatürreye iyi gelir.
– Kulak ağrılarını durdurur, tıkanmış kulakları temizler ve açar.
– Gözleri kuvvetlendirir.
– Yüksek ateşi önler
– İçerdiği sekoiridoinler bazı mikroorganizmalar üzerinde önleyici etki yapar. Bu madde antibiyotik yapımında kullanılır.İçerdiği polifenoller salmonella, stafilokok, kolera, pseudomonas ve influenzaya iyi gelir.
– Ağızda çalkalandığında dişleri beyazlatır, diş etlerini korur, diş çürümesini önler.
– Zeytinyağından zengin diyet aşırı şişmanlığı kontrol altına alır, tedavi eder, uzun süreli kilo kaybına yol açar.
– İçerdiği östronlar menapozdaki kadınlarda östrojen takviyesi yapar.
– Diabet hastalarında kalp krizi riskini azaltır, insülin direncini engeller. Kandaki glikozun daha iyi kontrolünü sağlar.Kan şekerinin düşmesine yardımcı olur.
– İçerdiği oleik asit pankreas enzimlerinin çalışmasını uyarır.
– Ağrı, burkulma, adale incelmelerinde haricen sürülür.
– İçerdiği ibuprofen ağrı kesicidir.
– AİDS’ in nedeni olan HİV virusuna karşı savaşır ve virusun vücuda yayılmasını önler.Araştırmalar zeytinyağının bu işi %80 oranında başardığını göstermektedir.
– Vücut masajı yapıldığında kan dolaşımını artırır ve dokulara oksijen taşır.Yorgun ayakları dinlendirir, çatlak ve kuru ayakları yumuşatır. Zeytinyağı sabunu doğal bir temizleyicidir.Vücudu nemlendirir.Cildi ve saçları hem temizler hem yumuşatır. Soğuktan donmaya karşı koruyucudur. Kas kramplarını tedavi eder.